"Kriz, Türkiye'ye teğet geçti/ geçecek" yalanı o kadar sıklıkla tekrarlandı ki, Nazi propaganda bakanı Gobels yaşasaydı herhalde "bu kadarı benim bile aklıma gelmezdi doğrusu" derdi. Dinci faşistleri "sıradan faşist"lerden ayıran en önemli yan, bunu büyük bir pişkinlikle yapmalarıdır. Ancak her yalan gibi bunun da dikiş tutmayacağı belliydi ve son olarak doların ölçüsüz yükselmesiyle kendisini "kriz yok; bunlar hep dış güçlerin oyunu" daha büyük yalanının arkasına gizlemeye çalıştıysa da en nihayetinde patladı ve dinci faşizmin kirli bohçasından çıkanlar ortalığa saçıldı.

Haziran ayından bugüne konkordato ilan eden borçluların sayısı 3 bini geçmiş durumda ve önümüzdeki günlerde bu sayının katlanarak artacağı varsayılıyor. Konkordato kısaca iflas anlaşması oluyor ve "batık durumdaki şirketlerin borçlarını karşılayabilecek koşullar dahilinde ödemek için alacaklarıyla yaptıkları anlaşma" olarak tanımlanıyor. Borçlu firma ya da kişilerin borçlarını vadesinde ödeyememeleriyle ortaya çıkan bir durum... Anlaşmaya göre borçlulara 2 ya da 3 aylık bir süre tanınıyor ve bu süre içerisinde alacaklı borç takibi ya da icra yapamıyor. Siz bunu ölmekte olan bir hastanın geçici bir süreliğine oksijen çadırına alınması olarak da okuyabilirsiniz. Her konkordato ilan eden şirketin önünde sonunda ölümü(iflası) tadacağı ve şirketler mezarlığını boylayacağı ise aşikar. Hele de dövizle borçlanmış ya da bankalardan kredi alarak yatırıma yönelmiş olanlar... Dövizlerin ve banka faizlerinin yükselmesiyle tepetaklak olmuş durumdalar. Şu sıralar sermaye cephesinde hiç kimse önünü göremiyor; yatırımlar durmuş, başlamış olanlar ilerleyemiyor. Keynes'in yıllar önce sözünü ettiği "uzun vadede hepimiz ölüyüz" sözü anlaşılan o ki, bugünün Türkiyesinde karşılık buluyor.

Son bir kaç ayda konkordato ilan eden şirketleri şöyle bir sıralarsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır: Yeşil Kundura, DYO, Hotiç, Pamukkale Turizm ve Seyahat, Ceylan İnşaat, Keskinoğlu Yumurta ve Piliç, Yörsan Süt ve Süt Ürünleri, Makro Market, Çamlıca Cami'sini yapan Hedef Yapı... Bunlara daha önce konkordato ilan etmiş olan Ülker, Doğuş ve Gama İnşaat gruplarını da ekleyin, manzarai umumiye daha iyi görülür. Eğer iş, büyük tekel gruplarının bile iflası noktasına varmışsa varın gerisini siz düşünün...

Türkiye ekonomisinin ne kadar kırılgan dengeler üzerinde oturduğunu bilmeyen yoktur. Damat Berat'ın "Bütün dünya bizi kıskanıyor" kostaklanmalarına aldıran da yoktur. Gerçek hayat, bu kırılgan dengelerin sağından solundan kırılmaya başladığını gösteriyor. Sadece konkordato ilanları değil, son zamanlarda ciddi bir artış gösteren fabrika yangınları da söylediğimizi doğruluyor. Bu yılın 6 aylık döneminde sadece İstanbul'da 78 fabrikada yangın çıkmış. Son 5 yılda 836 fabrika yanmış(bunun 182'si son 1 yılda)... İşyeri sahiplerinin sigortadan para alabilmek için bilerek yangın çıkarttıklarına dair güçlü bir inanış var ve doğru görünüyor. Yangın çıkan fabrikalar, ekonomik olarak zorda olan fabrikalar; çoğu tekstil ve boya fabrikası... Bu yolla ellerinde kalmış satamadıkları malların bir kısmını imha etmiş oluyorlar; işçilere para ödememek için bahane bulmuş, sigortadan da paralarını almış oluyorlar. İlk bakışta insana "bu kadarı da olmaz" dedirten bu türden olayların yaygınlaşmış olması, kapitalist sistemin bunalımının ne kadar derinleştiğinin ve özellikle KOBİ'lerin nefes alabilmek için her yola başvurabileceklerinin göstergesi oluyor.

Diğer taraftan sanayi üretimi düşüyor, kapasite kullanım oranları düşüyor, işsizlik artıyor, enflasyon yükseliyor; siyasi iktidar hala elinde bol miktarda "davul tozu, minare gölgesi" olmakla övünüyor.  Eski Hazine Müsteşarı, şimdilerin ekonomi yazarı Mahfi Eğilmez krizin uluslararası boyutuna da dikkat çekerek 2008 sonrasında dünyada likidite bolluğu olduğunu, 2013'te ABD  Merkez Bankası Başkanı Bernanke'nin "parasal sıkılaştırmaların başlayacağı" uyarısı yaptığını hatırlatıyor ve bugün piyasalarda yeterince "sıcak para" bulunmayışının önceden belli olduğunu söylüyor. Türkiye Merkez Bankası'nın son "faiz artırımına ya da düşüşüne gidilmeyeceği" açıklamasını değerlendiren Mahfi Eğilmez, "faizi artırmaya kalksa büyümedeki düşüşün sorumluluğu üzerine kalacak, faizi artırmasa enflasyonu denetleyemeyecek" diyor, 27 Ekim tarihli Gazete Karınca'da çıkan yazısında. "Türkiye'nin ekonomi politikasının bir açmazla karşı karşıya olduğu"nu söylüyor ve bunun adını da koyuyor: "kırk katır kırk satır açmazı". Özcesi Damat Berat ve avanesinin ne yaparsa yapsınlar krizden çıkamayacaklarını, önümüzdeki günlerde insanların daha büyük işsizlik ve enflasyon rakamlarıyla karşı karşıya kalacaklarını söylemiş oluyor.

Bu arada tekelci burjuva basında bir yandan bol bol "ekonomik kriz olmadığı, bir 'yapay kriz' yaratılmaya çalışıldığı" yalanları dolanırken bir yandan da yana yakıla birilerinin "ekonomik kriz döneminde 'sahte hasar' yaratarak 'kriz fırsatçılığı' yapmaya çalıştığı" vurgulanıyor. Ortalık "topyekün fedakarlık" çağrılarından geçilmiyor. Madem kriz yok, niye böyle etekleriniz tutuştu baylar!? Sakın ola gidişatın nereye doğru olduğundan paniğe kapılmış olmayasınız? Alelacele "dünyanın en büyük havaalanı" açılışını yaparken bile suratlarından düşenin bin parça olduğunu gizleyemeyen devlet-i ali erkanını kaygılandıran çöküş alametleri sizi de sarıp sarmalamış olmaya?

Biliyoruz "krizin faturasını biz ödemeyeceğiz, siz ödeyin" diye sizinle at pazarlığına tutuşan ortalama solu çok da kaale aldığınız yok; ama sistem topyekün iflasa sürüklendikçe ayağa kalkmaya hazırlanan milyonlarca insanın Leninist şiarlarla buluştuğunda neler yapabileceklerini düşünmek uykularınızı kaçırmaya yetiyor.

Boşuna çabalamayın miadını doldurmuş her toplumsal sınıf, kaçınılmaz olarak tarihin mezarlığında hak ettiği yeri alacaktır. Müflis burjuvazinin gideceği yer de orasından başkası olmayacak!

Ali Varol Günal