“İşçi Sağlığı Ve Güvenliği Mücadelesi, İşçi Sınıfının Kendi Eseri Olacaktır”

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, “2018 Yılı İş Cinayetleri Ön Raporu”nu açıkladı. 2018 yılında en az 1923 işçinin yaşamını yitirdiğini söyleyen İSİG Meclisi, “Hangi savaşta bu kadar arkadaşımızı kaybediyoruz?” diye sordu.

Yaşamak için değil, çalışmak için yaşadıklarını söyleyen İSİG, resmi enflasyonun %20’nin üzerine çıktığı, işten çıkarmaların, baskıların, grev yasaklamaların en üst düzeye çıktığı dönemde güvencesizliğin çalışma ve yaşam disiplini haline geldiğini söyleyen İSİG, AKP iktidarı boyunca iş cinayetlerinde yaklaşık 22 bin 500 işçinin yaşamını yitirdiğini açıkladı.

2018 yılında en az 1923 işçinin yaşamını yitirdiğinin belirtildiği raporda, meslek hastalığı nedeniyle 10 iş cinayeti yaşandığı söylenerek “Bu durum Türkiye’de meslek hastalıklarının görünmez kılındığının bir kanıtıdır da. Oysa ILO ve WHO verilerine göre 1 ‘iş kazası sonucu ölüm’ karşılığında yaklaşık 6 ‘meslek hastalığı sonucu ölüm’ olmaktadır” denildi.

2018 yılında iş cinayetlerinin istihdam biçimlerine göre dağılımına baktığımızda 1573 ücretli (işçi ve memur) ve 350 kendi nam ve hesabına çalışan (çiftçi ve esnaf) yaşamını yitirdi. Yani ölenlerin yüzde 82’sini ücretliler yüzde 18’ini ise kendi nam ve hesabına çalışanlar oluşturuyor…

2018 yılında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle:

Tarım, orman işkolunda 457 emekçi (268 çiftçi ve 189 işçi); inşaat, yol işkolunda 438 işçi; taşımacılık işkolunda 233 işçi; ticaret, büro, eğitim, sinema işkolunda 118 emekçi; metal işkolunda 114 işçi; belediye, genel işler işkolunda 88 işçi; madencilik işkolunda 66 işçi; enerji işkolunda 63 işçi; konaklama, eğlence işkolunda 47 işçi; gıda, şeker işkolunda 44 işçi; savunma, güvenlik işkolunda 42 işçi; petro-kimya, lastik işkolunda 36 işçi; sağlık, sosyal hizmetler işkolunda 29 işçi; tekstil, deri işkolunda 28 işçi; çimento, toprak, cam işkolunda 21 işçi; ağaç, kâğıt işkolunda 17 işçi; gemi, tersane, deniz, liman işkolunda 16 işçi; iletişim işkolunda 6 işçi; banka, finans, sigorta işkolunda 3 işçi; basın, gazetecilik işkolunda 4 işçi; ve çalıştığı işkolu belirlenemeyen 50 işçi yaşamını yitirdi…

İş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle:

Trafik, servis kazası nedeniyle 408 işçi; ezilme, göçük nedeniyle 379 işçi; yüksekten düşme nedeniyle 325 işçi; kalp krizi, beyin kanaması nedeniyle 200 işçi; elektrik çarpması nedeniyle 113 işçi; şiddet nedeniyle 112 işçi; zehirlenme, boğulma nedeniyle 82 işçi; intihar nedeniyle 73 işçi; patlama, yanma nedeniyle 50 işçi; nesne çarpması, düşmesi nedeniyle 40 işçi; kesilme, kopma nedeniyle 24 işçi; diğer nedenlerden dolayı 117 işçi yaşamını yitirdi…

İş cinayetlerinin cinsiyetlere göre dağılımı şöyle: 119 kadın işçi ve 1804 erkek işçi yaşamını yitirdi…

Yaşanan iş cinayetlerinde 14 yaş ve altı 23 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 44 çocuk/genç işçi hayatını kaybederken, 65 yaş ve üstü 98 işçi, de hayatını kaybedenler arasında.

Ve 110 mülteci/göçmen işçi yaşamını yitirdi.

İş cinayetlerinde ölenlerin 48’i (%2,49) sendikalı işçi, 1875’i ise (%97,51) sendikasız.

İSİG raporunda mücadelelerinin temel taleplerini de

1-Ölen işçilerin yüzde 98’i sendika üyesi değildir. Yani sendikasız çalışmak ölüm demektir. İş cinayetlerinin önlenmesi, sağlıklı ve güvenli çalışmanın ön koşulu işçi katılımıdır. İşçiler ancak sendikalaşarak bunu sağlayabilir. Ülkemizde sendikaya üye olan işçiler işten atılıyor, sermaye işyerlerinde sendika istemiyor ya da istediği sendikayı getiriyor. Devlet daha ileri giderek sendikaların yapacağı basın açıklamalarını, toplantıları ve grevleri yani toplu pazarlık hakkını yasaklıyor. Bu noktada işyeri İSİG kurulları, çalışan temsilciliği ve genel olarak sendikal örgütlenme üzerindeki baskılar sona erdirilmelidir. Grev yasaklarına son verilmelidir...

2-İşyerlerinde işçilere keyfi bir biçimde iş tanımı dışında işler yaptırılıyor. Çalışma saatleri günde 10-12 saate ulaşıyor. Mesai ücretleri, izin hakları vb. verilmiyor. Özellikle taşeron işçiler bu koşullarda çalışırken şimdi taşerona rahmet okutacak kiralık işçilik gibi kölelik uygulamaları getiriliyor. Özelde veya kamuda tüm taşeronlaştırma ve kiralık işçilik uygulamalarına son verilmelidir...

3-İş cinayetlerinin sorumlusu patronlar, bürokratlar ve siyasiler yargılanmıyor. Yargılananlar ise çoğunlukla günah keçisi haline getirilen iş güvenliği uzmanlarıdır. Yine mahkemeler iş cinayetlerini cezalandırmıyor, failleri '24 taksitli para cezası vererek serbest bırakıyor'. İş cinayetlerinin sorumlusu patronlar, bürokratlar ve siyasiler yargılanmalıdır...

4-ILO ve WHO verilerine göre 1 ‘iş kazası sonucu ölüm’ karşılığında yaklaşık 6 ‘meslek hastalığı sonucu ölüm’ olmaktadır. Ancak SGK verilerine göre her yıl ortalama 500 civarı işçi meslek hastalığına yakalanmakta ve neredeyse hiç bir işçi de ölmemektedir. Meslek hastalıklarının gizlenmesinden vazgeçilmeli ve bu noktada sağlık örgütlerimizin yürütücülüğünde tespit eden/önleyen bir yaklaşım hayata geçirilmelidir...

5-Çalışma yaşamının denetiminde görev yapan iş müfettişlerinin siyasi iktidara olan bağımlılığının önüne geçilerek, ‘İş Teftiş Kurulu’nun yönetiminde emek örgütlerinin ağırlığı olacak şekilde sosyal taraflardan oluşan bağımsız bir üst kurul haline gelmesi sağlanmalıdır...

6-Emeğin korunmasının temellerinden ikisini iş güvencesi ve insanca yaşayacak bir ücret oluşturur. Asgari ücret insanca yaşanabilir bir seviyeye yükseltilmeli, işten atmalara son verilmeli ve işsizlik önlenmelidir...

7- İşçilerin sağlıklı yaşamak ve can güvenliklerini sağlamak için ulaşım, barınma ve beslenme hakları vazgeçilmezdir. İşçi servisleri uygun araçlardan oluşmalı, işçilere kalacak lojman sağlanmalı ve gıda zehirlenmelerini önlenmelidir. Yine toplu taşıma, konut ve gıda fiyatları konusunda adımlar atılmalıdır...

8- Her yıl 60-70 çocuk çalışırken yaşamını yitirmektedir. 2018 yılı ‘çocuk işçilikle mücadele yılı’ ilan edilmesine rağmen 67 çocuk işçi can vermiştir. Bu noktada özellikle sanayinin ucuz emek gücü ihtiyacını karşılayan 4+4+4 eğitim sistemine son verilmeli ve çocuk işçilik yasaklanmalıdır...

9- Ülkemizde küçük yaşlarda çalışma hayatı başlamakta ve neredeyse ömür boyu sürmektedir. Emekçilerin belli bir çalışma yılından sonra emekli olma hakları vardır ve bu da çalıştıkları mesleğe ve cinsiyetlerine göre belirlenmelidir. Emekliliğin yaşa takılmasına ve kademeli olarak 65 yaş olarak belirlenmesine yani mezarda emekliliğe son verilmelidir...

10- Kadın emeği; tarımda, sanayide, hizmet sektöründe ve evde görünmez hale getirildi. Oysa her yıl 120-130 kadın çalışırken yaşamını yitiriyor. Kadını temel alan bir işçi sağlığı anlayışı tanımlanmalıdır...

11- Ülkemizde milyonlarca mülteci/göçmen işçi bulunmaktadır. Temel düzenlemelerden mahrum bırakılan mülteci/göçmen işçilerin çalışma, sağlık, barınma, ücret vb. güvenceleri sağlanmalıdır. Türkiyeli işçilerle mülteci/göçmen işçileri karşı karşıya getiren ücret ve çalışma politikalarından vazgeçilmelidir. Yine bu noktada bölge ülkelerini savaşın içine sürükleyen politikalardan uzak durulmalıdır...

Diyerek sıraladı. İSİG Meclisi raporunu, “İşçi sağlığı ve güvenliği mücadelesi, işçi sınıfının kendi eseri olacaktır” diyerek mücadele çağrısı ile sonlandırdı.