Sonda soracağımız soruyu başta soralım: Bugün dünyadaki gelişmelere yön veren şey nedir? Kimilerine göre "Yeni Dünya Düzeni"ni planlayan, hazırlayan ve en nihayetinde de sahneye koyan rejisörlerdir; yani emperyalist devletlerdir, onların çokuluslu şirketleridir vb.

Her şey onların "motor" demesiyle başlamış, arkası ufak tefek pürüzler dışında "kitabına uygun" gelişmiştir. Kadiri mutlak olan bu güçler ne derse dünya üzerinde o olmaktadır. Kötü namına rağmen Kautsky'e taş çıkaracak kadar gözü karartmış olan bu kesimler, utanmasalar gelişmeleri ultra-emperyalizm olarak değerlendireceklerdir.

Kimilerine göre, gelişmelere yön veren "uygarlıklar savaşı"dır. Hoş, bundan savunucularının anladıkları da farklı farklı şeyler olmasına rağmen, 21. yüzyılın ya "dinler savaşı" yüzyılı, ya "doğu-batı savaşı" yüzyılı ya da "kuzey yarımküre-güney yarımküre savaşı" yüzyılı olacağına dair pek güçlü(!) öngörüleri vardır. Bıktırıcı bir tekrarla olsa da Huntington'ın tezlerini yinelemekten geri durmazlar.

Kimilerine göre bu, "enerji kaynaklarını ele geçirme mücadelesidir" ve giderek şiddetlenmektedir. Öyle ya, "dünya üzerindeki enerji kaynakları hızla tükenmektedir ve bunlara kim sahip olursa gelecekte dünyaya da onlar hükmedecektir". Yok, anlatılan bir Dede Korkut hikayesi değildir. Bugün kendine marksist, hatta leninist diyen kesimlerin önemli bir bölümü, teorilerini ve gelecek öngörülerini ciddi ciddi "jeopolitik" veya "jeostrateji" dedikleri bu tür tezlere dayandırmaktadırlar.

Bugün bir temel eğitim öğrencisinden duyabileceğiniz şeyleri bizim ortalama sol anlayışlardan duymanız sizi şaşırtmasın. Bir dönem dergi veya gazetelerinde boy boy Bakü-Ceyhan Boru Hattı üzerine yazılar yazıp, o dönemki tüm politik gelişmeleri buna bağlı olarak ele alanlar, şimdi başka "enerji koridorları" üzerine yazılar döşeniyorlar.

Ortadoğu, Barent Denizi, Kuzey Kutbu, Hazar Denizi vb'de bulunan enerji kaynakları üzerinde süregiden savaşımın aslında yaşanan bütün olayların, çatışmaların perde arkasını oluşturduğuna dair muhteşem(!) tespitleri, gerçekten ufuk açıcı! Türkiye'nin son dönemde atmış olduğu adımların da buna dönük olduğu, bu bölgedeki enerji kaynaklarını kontrol etmek için "ağırlığını koymaya başladığı"nı vb iddia edenler bile çıkabiliyor.

Türkiye'nin kendi topraklarını "stratejik bir kavşağa dönüştürmek için Rus, Hazar, Orta Asya, Irak, İran petrol ve doğalgazını Avrupa'ya taşıyan ülke olmayı düşlediği" mi dersiniz, "su kaynaklarını kontrol edenin bölgeyi de kontrol edeceği" mi dersiniz, "Tahran'ın 'Dostluk Boru Hattı' dediği İran-Irak-Suriye doğalgaz boru hattı" projesinin Türkiye'yi ne kadar rahatsız ettiği mi dersiniz, teorilerin bini bir para! "Dünya üzerinde egemen bir güç olmak ve enerji kaynakları arasındaki ilişki" üzerine saçılan inciler, ortalığı kaplamış durumda.

Emperyalistler, "yeni küresel kriz bölgeleri" yaratma peşindelermiş; ABD'nin yeniden yapılanma ve süper güç konumunu koruma çabaları varmış; amaçlarından biri bu jeopolitikte Rusya'yı bypass etme çabasıymış vb vb. Bütün bu "teoriler"in ortak noktası, sınıflar savaşına dair en ufak bir düşünce kırıntısı dahi içermemesidir; olayları tek yanlı, emperyalist-kapitalistlerin cephesinden ele almasıdır; üretim ilişkilerinin durumu, üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi, sınıfların karşılıklı ilişkisi, bu ilişkiler içerisinde siyasi yapıların oynadıkları rol vb üzerine hiçbir şey söylememesidir.

Bugün dünyada ve yaşadığımız bölgedeki gelişmeleri, kapitalist sistemin içinde bulunduğu Yeni Evre'yi çözümlemeden tahlil etmek mümkün müdür? Bazı siyasi hareketler dil ucuyla da olsa kapitalist sistemin farklı bir evresinden bahsediyorlar; ama bunu onun sıçramalı bir çöküş süreci olarak değil de kendini bilişim teknolojisini daha yaygın kullanarak "yeniden yapılandırma" süreci olarak görüyorlar.

Örneğin 3.Dünya Savaşı'na ilişkin bizim ileri sürdüğümüz düşüncelere "susku fesadıyla" yaklaşırken, sanki Amerika'yı yeni keşfediyorlarmış gibi 3.Dünya Savaşından bahsediyorlar; ama şu an yaşanan bir şey olarak değil, belirsiz bir gelecekte yaşanabilecek bir olasılık olarak. Kızılbayrak gazetesi, "Henüz 3. Dünya Savaşı, yakın bir olasılık olarak görünmüyor olsa da, hazırlığın bu yönde olduğunu " söylüyor. Oysa kimisinin "vekalet savaşları" dediği şey, 3.Dünya Savaşı'ndan başka bir şey değil; emperyalist-kapitalist sistemdeki bunalımının küresel bir iç-savaşa yol açmış olması ve bunun bir 3.Dünya Savaşı şeklinde seyretmesi...

Emperyalist-kapitalist sistemin genel bunalımı, açlığı, yoksulluğu ve savaşları küreselleştirdi. Bugün atılan bütün adımlar, kendisi yıkımın eşiğine gelen kapitalist sistemi bir yıkım savaşıyla ayakta tutabilme çabasıdır. Ve sadece bölgemizde değil, bütün dünyadaki gelişmeler, bu gerçekliğe göre şekilleniyor; taşlar buna göre diziliyor. Olguyu tespit etmek için olgunun gözünüzün içine girmesini bekliyorsanız o zaman diyalektiğe ne gerek var.

Tarih asla tek yanlı ele alınamayacak bir akıştır; bu akışın içinde egemenlerin olduğu kadar işçi sınıfı ve emekçilerin de, emekçi halkların da, devrimci ve komünistlerin de düşünceleri ve eylemleri etkili olacaktır. Tarih birilerinin masa başında yaptığı planların sonucu değil, sınıflar savaşının tarihidir. Tarih, zorluklarla birlikte imkanlar da getiriyor; getirecektir. Onun sahip olduğu hazineleri ortaya çıkarmak için toprağı nasıl kazdığınızdadır bütün mesele...

Şimdi dünya üzerindeki işçi ve emekçiler, devrim güçleri kendi tarihlerini kendileri yazmak için harekete geçmiş durumdadır. Tarihin esas devindirici gücü de bu olacaktır; başka yere bakmaya gerek bırakmayacak kadar açık bir pusuladır bu.

Mart 2017

Ali Varol Günal