Bu soruyu şu anda o kadar çok insan soruyor ki kendisine ve başkalarına... Biri çıkıp kahinliğe soyunacak olsa iş yapar mı yapar! Her çağın bir Nostradamus'u oluyor ne de olsa!

Kuşkusuz, hiç kimsede olmadığı gibi biz devrimci komünistlerde de böyle bir marifet bulunmuyor. Bunun yerine, bu soruya cevap verebilmek için elimizde diyalektik yöntem var. Diyalektik yöntem ise gelecek için kestirmelerde bulunmaktan çok, bugünün varolan somut olgularının ve ilişkilerinin bilimsel olarak analiz edilmesine ve bu olgu ve ilişkilerin geleceğe dair eğilimlerinin ortaya çıkarılmasına yarıyor.

Buradan bakamayanların çoğu, dünyanın bir “felaket”e, “yokoluş”a, “kıyamet günü”ne doğru gittiğini düşünüyor. Özellikle Koronavirüs pandemisinden sonra böyle düşünenlerin sayısı arttı. Bu aynı zamanda geleceğe dair umutların, iyimserliğin de azaldığını gösteriyor. Zaten böylesi dönemlerde başka türlü olmasını beklemek de yanlış olacaktır.

Sorun şurada: İnsanların çoğunluğu böyle düşünürken, insanlara umut vermesi gereken; onlara başka bir dünyanın mümkün olduğu düşüncesini bıkmadan usanmadan anlatması, iyimserlik aşılaması gereken öncülük iddiasındaki kişilerin ya da grupların, “ortalama bilinç”le hareket etmeleri ve hatta zaman zaman kitlelerin de gerisine düşüp, onlardan daha karamsar bir ruh haline bürünmeleridir. Hâl böyle olunca “umutsuzluğun kıyısına gelmiş geniş yığınlar”ın kendilerine hiçbir umut vermeyen kerameti kendinden menkul (sadece kendilerinin iddia ettiği) “öncüler”i takip etmesi mümkün olmamaktadır, olmayacaktır da. Ve bu da bir kısırdöngüye yolaçacak, kitleler peşinden gidecekleri, sonu sonuna güvenebilecekleri bir öncülük göremedikleri için daha da umutsuzlaşacak ve karamsarlaşacaklar, onlara bakan “öncü”lerimiz de deyim yerindeyse içinde bulundukları “bekleme hali”nden çıkamayacaklardır. Olan biraz da budur.

Aslında dünya üzerindeki sorunlar hiçbir dönem bu kadar birikmemiş, çözümleri hiç bir zaman bu kadar yakıcı bir hal almamıştı. Şöyle bir kafanızı kaldırıp baktığınızda kapitalist uygarlığın çöktüğünü, Pandemiden savaşlara, işsizlikten mülteci krizlerine, çözülemeyen ulusal sorunlardan çevre sorununa, istihdam sorunlarından cinsiyetler arası sorunlara kadar her türlü sorunun/ krizin dünya üzerinde kol gezdiğini görebilirsiniz. İnsanların yaşamsal/yakıcı olan bu sorunların çözümü için ayağa kalktıklarını bir çok yerde isyan ettiklerini de görebilirsiniz.

Dağınık halde olsalar da dünyanın dört bir yanında emperyalist-kapitalist sisteme ve onun yarattığı sonuçlara karşı itirazlar, eylemler, isyanlar, ayaklanmalar oluyor. Bunların kapitalist sistemi derin bir şekilde sarstığı muhakkak. Emperyalist hegemonyayı günden güne daha fazla çökerttiği de... Öyle ki artık dünyanın içinde bulunduğu hiçbir sorunu çözemiyorlar; emperyalist- kapitalist kurumlar, zaten kendi yarattıkları sorunları çözemeyecek bir noktaya geldiler.

Dünya üzerinde, özellikle Koronavirüs pandemisiyle birlikte arayışlar da arttı. İnsanlık bir avuç kapitalist asalağın elinde geleceklerinin çarçur edilmesini istemiyor. İnsanların umutsuzluğun kıyısına kadar gelmiş olmaları onların durumlarından memnun oldukları ya da durumlarını kabullendikleri anlamına da gelmiyor. İçinde bulundukları kötü koşulların dışına her çıkmak istediklerinde kendilerini çok daha hazırlıklı olmaları gerektiğini bilince çıkarmalarını sağlayan bir durumda buluyorlar. İşte burada bütün dünyada ortaya çıkan devrimci durum ve bunun bir devrime dönüşmesi için her ülkede hazır olması gereken öznel güç/ öznel faktör devreye giriyor.

“Devrimin nesnel koşulları” üzerinde genellikle çok tartışma yürütülmez; ancak “öznel faktör” üzerinde çoğunlukla yanlış, eksik kavrayışlar mevcut. Bu nedenle örneğin Avrupa ve ABD’de bile devasa eylemler olurken, “ne yazık ki” diye başlayan ve “devrimin öznel faktörü olmadığı için...” yenilgiden bahseden bir sürü laf kalabalığı okursunuz “ortalama sol” dergi ve gazetelerde. Onlara göre öznel güç / faktör, kitlelere öncülük edecek olan devrimci / komünist örgüt / partidir. Oysa devrimci durum / devrim durumu üzerine yazdıkları bir çok kesim tarafından kabul edilen Lenin, hiçbir yerde öznel güç / faktör’ü örgüt / parti’ye indirgememiştir. En çok bilinen “II. Enternasyonalin Çöküşü” makalesinde “...her devrimci durum bir devrime yolaçmaz; devrim sadece yukarıda sözü edilen nesnel değişikliklere öznel bir değişikliğin, yani devrimci sınıfın, eğer düşürülmezse, kriz döneminde bile asla düşmeyecek olan eski hükümeti yıkmaya (ya da sarsmaya) yetecek güçte devrimci bir kitle eylemi yürütme yeteneğinin eşlik ettiği bir durumdan doğar” der. Buradan anlaşılması gereken devrimci / komünist bir örgüt / parti’nin eksikliği değil, işçi sınıfının bilinç, örgütlülük ve hazırlık düzeyinin yeterli olup olmamasıdır. Yani devrimci / komünist bir örgüt / parti de olabilir; ama eğer devrimci bir sınıfı, kendiliğinden düşmeyecek olan eski hükümeti yıkmaya ya da sarsmaya yetecek güçte devrimci bir kitle eylemi yürütme yeteneğine sahip olacak denli hazırlayamamışsa devrimci durum devrime dönüşmeyebilir.

Dolayısıyla “Dünya Nereye” sorusunu soranların, öncelikle onu nereye götürmek istedikleri ve bunu nasıl yapabilecekleri sorusunu da sormaları gerekiyor. Proletaryanın bilinç ve örgütlülük düzeyini geliştirmek, ona devrimci kitle eylemleri yürütme yeteneği kazandırmak için aralıksız emek vermeleri gerekiyor. Madem ki, bir dünya devrimi günden güne daha fazla bir gerçeklik halini alıyor dünyanın komünizme doğru gidişinin önünü açabilmek için bugünün özellikle genç kuşaklarına, karamsarlara ve umutsuzlara rağmen, daha çok iş düşüyor.  

Ali Varol Günal