Merhaba,

Sevgili emekçi dostlar ben de bir işçiyim, emek işçisiyim. Alınterinin ne olduğunu bilen sosyalist bir işçiyim. 17 yaşıma kadar ilk okulu bitirip memleketimde çiftçilik ve çobanlık yaptım.

1995 yılında İstanbul'a geldiğimde 17 yaşında idim. Ana, baba memlekette kaldı. Abim ve yengemle geldim kavganın, mücadelenin şehrine. Hemen iş bulmam lazımdı. Daha iyi işler vardı aslında; mesleki bilgi beceri gerektiren işler vardı. Acilen paraya ihtiyaç olduğundan merdiven altı dediğimiz bulunması çok kolay tekstil atölyelerinde çalıştım. 98'e kadar sayısız tekstil atölyesinde çalıştım.

Sigortasız çalıştım. Para alamadığımızdan sorunlar yaşayıp çıkıyorduk işten. Kimi zaman patron çıkarıyordu. Sendikaya üye olduk diye atıldığımız oldu. Sendikanın satışlarına da tanık oldum.

2000'de askerden geldikten sonra da 6 ay tekstile devam ettim. Evlendikten sonra sorumluluğumun artması nedeniyle mutlaka sigortalı iş bulmam gerekiyordu. Daha sonra astım hastalığı nüksedene kadar dokuz sene Alüminyum Döküm işi yaptım. Dokuz yıl 5 ayrı özle şirkette çalıştım. O süreçte yaşadığımız tüm olumsuzluklara karşı hep dik duruşu şiar edinip söz vermiştim,  dürüst bir işçi olacağıma, tüm haksızlıkların karşısında duracağıma.

Evet herhangi bir örgütlülüğüm yoktu. Aktif bir yapım olduğundan her çalıştığım iş yerinde seviliyordum çalışanlar tarafından. 2007'de Gebze Plastikçiler sitesinde çalıştım. Daha 8. ayında İstanbul servisi mali açıdan ağır geliyor diye çıkarıldım. 40 işçi çalışıyordu, sendikalı değildik. Yalnız çok birlik, beraberlik içindeydik. Arkadaşların gözyaşlarını gördüm. Abimle beraber çalıştığımız bir döküm şirketinde mücadele verdik, haklar elde ettik. Oruç aylarında yemek vermeyen şirkette müdürlerle tartışarak oruç tutmayan işçinin hakkıdır yemek diyerek kabul ettirdik. Zaten karnı doymayan işçilerin %70 i oruç tutmuyordu. Artık astım ağırlaşınca alüminyum işini bırakmak zorunda kaldım.  2009'da başlayıp bir buçuk yıl süren şoförlük yaptım. Coca-Cola'nın dolaplarını (soğutucu) market ve süpermarketlere dağıtımını yaptım. Cola taşeron olan patronla sözleşme yenilemeyince 8 şoför işsiz kaldık. İki çocuğum vardı o zaman. Ev borcum vardı. İşe gidecek yol parası bulamadığım durumlar olmuştu. 1000 lira maaşla anlaştığım şirket yine dökümdü. Kurtköy'de bir işçinin kaç para alıyorsun demesi üzerine 1000 lira olduğunu söyledim. 8. günün sonunda benle anlaşan patron tarafından çıkarıldım. Sebebi çalışanların benim maaşımın yüksek olduğunu öğrenip kıyameti koparması. İşsizdim yine.

Ta ki, "kendimi bulduğum yer burası" dediğim fabrikaya girene kadar. 150 işçinin çalıştığı prefabrikasyon şirketi beton döküm işi. Burası sendikalıydı. 2010'un sonlarında girdiğim fabrika 2017'nin sonunda kapandı. Fabrikada insan işçi olduğunu hissediyor. Kaynak işlerinden anladığımdan, iyi çalışmamdan kaynaklı 24 kişi girdiğimiz tarihten itibaren 6. ayında deneme süresi bitti. Hepsini çıkaracağız kararını alan şirket ben dahil 6 kaynakçıyı son anda çıkarmaktan vazgeçti.  Proje okuyan, kolon ve kurabilen bir usta haline geldim.

Aynı zamanda işyeri temsilci seçimleri yapıldı. Etrafımda sevilip sayılıyordum. Atamayla yapılan arkadaşlar seçimlerde karşılarında sorumluluk almak istemeyenler olunca tekrar görev yaptılar.

O zamana kadar mücadelemi işçilerin hakları adına patrona karşı yapacağımı sınıyordum ki, sendikacı arkadaşların aslında asalak bir müdür yardımcılığı yaptığını gördüm. İşçinin değil, patronun hakkını korumak için yemin etmişlerdi sanki. Fabrika kapanana kadar 3 sene boyunca işçiler "sadece sana güveniyoruz, temsilcilere bırakma bizlerin geleceğini" dediler. Avrasya tünelinin işini yapıyorduk. Sözleşme sürecini devlet projesi olan bu işi kullanarak işçinin dediği rakamın üzerinde bitirdik. Söylediklerine göre 16 yılın en iyi sözleşmesi olmuştu.

Bu üç yıllık süreçte şikeli olağan kurullardan tutun, sendikacıların para karşılığında önemli maddeleri TİS taslaklarından çıkarmasına kadar pek çok çürümeye tanık oldum. İşçinin eğitimi için herhangi bir çaba gösterilmiyordu. Bu bürokrasiye karşı mücadelem beni çok yıpratmıştı. Bu pislikleri haber yapmaktan al, sendika genel başkanına özeline yazana kadar deşifre ettim. 2017'nin başında fabrika kapandığında mezhepsel ve siyasi görüşünü ayırmaksızın hepsi sarılarak teşekkür etmişti. Fabrikadan çıkınca 8 aylık işsizlik maaşı aldığım dönemde, okullarda akıllı (dokunmatik) tahta işi yaptım. Dokuzuncu ayında komşumun tavsiyesi üzerine kendisinin de çalıştığı belediye park bahçe işlerinde ihtiyaç olduğunu söylemesi üzerine başvurdum.  Kaynakçı maaşı vermemek için "Bahçıvan işi var çalışırsan" denildi. İşsiz olduğumdan kabul ettim. Yaklaşık bir buçuk yıldır çalışıyorum.

Ama maalesef her şey dışarıdan gözüktüğü gibi güzel değil.  Hem sömürü artıyor, hem yoksulluk. Biat eden bir toplum yaratılmak isteniyor. 2 Nisan 2018'de işçi kadrosuna sevinen ben de dahil belediye işçileri alt taşerondan alınıp kendi taşeronu yapılmıştı. Fakat güvenlik soruşturması kamu üzerinden yapılıyordu. Tam da 3 Nisan 2018'de çalışan 2300 kişinin 109'u hiç bir sebep gösterilmeden işten atılmıştı. Ben de dahil hem de 40 kodundan. Bu demek oluyor ki, bundan sonra çıkan işçinin ailesinden hiç kimse kamuda çalışamayacak. Çıkarılan işçilerin çoğu sıradan gözaltılardan olduğunu söyledi. Bir kaç hükümlünün dışında gereksiz suçlamalara maruz kalmış, atılmıştık. Belediye önünde direniş başlamıştı artık. Dördüncü gününde işe iadelerimizin olacağını duyurdular. Herhangi bir örneği olmadığından 9 günün sonrasında iş başı yaptırıldık. O dönemde şu an üyesi olduğum Genel İş Sendikasının ve temsilcilerinin yanımıza gelmemesi kötü bir durumdu.

Daha sonra kendiliğimizden üye olup tabii biraz da mecburen Genel İş Sendikasını tercih zorunda kaldık. Devletin kurumu olan Çalışma Bakanlığı'nın seçim kampanyası gibi kullandığı belediyelerdeki işçi kadrosu tam anlamıyla bir kaos ve tam bir kölelik sistemi idi. Çünkü KHK ile işçi kadrosuna geçmiş olup Nisan 2018'de başlayıp da 2020'nin 6. ayına kadar sözleşme hakkın yok diyordu. Şu an çalışıyorum 3 çocuk babasıyım. Onların geleceği adına yaşamaya, savaşmaya devam edeceğim. Beş meslek sahibi bir işçiyim. Herhangi bir korkum yok. Bu sınıf kendini yoksulluğa reva gören bu sistemi mutlaka alaşağı edecektir. Yoksulluk ve açlık sınırının altında kalan ücreti bize layık görenlere hesabını en ağır şekilde ödeteceğiz. Örgütlülüğümüze ve bilincime güveniyorum. Bu bilgi birikimi mutlaka sınıf neferlerini de yaratacaktır. Kimsenin şüphesi olmasın. Üzerimizde keyif yapanların altından çekilme vakti gelmiştir. 

Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar her şey emeğin olacak.

Saygılar...

Bir Belediye İşçisi