Tarihsel gelişimin tek yanlı ele alınması ciddi bir sorun. Bu gelişim ele alınırken çoğu zaman kapitalizmin krizler ve yok oluş çağı üzerinde duruluyor. Ama bu yok oluş çağına karşıt olarak sosyalizmin olgusal yükselişi çağı göz ardı ediliyor. Tarih, bütün yönleriyle değerlendirilmeli, ele alınmalı.

Kapitalizm de kendisinden önceki sınıflı toplumlar gibi tarihseldir. Yani tarihin belirli bir dönemine aittir, bu döneme özgüdür. Kapitalist toplumun miadı, bu tarihsel dönemle sınırlıdır. Kendisini var eden özgül tarihsel koşulların ortadan kalkmasıyla, kapitalizm de ortadan kalkar. Bu nedenle burjuva egemenlik geçicidir, sonsuz değildir.

Kapitalizmin küçük-burjuva eleştirisi, bir yanıyla her zaman burjuva egemenliğe sonsuz gözüyle bakıyor. Bu bakış açısı son tahlilde mülk sahibi sınıfın (küçük-burjuvazinin) sınıf konumundan hareket ettiği için, burjuva toplumun eleştirisini son haddine dek vardıramıyor. Özel mülkiyet toplumundan öte bir toplum düşünemiyor. Bu nedenle küçük-burjuva dünya, dar bir dünyadır.

Halbuki burjuva toplumun sınıfsal özü doğru ve bilimsel tarzda tahlil edilirse, bu toplumun geçici bir toplum olduğu çok daha net görülür. Bu sınıfsal öz, burjuva toplumun bu içeriği, yok oluşunun koşullarını kendi içinde taşır. Burjuva toplumun gelişimi, kendi sonunu getirecek olan koşulları da yaratır, olgunlaştırır.

Burjuvazi için yıkıcı olan bu koşullar, karşıtı yani proletarya için yapıcıdır. Kapitalizmin yıkımının koşulları, sosyalizmin doğumunun ve gelişiminin koşullarıdır aynı zamanda. Tarihsel gelişimin diyalektiği gereği bu böyle olmalıdır. Tarih, karşıtlardan birinin (kapitalizmin) aleyhine gelişiyorsa, diğerinin (sosyalizmin) lehine gelişir, diğerinin koşullarını yaratır.

Kapitalizmin ekonomik temelini ele alalım.

Bu temelin özünde emek ile sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişki vardır. Sermaye çok elden az ele akıp dururken, emek toplumsallaşıyor. Üretim araçlarının özel mülkiyeti ve sermaye tekelleşirken, toplumun geri kalan kısmı mülksüzleş(tiril)iyor. Her geçen gün çok daha geniş bir toplumsal kitle, sadece kendi emek-gücünü satarak varlığını devam ettirebilecek duruma geliyor. Devasa emek ordusunun üretiminin sonuçlarına, küçük bir azınlık el koyuyor.

Bununla birlikte burjuva toplumun bağrındaki çelişkiler gitgide keskinleşiyor. Emeğin toplumsallaşması ile mülk edinmenin özel biçimi arasındaki çelişki o noktaya vardı ki, bu mülkiyet ilişkileri, üretici güçlerin gelişimi üzerinde yük olmaya başladı.

"Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. o zaman bir toplumsal devrim çağı başlar". (Marx- Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı) Bu toplumsal devrim çağı, burjuva ekonomik ve politik egemenliğin yıkım ve yok oluş çağıdır. "İktisadi temeldeki değişme kocaman üst yapıyı çok ya da az bir hızla alt üst eder" (a.g.e) Burjuvazi bütünsel -hem ekonomik hem de politik- bir yok oluşla karşı karşıya.

Öte yandan bu ekonomik temel, sosyalizmin üzerinde yükseleceği, gerçekleşmesi için gereken önsel temeldir. Emeğin toplumsallaşması, sosyalizmin ekonomik özü olan üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ile uyum halindedir. Böylece sosyalizm, kapitalizmin zorunlu olarak vardığı koşullarda, onun sonunu getiren çelişkiyi çözer, insanlığın gelişiminin üzerindeki engelleri kaldırır, üretici güçleri özgürleştirir.

Aynı durum, burjuvazinin politik iktidarı için de geçerli. Yıkım ve yok oluş süreci, burjuvazinin politik egemenliği için de işliyor. Burjuva politik aygıt dağılma ve yerle bir olma durumunu yaşıyor. Bu aygıt için, en küçük bürokratik işlemler dahi, ağır yük halini alıyor. Bu alanda hantallaşma, çürüme, gericileşme burjuvazinin bütünsel yok oluş sürecini derinleştiriyor.

İster ekonomik ister politik durum ele alınsın, burjuva toplumun içinde bulunduğu durum, yıkım ve yok oluş durumudur. Aynı durum; sosyalizm için oluşum ve gelişim, proleter iktidarın gerçekleşmesinin koşullarını içeren durumdur.

Ama dikkat edilirse, biz bunları söylemekle, nesnel yani dışımızdaki koşulara değinmenin ötesinde bir şey söylemiyoruz. Bununla, biz, tarihsel gelişimin eğilimini dile getirmiş oluyoruz. Yani burjuva toplumun yok oluş sosyalizmin yükseliş koşullarından bahsetmekle, bunun kendiliğinden gerçekleşebileceğini söylemiş olmuyoruz. Tarihsel gelişimin burjuvazi için yıkıcı, proletarya için yapıcı olan diyalektiğini vurguluyoruz.

Gelişmenin bu aşamasının koşulları; devrimci sınıfın, toplumsal dönüşümdeki devindirici rolünü oynayabilmesi için en uygun koşullardır.

Proletaryanın ve emekçilerin devindirici müdahalesi olmadan, burjuva toplum yıkılmayacak, burjuvazinin direnci kırılmayacak. İnsanlığın gelişiminin önündeki burjuva kısıtlılıklar ve engeller ortadan kalkmayacaktır. Proletaryanın tarihteki rolü son derece önemlidir. Proletarya, tarihteki bu rolünü, burjuva baskı ve saldırganlığa rağmen, bu sınıfa karşı sert savaşımlardan zaferle çıkarak oynayabilir.

Burjuva toplumun içsel ve dışsal çelişkileri keskinleştikçe, sınıf savaşı derileştikçe; burjuvazi, çok daha geniş kitleler üzerinde ekonomik, politik ve askeri zora başvurur. Burjuva toplumun yok oluş çağı, sınıf savaşının en şiddetli çarpışmaları, en zorlu çatışmalarının çağıdır.

Uzlaşmacı sol çevreler, mental bir zorlamanın sonucu olsa gerek, bütün bu gerçeklere rağmen, burjuvazinin hala bir "baskı gücü" olduğuna bakıp, burjuva egemenliği sarsılmaz olarak görüyorlar. Bu nedenle sınıflar arasında uzlaşma/iç barış çağrıları yapıyorlar. Burjuva toplumun yıkım ve yok oluş, sosyalizmin yükseliş çağının artık olgu haline gelen gerçeklerini görmezden geliyorlar. Bu, burjuva baskı karşısında boyun eğiştir, bu tamamıyla "büyük kapışmalardan uzak durma küçük-burjuva çabasıdır".

Burjuvazinin halen "bir baskı" gücü olmasıyla, güçlü/güçlenen bir sınıf olması arasına kesin bir ayrım konmalıdır. Burjuvazinin halen bir "baskı gücü" olduğu doğrudur, ama yok oluşla yıkımla karşı karşıya olan, yaşamın her alanında gittikçe güçsüzleşen güçten düşen bir "baskı gücü"dür. Bu, biçimde değil, özde bir farklılıktır.

Diğer yandan, burjuva baskı ve saldırganlık, burjuva toplumun yok oluş çağının inkarı değil, göstergesidir. Baskı ve saldırganlık, çürümeye ve yıkılmaya yüz tutmuş her toplumsal sınıfın refleksidir. Bunlar dönemsel değil, özsel olan yok oluşa karşı tepkilerdir. Yıkım ve yok oluşla sonuçlanacak bu süreç şuursuz tepkilerle daha da kısalır. Tarihin devindirici dalgalarına karşı kürek çekmek, elbette karaya oturmakla sonuçlanacaktır. Devrimci sınıf, yok olmakta olanın "kürek çekişine" değil, dalgaların yıkıcı gücüne bakmalıdır. Burjuvazinin "yok oluş çağı" bu devrimci sınıfın, proletaryanın "var edişiyle" son bulur.

Bu gerçek artık elle tutulur, olgusal düzeyde...

Paris Komünarlarından Louise Michel, Komün anılarından son derece haklı olarak şu çıkarsamada bulunur:

"Ondan önce gelen bütün kurgulardan çok daha güçlü ve güzel olan gerçek ideal ortaya çıktığı için, son daha da aceleyle geliyor." (Komün)

Argeş Soran