< < Göçmen Mülteci İşçilerle Mücadele Birliği

Suriyeli Muhammed, 25 yaşında, çalıştığı atölyede yatıp kalkmakta. Maaşını neredeyse hiç alamayan bir çok göçmen işçiden birisi. Kaldığı yer berbat. Su bile yok, temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bazen parasızlıktan dolayı aç bile kalır! Abartı mı? Hayır!

Pakistanlı Ali ve Şefik. Akşam yediden sonra mesaiye devam etmedikleri için bir dünya azar işitirler. Boya işinde hiçbir önlem almadan çalışırlar!

Özbek Azadi, düşük ücretle çalışmak zorunda kalması yetmez, herhangi bir sosyal güvencesi, iş önlemi olmadan ağır ve yorucu şartlarda çalışmak zorundadır. Çünkü ailesinin ihtiyaçlarını karşılamalıdır.

İranlı Shoelh, gittiği her yerde mutlaka sorun yaşar çünkü maaşından kesinti yapmaya kalkarlar, çokça çalıştırırlar vs. kendisini ondan üstün gören, ayrımcılık yapanlar da bitmez...

Doğu Avrupa ülkelerinden ya da Suriye’den ya da başka ülkelerden çalışmak yada yaşamak için gelen kadınlar; erkeklerin bir obje olarak gördüğü “nesne”den başka bir şey değildir maalesef. Tacize uğrayanlar, bedenlerini bir meta gibi satmak zorunda kalanlar, ikinci “eş” olarak satılanlar vs...

İşe giderken trafik kazalarında katledilen göçmen tarım işçileri.

Yangında ölen Afgan işçiler...

Kendi ülkelerini terk edip buralara kadar gelip çalışmak zorunda kalan Afrikalı gençler... Ya siyahi olduğu için “suçlu” diye karakolda katledilen Festus Okey?

Daha sayılacak sayısız örnekler var. Sınırı geçmeyi denerken donarak ölen insanlar ya da suda boğulanlar. Sayısız riski göze alıp sınırları aşan Latin Amerikalısı, Asyalısı, Afrikalısı dünyanın “zengin, gelişmiş ve uygar” ülkelerine, kendilerini sömüren, yoksulluk, açlık ve savaşları reva gören bu emperyalist ülkelere, kendilerinden çalınan kaynakların, paraların yolunu takip ederek gidiyor. Göçmen mülteci, kaçak, kağıtsız, sığınmacı vs. hangi şekilde isimlendirdiğimizin pek bir önemi yok. En ağır koşullarda yaşamak, çalışmak zorunda kalıyorlar. Hayatlarını sürdürmek, kendilerine güvenli bir gelecek için göç ediyorlar, etmeye de devam edecekler! Dünyanın pek çok noktasında benzer sorunlarla yüz yüzeler! Ağır çalışma ve kötü yaşam şartları, ayrımcılık, ırkçılık... Türkiye kapitalizminin de “küresel” kapitalist sisteminde sermaye birikimi için dayandığı “itaatkar ve güvenilir(!)”, “iyi çalışanlar”dır göçmen-mülteci işçiler. Herhangi bir sosyal güvence-iş güvencesi yoktur. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda da herhangi bir denetim. Örneğin yasal açıdan Suriyeli bir işçinin çalışmak için çalışma izni alması çok zor. Ki zaten bu durumdan şikayetçi pek çok göçmen işçi bulabiliriz. Peki, iyi bir patron var mıdır? Yasal çalışma, izin alabilme koşullarını kolaylaştırma yoluna hiç başvurmaz burjuvazi ve burjuva devlet. Neden yapsın ki? Patronların kar oranlarını artırabilmesi için “ek masraflar”a ne gerek var? Çalışıversinler şu yabancılar bu şekilde bir zahmet!

Soma’da katledilen 301 işçi için bile epi topu 5 yıl cezaevinde kalan, üstüne ödül gibi maden açma- işletme ruhsatını geri alan burjuvalar varken kim göçmen-mülteci işçiyi düşünsün ki? Burjuvazi için olabilecek ve yapılan sadece göçmen-mültecilerin bazılarını polisiye tedbirlerle toplamak, geri göndermek, demeçlerde ve konuşmalarda Suriyelileri ve diğer uluslardan işçileri hedef göstererek sınıf içinde yapay-şovenist ayrımlar yaratmaktır. İşsizlik, böylece yabancılar geldiği için var olmuş oluyor! Ya geri gönderilmeyen diğer göçmen-mülteciler? Onlar saldırıya uğrayabilir, en ağır ve kötü koşullarda yaşamak, çalışmak zorunda kalabilirler. Olan budur zaten. Sanayi bölgelerine gidin, “yerliler” kadar göçmen-mülteci işçileri göreceksiniz. Hatta mesela Çukurova’da neredeyse asıl işçiler olmuşlardır artık. 6 yaşına düşmüş çocuk işçilik Kalkınma Atölyesi’nin verilerine göre. İş cinayetleri, sosyal sorunlar, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere ulaşamama, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler, maaş alamama, dil bilememe vs...

Göçmen-mülteci işçilerin karşı karşıya kaldığı sorunlar, işçi sınıfının, emekçilerin yaşadığı sorunlardan farksız. Ucuz işgücü, güvencesiz-kayıtdışı çalışma burjuva sınıfın her dönem ihtiyacı, zorunluluğu.

İşçi sınıfı, en temel haklarını burjuva sınıfa karşı yürüttüğü zorlu mücadelelerden sonra kazandı. Sendikalar, emeklilik, kıdem tazminatı daha pek çok sosyal ve ekonomik hak. Sosyalizm ve devrimci mücadelenin baskısı ile kazanılan bu asgari haklar, burjuvazinin her fırsatta yok etmeye çalıştığı “üretken olmayan masraflar”dır. Burjuva sınıf, sermaye birikimi, azami kar için en düşük ücretlerle kölece koşullarda sömürmek ister işçileri. Bugün modern köle ticareti olarak nitelendirilebileceğimiz koşullarda göç etmek, yaşamak ve çalışmak zorunda kalan işçiler, burjuva sınıfın, kapitalist ilişkilerin var olduğu bir toplumda bu modern köle ticaretinin nesneleridir. Burjuva sınıf bu göçleri el altından desteklemekte, teşvik etmektedir de.

Kapitalizm nasıl işsizliği ve işçilerin yoksulluğunu yok edemezse -zira burjuvazinin zenginliğinden işçilerin yoksulluğu verilidir- göçmen mülteci işçilerin çalıştırılmasından da vazgeçemez. O halde, proletarya burjuva şovenizme kapılarak yaşadığı sorunların kaynağını göçmen-mülteci işçilerde bulamaz. Kapitalizm var oldukça bu sorunlar var olacaktır. Proleter sınıf, bir bütün halinde göçmen-mülteci ya da yerli işçiler olarak kapitalizme, burjuva şovenizmine karşı mücadele etmek zorundadır. İster bir grev, ister ekonomik temelli bir eylem ya da devrimci hedefler için olsun, fark etmez, işçi sınıfının enternasyonal birliği zorunludur. 150 yıl önce Komünist Manifesto’da ustalar Marx ve Engels; “bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” diyerek yolu göstermişti. Gün işçilerin mücadele birliğini yaratma günüdür!


Göçmenler Ve Enternasyonalizm

Son dönemlerde -özellikle ekonomik krizin ağırlaşması ile birlikte- burjuvazi kendine ve “bize” yeni bir düş buldu. Gerçi sadece burada değil, dünyanın pek çok noktasında burjuva politikacılar aynı ortak düşe karşı “mücadele veriyorlar.” ABD, İtalyan emperyalistleri bu “mücadele”de başı çekenler. Türkiye’de de burjuva politikacılar bu konu üzerine “büyük bir dikkatle” eğilmekteler. Geri gönderme, denetim vs gibi tartışmaların diğer siyasal sebepleri, amaçları (örneğin, Rojava’nın demografik yapısının değiştirilmesi, Suriye iç savaşına dönük yeni müdahaleler vs.) bir yana bırakılırsa, özellikle Suriyeli göçmen-mülteciler üzerinden yürütülen şovenist-histerik kampanyalar, burjuva sınıfın pek çok farklı kesimini bir araya getirmekte. Yaşanan ekonomik-toplumsal sorunların üzerini örtmek; işsizlik, yoksulluk gibi ekonomik-toplumsal sorunların sanki göçmen-mültecilerden kaynaklanıyormuş gibi göstermek; böylece emekçi sınıfları burjuva şovenizminin etkisi altına alabilmek, burjuva sınıf açısından hayati önemde.

Dünyanın pek çok farklı yerinden göç etmek zorunda kalan, büyük çoğunluğu yoksul ve emekçi sınıflardan gelme göçmen-mülteciler ağır yaşam ve çalışma şartlarıyla karşı karşıyalar. Burjuvazi için bu “fazla nüfus”, güvencesiz, düşük ücretlerle çalıştırabilme, daha çok kar, sermaye birikimi anlamına geliyor. Bu modern köle ticareti sayesinde “maliyetler” düşürülmüştür zira. Burjuva sınıfın işsizlik, düşük ücretler, güvencesizlik vs ilgili “çabaları”, sadece kitlelere karşı bir bir aldatma aracıdır.

Fabrikalarda, atölye ve tarımsal üretimde çalışan göçmen-mültecileri, burjuvazinin emekçilere sorunların kaynağı olarak göstermesi, yeni bir yöntem değil. Geçmişte de burjuva sınıf, kitlelere başka halkları düşman, sorunların kaynağıymış gibi yansıtmıştı. Burjuva ideolojinin etkisinde kalan halklar, bu yanılgının ağır sonuçlarını savaşlarla, yoksulluk ve açlıkla yaşamışlardır. Kapitalist sisteme karşı mücadele etmek yerine burjuva şovenizminin etkisi altında başka uluslara karşı “tepki” gösteren kitleler, özünde burjuva sınıfın kendileri üzerindeki tahakkümünün güçlenmesini sağlamışlardır. Böylece, burjuva sınıf bu aldatmacanın “başarısı” sonucu hem maddi hem moral güç kazanmış, kitlelerin yaşam ve çalışma koşulları ağırlaşmış, sınıfın örgütlü mücadelesi zarar görmüştür.

Göçmen-mültecilere karşı yürütülen şovenist-histerik kampanyalar da, burjuva egemenliğin güçlendirilmesine yarayan bir politikadır.

Şovenizm, ezen ulus milliyetçiliğidir. Ve ezen ulus milliyetçiliği, ırkçılık ve başka ulusları yok sayma, baskı altına alma demektir. Lenin’in deyimiyle “Burjuva şovenizmi, burjuvazinin öz çıkarlarına ulusallık görüntüsü veren bir hiçliktir.” OHAL döneminde grev yasaklamalarıyla övünen “yerli ve milli” bir iktidarı var burjuvazinin sonuçta! Proletaryanın burjuvazi ile uzlaşmaz çelişkiye dayanan çıkarları vardır. Burjuva için iyi olan proleter için kötüdür. Bu kadar kesin. Bu nedenle nasıl ki; başka ulusların özgürlüğü, proletaryanın toplumsal özgürlüğünün yararına ise, göçmen -mülteci-lerle ilgili yaratılan şovenist-yapay ayrımlara karşı proletaryanın mücadelesi ve birleşik mücadele de proleter sınıfın yararınadır. Dar mesleki çıkarlara, ekonomizme takılmadan burjuva önyargıları, görüşleri yıkmak kritik bir öneme sahiptir.

Proletaryanın birleşik mücadelesi, şovenizmin panzehiridir. Proletarya emperyalist-kapitalist sistemin ciddi krizlerle sarsıldığı günlerde, her ulustan işçinin sınıf kardeşliğini, enternasyonalizm temelinde kurmalıdır. Birleşik mücadele her zamankinden daha mümkün ve daha zorunlu. Proletaryanın kapitalizmin yerine sosyalizmi inşaa etmesi başarılacaktır!