Bu yılın başında bir rapor yayımlandı. 2018 verilerine göre en zengin 26 (yazıyla yirmi altı) kişinin toplam zenginliği, dünya nüfusunun yarısının (3.8 milyar, yazıyla üç milyar sekiz yüz milyon) toplam zenginliğine eşit! 26 kişi, dünyanın yarısına eşit! İnsanlık tarihinde böyle bir durum, böyle bir dönem, böyle bir uçurum yaşanmadı. İşte size kapitalizm!

Burada karşımıza çıkan olgu, kimi hükümetlerin kötü yönetimiyle alakalı bir durum değil. Bu küresel bir olgu. Tüm kapitalist ekonomileri kapsayan bir olgu. Haliyle kapitalizme içkin bir olgu. Sistemik.

Marx, Kapital’de nispi aşırı-nüfus yasası üzerine yazdığı bölümde sermaye birikiminin kaçınılmaz bir şekilde sefalet birikimi ile nasıl koşullandığını anlatır.

Sefalet, nispi artı-nüfusla birlikte ürer ve biri diğerinin zorunlu koşuludur; artı-nüfusun yanısıra yoksulluk, kapitalist üretimin ve zenginlik artışının bir koşulunu oluşturur” der Marx ve ekler: Toplumsal servet, işleyen sermaye, bu sermayenin büyüme ölçüsü ile hızı, ve dolayısıyla, proletaryanın mutlak kitlesi ve emeğin üretkenliği ne kadar büyük olursa, yedek sanayi ordusu da o kadar büyük olur. Sermayenin genişleme gücü ile, emrindeki emek-gücünün gelişmesi de aynı nedene bağlıdır. Bunun için, yedek sanayi ordusunun nispi büyüklüğü, servetin potansiyel enerjisi ile birlikte artar. Ama bu yedek ordunun faal orduya oranı ne kadar büyükse, sefaleti, çalışma sırasında katlandığı ıstırapla ters orantılı olan toplam artı-nüfusun kitlesi de o kadar büyük olur. Ensonu, işçi sınıfının düşkünler tabakası ile yedek sanayi ordusu ne kadar yoğun olursa, resmi yoksulluk da o kadar yaygın olur. Bu, kapitalist birikimin mutlak genel yasasıdır.”

Ve biraz ilerde şu sözlerle bağlar: Ne var ki, bütün artı-değer üretim yöntemleri, aynı zamanda, birikim yöntemleridir; ve birikimdeki her genişleme, bu yöntemlerin gelişmesi için bir araç haline gelir. Bundan da şu sonuç çıkar ki, sermaye birikimi oranında, aldığı ücret, ister yüksek ister düşük olsun, emekçinin yazgısı daha da beter olacaktır. Ensonu, nispi artı-nüfusu ya da yedek sanayi ordusunu, birikimin büyüklüğü ve hızı ile daima dengeli durumda tutan yasa, emekçiyi, sermayeye, Vulcan'ın Prometheus'u kayalara mıhlamasından daha sağlam olarak perçinler. Sermaye birikimine tekabül eden bir sefalet birikimi yaratır. Bu yüzden, bir kutupta servet birikimi, diğer kutupta, yani kendi emeğinin ürününü sermaye şeklinde üreten sınıfın tarafında, sefaletin, yorgunluk ve bezginliğin, köleliğin, bilisizliğin, zalimliğin, akli yozlaşmanın birikimi ile aynı anda olur.”

Kapitalist birikimin bu mutlak genel yasası hükümetlerin, bireylerin, liderlerin iradesinden bağımsız olarak işler. “Dilenci diplomasisi” yapan yardım kuruluşlarının, vakıfların, hayırsever derneklerin veya bu görüşlere rağbet eden siyasi partilerin anlayamadıkları ya da anlamak istemedikleri şey de tastamam budur. Onlar hala “eşitsizlikle mücadele” çağrıları yapıp duruyor. Kapitalist iktisadın bu içkin yasası sanki hukuki düzenlemelerden kaynaklanıyormuş gibi, bu türden düzenlemelerle ortadan kaldırılabileceğini, hiç olmazsa yumuşatılabileceğini düşünüyorlar.

Onları bu türden arayışlara iten şey, bu “kapitalist birikimin mutlak genel yasasının” yarattığı sonuçların artık hiçbir hal ve şart altında sürdürülemez düzeye ulaşmasıdır. Rakamları art arda sıralamak bile durumun sürdürülemezliğini göstermeye yeter.

2015’ten beri dünya nüfusunun en zengin %1 geri kalan %99’dan daha fazla zenginliğe sahip. Altını çizelim. Küresel ölçekte en zengin %1 (yaklaşık 75 milyon), geri kalan 7.5 milyar insanın toplam kazancından fazlasına sahip! (Hepimizin aklına ABD’yi sarsan Occupy hareketi geldi değil mi? Ne diyordu eylemciler? Biz %99’uz.)

İşin daha ilgi çekici yanı şu. 2010 yılında en zengin 388 kişinin serveti dünya nüfusunun en yoksul yüzde ellisinin toplam kazancına eşitti. 2016’da en zengin 62 kişinin serveti, 2018’de ise 26 kişinin serveti bu orana ulaştı. Servetteki artış oranı korkunç. Diğer bir değişle sermaye birikim hızı muazzam. Bu “süper-zenginlerin” servetleri günde 2.5 milyar dolar büyümüş! 2017-2018 döneminde her iki güne bir milyarder yaratmış sistem. Üstelik bu kodamanların ödedikleri vergiler azalmış. Yine rakamlarla konuşacak olursak, bu zengin tabakadan alınan kişisel kazanç vergisi 1970’de %62 iken 2013’te %38’e inmiş. Bugün daha da azaldığına kuşku yok. (Bu arada daha yoksul ülkelerde bu oran %28.) Kimi ülkelerde (örneğin Brezilya) tersine artan oran uygulaması var. Yani gelir dilimi yüksek olan daha düşük oranda vergi ödüyor. Toplumun en zengin %10’una uygulanan vergi oranı en yoksul %10’una uygulanandan daha düşük!

Günde 10 bin insan yeterli sağlık hizmetine ulaşamadığı için hayatını kaybediyor. Yoksul ailelerde 5 yaşın altındaki çocukların ölüm oranı zengin ailelerin tam iki katı! Okul çağına gelmiş 262 milyon çocuk okula gidemiyor.

Kapitalist uygarlığın kadın karnesi daha içler acısı. Yukarda bahsettiğimiz rapor Aşırı eşitsizlik hepimizi incitiyor ama daha çok en yoksul insanları, özellikle de kadınları ve kız çocuklarını. Ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, düşük maaş rezaletinden ve temel haklardan yoksun bırakılmaktan kurtulamıyorlar. Pek çok ülkede iyi bir eğitim ve kaliteli sağlık hizmeti yalnızca zenginlerin ulaşabileceği bir lüks haline geldi” diye yakınıyor. Dünya genelinde parlamentolarda kadın vekil oranı %24’ten daha az. (Küba Ulusal Meclisi'nin %48,9'u kadın.) Belediye başkanlarının ise sadece %5’i kadın! Dünya genelinde okuma yazma bilmeyenlerin toplam sayısı 781 milyon. Ve ne yazık ki bunun 2/3’ü kadın! 18 ülkede kadınların çalışmaları hukuken eşlerinin onaylarına bağlı!! Her üç kadın ve kız çocuğundan biri, yaşamlarında şiddet ve tecavüze maruz kalıyor.1 Rakamlar bu şekilde uzayıp gidiyor.

Nick Hanauer bir milyarder. Bir dönem “zilyoner dostlarıma” diye bir mektup yazmıştı. “Yabaları görüyorum” diyordu dehşet içinde. Politikalarımız dramatik bir şekilde değişmezse, orta sınıf yok olacak ve 18. yüzyıl sonlarındaki Fransa’ya döneceğiz. Devrim öncesi Fransası’na!

Ve burda rahatsız edici derecede zengin dostuma, kapıları kapalı balon dünyalarda yaşayan hepimize, bir mesajım var: Uyanın millet! Bu son olmayacak!

Bu ekonomideki göze batan eşitsizlikleri düzeltmek için bir şey yapmazsak, yabalar bizim için gelecek! Hiçbir toplum böylesine artan eşitsizliği sürdüremez. Aslında zenginliğin böylesine bir merkezde yoğunlaştığı ve yabaların sonunda sokaklara dökülmediği bir örnek tarihte yoktur. Bana büyük eşitsizliğin olduğu toplumu gösterin, size polis devletini göstereyim. Ya da ayaklanmayı! Karşıt bir örnek yok. Hiç. Eğer değil, ne zaman!”

Böyle bir dünya sürekli isyanlar, ayaklanmalar üretmez de ne yapar!

Sinan Kaleli

07.12.2019

1Küba Anayasası madde 43: Ekonomik, siyasi, kültürel, mesleki, toplumsal ve ailevi alanlarda kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet her ikisine de eşit fırsat ve imkanlar sunmayı garanti eder. Devlet, kadınların bütünsel gelişimini ve tam toplumsal katılımı teşvik eder. Cinsel ve annelik haklarını güvenceye alır, her türlü ve her alanda cinsel şiddete karşı korur, bunun için kurumsal ve hukuki mekanizmalar oluşturur.