Yazdır

DİSK, 12 Eylül faşist askeri darbesinin 40. yılı nedeniyle açıklama yaparak , 40 yıldır emek alanında yaşanan hak gaspları ve hukuksuzluklara dikkat çekti. Darbe ile DİSK'in hedef alındığı belirtildi.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) 12 Eylül askeri faşist darbesinin 40. yılında Kadıköy'de Beşiktaş-Kadıköy İskele Meydanı'nda açıklama yaptı.

Açıklamaya pandemi nedeniyle sınırlı sayıda DİSK yönetici ve üyesi katıldı.

DİSK-AR tarafından hazırlanan raporu açıklayan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, 40 yıl önce 12 Eylül 1980'de beş generalden oluşan cunta yönetiminin, bir askeri darbeyle ülke yönetimine el koyduğunu, hükümetin görevden alındığını, TBMM'nin rağvedildiği ve 1961 Anayasası'nın yürürlükten kaldırıldığını hatırlattı.

Darbe ile siyasi parti faaliyetlerinin durdurulduğunu, siyasi partilerin kapatıldığını belirteb Çerkezoğlu, ardından da sendikal faaliyetlerin durdurulduğunu, grevlerin yasaklandığını ve toplu iş sözleşmesi hakkının askıya alındığını söyledi.

 

"Diktatörlük Dönemi Başladı"

"Darbeyle birlikte ağır bir askeri diktatörlük dönemi başladı" diyen Çerkezoğlu, şöyle devam etti: "Yoğun gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler ve ölümler yaşandı. Basın-yayın, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri ağır baskı altına alındı. Darbenin ardından çok sayıda siyasal idam cezası verildi ve infaz edildi."

 

"DİSK Hedef Alındı"

12 Eylül darbesinin sendikal alandaki temel hedefinin DİSK olduğunu söyleyen Çerkezoğlu, DİSK'in faaliyetlerinin 11 yıl durdurulduğunu, kapatma davası açıldığını ve DİSK yönetiminin idamla yargılandığını 12 Eylül'ün Türkiye tarihine kanlı ve kara bir dönem olarak geçtiğini belirtti.

Çerkezoğlu, 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan iktisadi rota değişikliğinin, sosyal devleti ve sosyal hakları ortadan kaldırmak amacıyla kabul edilen neoliberal ekonomik politikaların bir dirençle karşılaşmadan uygulanabilmesi için askeri darbe yapıldığını, bu nedenle 24 Ocak kararları ve 12 Eylül askeri darbesinin madalyonun iki yüzü gibi olduğunu söyledi.

 

"Geçmişte Kalmadı"

12 Eylül'ün askeri darbesinin sadece geçmişte kalan bir askeri darbe olmadığını, bugünkü Türkiye'nin 12 Eylül'ün ürünü olduğunu belirten Çerkezoğlu, "12 Eylül aradan geçen 40 yıla rağmen varlığını ve etkisini güçlü bir biçimde sürdürüyor. Türkiye 40 yıldır 12 Eylül darbesi ile inşa edilen baskıcı siyasal ve iktisadi rejimin içinde yaşamaya devam ediyor.

"12 Eylül 1980 askeri darbesi ile çalışma yaşamı ve işçi hakları konusunda sermaye örgütlerinin talepleri tek tek uygulanmaya başlandı ve kazanılmış işçi haklarına büyük darbe vuruldu. Darbenin hemen ardından sendikal faaliyetler durduruldu, grevler yasaklandı ve toplu iş sözleşmesi hakkı askıya alındı.

"Anayasa ve yasalarla yapılan düzenlemelerle 1960-1980 döneminde kazanılan sendikal haklar ile işçi hakları önemli ölçüde budandı. 1982 Anayasası ile sendikal haklara kapsamlı sınırlamalar getirdi, bu sınırlamalar 1983 yılında çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı sendikal yasalarla pekiştirildi. 12 Eylül adeta bir sermaye rövanşı olarak işlev gördü.

"12 Eylül darbesinin ürünü olan 1982 Anayasasının ve 12 Eylül sonrası sendikal yasalarla yapılan emek aleyhindeki hükümlerinin çoğu 40 yıldır yürürlüktedir."

 

"İşçi Haklarına Yapılan Darbe Sürüyor"

12 Eylül askeri darbesinin sınıf karakterinin son derece net olduğunu, emeğe karşı sermayenin yaptığı bir darbe olduğunu vurgulayan Çerkezoğlu, 40 yıldır devam eden emeğe karşı darbe sürecinin, işçi haklarını nasıl yok ettiğini belirten işçi sınıfının gasp edilen haklarına değindi. -Sendikalar 40 yıldır baskı altında. 12 Eylül ile lokavt ve grev yasakları anayasaya girdi, hak grevi yasaklandı, sendikalara siyaset yasağı getirildi. Sendika kurmak ve sendikal faaliyet zorlaştırıldı.

-Sendikalaşma 40 yıldır engelleniyor. Sendikalaşma oranı 1980'de yaklaşık yüzde 40 iken, 2020'de yüzde 14'ün altına düşmüştür. Sigortalı işçi sayısı yaklaşık 7 kat artmasına rağmen, büyük bir işçileşme süreci yaşanmış olmasına rağmen sendikalı işçi sayısı sadece iki kat artmış, işçi sınıfına örgütsüzlük dayatılmıştır.

-Toplu pazarlık hakkı 40 yıldır gasp ediliyor. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında DİSK kapalı iken sendikal faaliyetlerin yeniden başladığı 1984 yılından bu yana toplu iş sözleşmeleri kapsamındaki işçi sayısında ciddi bir gerileme yaşandı. Toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi oranının 1980'lerin ortalarından günümüze ciddi biçimde gerilediği görülmektedir.

-Grevler 40 yıldır yasaklanıyor. 12 Eylül askeri darbesi ile birlikte tüm grevler yasaklandı ve grev hakkı 1984'e kadar askıya alındı. Darbecilerin yaptığı yasal düzenlemelerle  örgütlenmek de grev hakkını kullanmak da zorlaştırıldı. 2,2 milyon sigortalı işçinin olduğu 1980 yılında 80 bin işçi greve çıkarken, ortalama 11 milyon sigortalı işçinin olduğu AKP döneminde ise yıllık ortalama greve çıkan işçi sayısı 6 binin altına geriledi.

-Özelleştirmeler 40 yıldır sürüyor. 24 Ocak ve 12 Eylül ile temelleri atılan ve Özal döneminde başlayan özelleştirme politikası AKP döneminde daha da vahşi biçimde uygulandı. 68 Milyar dolarlık özelleştirmenin aslan payı, 60 milyar doları (yüzde 88'i) AKP döneminde yapıldı. Cumhuriyetin bütün ekonomik birikimi satıldı.

-Kamunun istihdamdaki payı 40 yıldır geriliyor. 1980'de toplam sigortalı işçiler içinde yüzde 36 olan kamu işçilerinin oranı özelleştirmelere paralel olarak 2015'te yüzde 8'e geriledi.

-Ücretler 40 yıldır eriyor. 24 Ocak ve 12 Eylül'ün temel hedeflerinden birinin ücretleri baskılamak ve ücret maliyetini düşürmek idi. 1978'de kişi başına milli gelirin yüzde 3,4 üzerinde olan asgari ücret aradan geçen 42 yılda kişi başına gelirin yüzde 40-45 altına düştü. Asgari ücret 1978'den sonra kişi başına gelire paralel olarak artsaydı asgari ücretin 2019 yılında 4.507 TL olması gerekirdi. Oysa aynı dönemde asgari ücret 2.558 TL olarak uygulandı.

-Sömürü 40 yıldır artıyor. 12 Eylül sonrası ücretlerdeki gerilemeyi işçi başına verimlilik ve işçi başına gerçek ücret artışı arasındaki ilişkiden de izlemek mümkündür. 1978 ile 2005 arasında kişi başına verimlilik 100'den 236'ya yükselirken, kişi başına reel ücretler ise 100'den 98,6'ya gerilemiştir. Son yıllarda da 2009 yılında 100 olan saatlik işgücü verimi 2019 yılına gelindiğinde 32,5 birim artmışken 2009 yılında 100 olan reel birim ücret endeksi 2019 yılında yalnızca 5,8 puan artmıştır.

-Gelir dağılımı 40 yıldır bozuk. 24 Ocak Kararları ve 12 Eylül Darbesi gelir dağılımı bozucu bir sonuç yarattı. 1978'de ücretlerin milli gelir içindeki payı 35,19 iken 1990'lara doğru yüzde 14 civarına gerilemiştir.

-Kıdem tazminatı 40 yıldır tehlikede. 12 Eylül darbesinin ilk uygulamalarından biri kıdem tazminatını ve ikramiyeleri kırpmak oldu. 1978'de asgari ücretin 7,5 katı olan kıdem tazminatı tavanı, 1982'de asgari ücret ile bağının koparılmasının ardından hızla düşmeye başladı. AKP'nin iktidara geldiği 2003 yılında asgari ücretin 4,4 katı olan kıdem tazminatı tavanı 2020 itibariyle asgari ücretin 2,4 katına geriledi. Bunu bile çok gören hükümet ve işverenler bugün kıdem tazminatı hakkına yönelik yeni planlar peşinde."

' 12 Eylül darbecilerinin amaçlarına ulaşabilmek için en önemli hedeflerinden birini DİSK olarak belirlediklerini söyleyen Çerkezoğlu, 22 Temmuz 1980'de kurucu genel başkanları Kemal Türkler'in öldürüldüğünü, bir hafta sonra 30 Temmuz 1980'de, bu kez DİSK'in kapatılması için dava açıldığını, DİSK'in faaliyetlerinin durdurulduğunu söyledi. Çerkezoğlu, DİSK'in 52 yöneticisi hakkında idam cezası istendiğini, toplam olarak ise 1477 kişinin yargılandığını belirtti.

Çerkezoğlu, 11 yıl sonra, 16 Temmuz 1991'de açılan davada beraat kararı verildiğini hatırlattı. Çerkezoğlu, DİSK'in bütün zulmüne rağmen ayakta kaldığını ve yoluna devam ettiğini vurguladı.

Çerkezoğlu, konuşmasını "Bugün de 12 Eylül'ün kurduğu sermaye yanlısı, emek karşıtı baskı rejimi en ağır biçimlerde devam ederken DİSK yoluna devam ediyor. Bizler DİSK'i savunurken bedel ödeyen Genel Başkanlarımız Kemal Türkler'in ve Abdullah Baştürk'ün emanetine ve mücadelesine sahip çıkarken, ülkeyi yönetenler emeğe karşı sermaye darbesi olan 12 Eylül'ün işçi haklarını, demokrasiyi, özgürlükleri yok eden politikalarına sahip çıkıyor. 40 yıldır süren 12 Eylül düzenine teslim olmayacağımızı bugün burada bir kez daha ifade ediyor, zafer direnen işçilerin olacak diyoruz" diyerek tamamladı.