Beş yıl önce İşçi Temsilcileri Konseyi Hazırlık Komitesi toplantılarının birinde serbest kürsüye çıkan bir işçi, “İlk defa buradayım, bu taraftayım. Yıllardır işçiyim, sendikalı iş yerlerinde de çalıştım. Bizi eğitimlere etkinliklere götürürlerdi. Biz sandalyeleri dizer oturur, bize anlatılanları dinler, sonra alkışlar ve sandalyeleri toplardık. Bizim için etkinliğe gitmek demek buydu.
Yeni tanıştığımız, belediyeye bağlı bir taşeron şirkette çalışan işçi anlatıyor, “İki üniversite bitirdim, 26 bine çalışıyorum. Yol-yemek çıkarsan asgari ücret işte. Bu ücretler bizim emeğimizin karşılığı olamaz.
İşçilerin çok uzun yıllardır bugüne kadar kazandıkları haklarını kaybettiklerini ve kaybetmeye devam ettiklerini herkes söylüyor. Hatta bu kaybetme haline “kazanamayız, bir şey yapamayız” tavırları damgasını vuruyor.
İşçi arkadaşlar çay molasında tartışıyorlar. Dışarıdan bakan esaslı bir kavga olduğunu düşünebilir.
İnsanlık tarihinde büyük felaketlerden biri olarak anılır salgın hastalıklar. Şarbonlu hastaların battaniyelerinin Kızılderililere “hediye” olarak götürülüp hiç savaşamadan öldürülen on binlerce kızılderiliyi yazıyor kitaplar. Hatta bu kıyımı biyolojik savaşın başlangıç tarihi olarak alanlar var.