Beklenti, dinci faşist iktidarın başının Bağdat seferinden sonra saldırının başlayacağı idi. Hayır, beklemediler!

RTE, Bağdat'a ayak bastığında Metina'ya yönelik işgal saldırısı çoktan başlamıştı. Tek başlarına yapacakları savaştan sonuç alamayacaklarını biliyorlardı. Ama sanki Bağdat'ın yanlarında yer alması kesinmiş gibi, Bağdat seferinin sonucunu beklemeden saldırıyı başlattılar.

Önemsiz bir kaç anlaşma dışında Bağdat'tan elleri boş döndü diyebiliriz. Ama Erbil'den değil. Erbil'de KDP yönetimi faşist devletle işbirliğinde yola tam gaz devam edeceğini gösterdi. Erbil'in başındaki, amcasının yeğeni, Neçirvan Barzani, RTE ile verdiği resimde pek mutlu görünüyordu. Ağzı kulaklarındaydı desek yerinde.

Kürt halkına, Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı ittifak ve işbirliği elbette bununla sınırlı değildi. Irak hükümeti, çaresiz ve etkisizliğinden bu ittifaka bodoslama dalmadı. Sorunları ve iç çelişkileri uygun değil böyle bir ittifak için.

Ama ne önemi var! ABD ve NATO, bir dünya savaşına hazırlık yapar ve Rusya'ya karşı yavaş yavaş bizzat savaşa dahil olmaya başlarlarken, Ortadoğu'da en önemli müttefiklerinin başı belada olsun istemiyorlardı. Bu sefer soruna doğrudan ve bizzat el attılar. Brüksel'de harekete geçtiler.

Belçika polisi, Sterk TV ve Medya Haber stüdyolarına gecenin ortasında baskın yaptı. Fransa polisi hemen hemen aynı saatlerde Drancy Demokratik Kürt Toplum Merkezi'ni bastı ve altı üyesini gözaltına aldı. NATO-ABD ikilisinin koçbaşı rolüne soyunan Fransa ile Belçika'nın Türkiye ile eşgüdümünü görmek için şunu da eklemeli. Aynı günün sabahı Türk polisi toplamda dokuz yurtsever gazeteciyi, İstanbul, Ankara ve Riha'da evleri basarak gözaltına aldı.

Hem Türkiye'deki, hem de Avrupa'daki baskınlarla ilgili açıklama yapan Yurtsever bir Kürt gazetecinin sözleriyle söylersek, “Şimdi Bağdat’ta NATO merkezli bazı anlaşmalar yapıldı, çok daha büyük bir operasyon geliyor".

Bağdat'ın operasyona, daha doğrusu Kürt halkına ve KÖH'e karşı bizzat savaşa girip girmeyeceği tartışmalı bir konu. NATO merkezli ve Erbil'in dahil olacağı “büyük bir operasyon”un kapıda olduğu tartışılmaz.

Bu gelişme, anlamak istemeyen veya anlamamazlıktan gelenlere şu gerçeği bir kez daha gösterdi: Kürt halkının özgürlük savaşının, Kürdistan devriminin en büyük düşmanlarından biri ABD-NATO ikilisidir. Teorik mülahazalar yani emperyalizmin özgürlük ve demokrasiye ilişkin karakter çizgileri konusu bir yana, bu ikili, Ortadoğu'da NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip devletin temellerinin sarsılmasına yol açacak devrimci bir gelişmeye tüm güçleriyle karşı dururlar.

Türkiye'nin “Kürt Sorunu”na çözümü budur! “Erdoğan çözümü buzdolabından çıkar!” diye seslenen işbirlikçi ve uzlaşmacılar, bundan sonra şapkalarını önlerine koyup düşünürler mi? Sanmıyoruz. Yüzyıllık katliamlar tarihinden ders çıkarmayanlar son bir örnekten mi ders alıp düşünce değiştirecekler?

ABD-NATO ikilisinin tam desteği ile, bugüne kadar olduğu gibi, savaşa girişecek, şanslarını bir kez daha denemekten vazgeçmeyecekler. Ama zafer elde edemeyecekleri kesin! Çünkü özgürlük hakkı için ayağa kalkan bir halkı yenen bir güç dünya tarihinde görülmüş değil.

Zafer, mutlaka kazanılacak! Ama uzlaşma ve işbirliği çağrılarıyla; “diyalog ve çözüm”le değil, birleşik devrimle kazanılacak!

Savaşa karşı Türkiye ve Kürdistan halklarını birleşik devrim için ayağa kaldıralım!