Burjuvaziyle uzlaşma içinde hareket eden, kendini “muhalefet bloku”nun bir parçası ve gönüllü savunucusu görenlerden, seçim süreçlerine ilişkin eğitici ve proletaryanın sınıf mücadelesine itiş verici değerlendirme yapmaları beklenemez. Bugünkü politik konumlarını sürdürdükleri müddetçe, yeni ve farklı bir şey söyleyemezler.

Seçimleri, bugünkü siyasi iktidar yerine muhalefet alsaydı, iktidardan farklı olarak yapacağı şeyler sınırlı olacaktı. Çünkü iktidarın ve muhalefetin toplumsal yapısı ve doğası temelde aynıdır. Dolayısıyla muhalefet iktidara geldiğinde, sanıldığı gibi, bugünkü siyasi iktidar yenilmiş olmayacaktır. İktidar da muhalefet de tekelci sermayenin politik gücüdür. Siyasi iktidarı ve muhalefeti sınıf temelinden kopararak ele aldın mı, politikayı içeriksizleştirmiş olursun. Asıl sorun, burjuvazinin sınıf egemenliğini devirmek, yıkmaktır. Sınıf egemenliği hem politik ve hem ekonomiktir. Burjuva politikasına, burjuva politik yapılara karşı mücadele burjuvazinin bütünsel egemenliğine karşı mücadeleden ayrı olarak düşünülemez.

Sermayeyi ve siyasi iktidarı, devlet egemenlik sistemini işçi sınıfı ve işçi sınıfıyla birliktelik içindeki emekçi halk yenebilir. İşçi sınıfının siyasi hareketinin görevi çok açık! Emekçi sınıfı ve diğer emekçileri iktidarı ele geçirmek için hazırlamak. Bu, her koşulda yapılmalıdır. Burjuva muhalefeti iktidar yapmak için çaba harcayanlar, böylece, işçi sınıfını ve kapitalizmin ezdiği tüm güçlerin devrimci kavgasına sırtlarını dönmüş oldular. Onlar varsın burjuva güçlerin peşinden gitsinler, emekçi sınıf kurtuluş kavgasını her koşulda büyütmeye devam edecektir.

Sermayenin bütün güçleri, iktidarı ve muhalefetiyle ortak amaçları, devrimci kavganın büyümesini önlemektir. Aralarında buna ilişkin bazı farklılıklar olsa da, temelde aynı noktada duruyorlar. Ve devrimi engellemek için, gerektiğinde tam bir işbirliği içinde hareket etmekte hiç çekinmezler. Böyle bir sırada yani sermayenin egemenliğini, kapitalist toplumu ayaklanma ve devrimden kurtarmak uğruna tam bir birlik içinde davrandılar.

Burjuva sınıfın çeşitli kesimlerinin “değişimden” söz etmesi, toplumda bu yöndeki güçlü istemden geliyor. Fakat sömürücü güçlerin değişimden konuşması, bir aldatmacadır. Kapitalist sınıf ve onların hiçbir siyasi aracı, emekçi halk kitlelerin değişim istemine yanıt veremez. Çünkü emekçi halk kitlelerin değişim istemi köklüdür, devrimcidir. Tekelci kapitalist düzen yıkılmadan, toplum dönüşmeden gerçekleşemez. Ezilen ve sömürülenlerin durumunu değiştirecek olan herhangi değişim değil, devrimci değişimdir.

İşçi sınıfı, kadınlar, tüm ezilen ve sömürülen kitlelerle, sermaye sınıfı, siyasi iktidar ve devlet egemenlik sistemi arasındaki çatışmalar yeni bir boyut kazanıyor. Çatışma, gerçek bir değişim isteyen devrimci kitlelerle, eski toplumsal sistemde direnen, statükocu, gerici burjuva güçler arasındadır. Toplumsal sınıfsal çatışmanın büyüyeceği çok açık. Tekelci sermaye ve uluslararası sermaye, siyasi iktidar eliyle emekçi kitleler ve başkaldıran herkese karşı yeni bir saldırı dalgası başlattı. Başkaldıran güçlerin, bu saldırıya kendi tarzında yanıt vereceği kesin. Kısacası, her iki taraf da kazanmak için tüm güçlerini ortaya koyacaktır.

İşçilerin asgari ücreti parasal olarak yükselse de, hem açlık seviyesinin altında, hem de çalışanların çoğunluğunun aldığı ücrettir. Bu büyük bir yoksulluktur. İşsizlerle birlikte düşünüldüğünde, nüfusun büyük çoğunluğunun yoksulluk ve yoksunluk içinde olduğu anlamına gelir. Kent ve kır yoksulları nüfusun ezici çoğunluğudur. Bundan sonra, bu durumun daha da derinleşeceği çok nettir. Sınıf ayrımının büyümesi, süren sınıf savaşının sonuna kadar şiddetlenmesini getirecektir. İsyan ve devrim dalgasının yükselmesi işçi sınıfıyla sınırlı değildir. Kapitalizmin ezdiği tüm emekçi kitleleri kendine çekiyor. Devrim dalgasının yükselişi gerçek, tam, köklü bir toplumsal değişim olana dek sürekli olacaktır. Devrim dalgasının, devrim kavgasının güçlenmesi ve en ileri noktasına kadar götürülmesi, işçi sınıfını, emekçi halkla birliktelik içinde iktidara götürür.

Kapitalizmin maddi zenginliğinin iki kaynağından biri olan emeği tüketmekle kalmayıp, zenginliğin diğer kaynağı olan toprağı, daha bütünsel olarak doğayı da tüketiyor. Bu alanda bugüne kadar yapılanlar, daha ileri götürüleceği kesin. Yeni maden (altın vs.) alanları açılacak. Nükleer santraller ve insanı doğayı ölümcül bir durumla karşı karşıya bırakan diğer elektrik santralleri artırılacak. Bugünkü siyasi iktidar bu yıkımın başını çekiyor. Bu, alanda köylülerle, halk kitleleriyle sermaye, iktidar ve devlet arasında siyasi çatışmayı sertleştirip, büyütecektir. Toplumun tüm yüzeyi çatışma alanı.

Emek-sermaye eksenli toplumsal çatışma her alanda. Aydınların ve sanatçıların baskı altına alınması ve saldırıya uğraması onyıllardır var. Bugünkü siyasi iktidar, baskıları ve saldırıları boyutlandırdı. Sanat ve sanatçı karşıtlığı uç noktaya vardırıldı. Bu ise, bu alanda çatışmanın genişlemesi ve şiddetlenmesi demektir. Aydınlar ve sanatçılar, artan saldırılar karşısında baş eğmediler. Siyasal olarak iddialı olmayan sanatçılar da dahil, sanatçılar baş eğmeyecektir. Baş eğme değil, başkaldırı bir eğilimdir ve sürekli büyüyor.

Kadınlar, başkaldırının en ön sıralarında yer alıyorlar. Kadın hareketi eylemleriyle, başkaldırısıyla, isyan ve devrim dalgasını, çok daha ileriye taşıyacağı bir döneme girdik. Kadınlara yönelik saldırıların artması, kadın özgürlük kavgasına hiçbir şekilde geri adım attırmayacaktır. Aksine artan saldırılar yeni ayaklanmaları biraz daha hızlandıracaktır.

Çelişkilerin çözümü kendini topluma dayattığı halde, çelişkinin çözülememesi durumunda, çürüme ve yozlaşma daha geniş kesimleri etkileyecektir. Burjuva sistemin çürümesi, siyasi iktidarla sınırlı değildir ve hiçbir zaman da belirli bir iktidarla sınırlı olmamıştır. Fakat bugünkü siyasi iktidarla en ileri noktasına varmıştır. Ne var ki yerine burjuva muhalefet güçleri de gelse, toplumun yozlaşması derinleşir ve genişler. O halde, devrimci sınıfın ve devrimci siyasetin görevi, çelişkinin çözümüdür. Yani bir burjuva gücün yerine başka bir burjuva gücü getirmek değil, burjuvazinin sınıf egemenliğini ve sınıf düzenini yıkmaktır. Temel devrimci hedefler için mücadele etmek yerine, toplumun ve siyasi iktidarın çürümüşlüğünden bahsetmenin hiçbir anlamı yoktur.

Baskının artması emekçi kitlelerini, kapitalizme karşı harekete geçirmesinde bir etmen rolü oynar. Fakat, baskının artması tek başına kitlelerin harekete geçmesini getirmez. “Kitle desteğini seferber eden nedir? Baskının derecesi denemez. Bir kere bu, değişmez bir unsurdur... Üstelik ağır baskı genellikle iş görür ve çok da cüretkar olmayanların harekete aktif olarak katılmaya hazır olmalarını önler. Hayır kitleleri seferber eden baskı değildir, umut ve kesinlikle baskının sonunun yakın olduğu daha iyi bir dünyanın gerçekten mümkün olduğu inancıdır. Bu umut ve kesinlikle hiçbir şey başarı kadar pekiştiremez” (Wallerstein)

Hiçbir şey insanları yeni bir geleceği başlatmanın koşullarının oluşması ve olgunlaşması kadar etkileyip harekete geçiremez. İnsanlar daima yeni ve daha iyi bir gelecekten esinlenirler. İnsanlığın uzun ve büyük yürüyüşü daha iyi bir geleceğe doğru olmuştur. Umudun bittiği yerde daima yeni bir gelecek umudu filizlenir, bu böyle devam eder. Yeni bir geleceğin kurulması koşulları oluştuğu için, böyle bir geleceği başlatmak mümkündür. Tarihsel koşulları doğduğundan, gelecek umudu güçlü bir temele dayanıyor. Yaşam bizden yana. Gelecek bizim tarafta.

Tarihsel iyimserliğimiz materyalist anlayışa dayanır. Bu anlayışa göre, sınıflar mücadelesi en sonunda sınıfların kaldırılmasına varır. Marksist tarihsel gelişme anlayışına dayanarak, sınıf savaşının ilk sonuçları ne olursa olsun, zaferimiz kesindir. 20 yüzyılın bütün toplumsal devrimleri bu anlayışla başarıya ulaştırıldı. Geçen yüzyılın bütün büyük devrimcileri bu anlayışa dayandı. Fidel Castro, devrime ilk başlarken Granma’nın saldırıya uğraması sonrası kalan bir avuç kararlı devrimciyi görünce şunu söyler: “Bu savaşı şimdiden kazandık”. Sovyetler Birliği liderliği, faşist Alman ordusu Moskova'ya yaklaştığında materyalist tarih anlayışına dayanarak şöyle der: “Zafer bizim olacak”. Dünya işçi sınıfının zengin tarihi ve sosyalizm tarihi geleceğe duyulan umut ve kesinlikle Leninist Parti haykırıyor: “Şimdi devrim zamanı!”

Bu siyasi iktidar baskı ve saldırının derecesini hangi düzeye çıkarırsa çıkarsın, kapitalist toplumu ayaklanma ve devrimden kurtaramayacaktır Devrim, milyonlarca insanın iradesi ve hareketine dönüşmüştür. Devrimin güncel olduğu bir yerde, devrimci inancı büyütenler kesin olarak son sözü söyleyecektir.

Burada en geniş yığınları harekete geçirecek olan, emekçi kitlelerin en ileri, en mücadeleci ve devrimci kesimleridir. “Kitlelerin değişmezliği” sığ anlayışı, olayların gelişmesi karşısında tutunamıyor, olaylar her insanı çeşitli biçimlerde etkiliyor ve harekete geçiriyor. Emekçi ve sömürülenler yaşamlarında temel bir değişime ikna olurlarsa eylemlere katılıyor, eylem içinde eylem tarafından eğitiliyor ve dönüşüme uğruyor. Gezi sürecinde, 6-8 Ekim'de ayaklanmaya katılan kitlelerin görüşlerinde büyük bir değişim oluştu.

Devrimci sınıf mücadelesi, her kentte aynı düzeyde değildir, fakat her yerde varlığını ortaya koyuyor. Mücadelede esas olarak büyük kentleri göz önünde bulundurmalıyız. Büyük kentler sınıf mücadelesinin merkezi durumunda, mücadelenin ağırlık merkezini oluştururlar. Devrimci politik örgütlenme, daha yoğun olarak buralarda var.

Büyük kentlerin diğerleri üzerinde etkisi olduğunu biliyoruz. Bu kentlerde eyleme geçildiğinde, bu kentler eyleme geçtiğinde diğerlerini de harekete geçiriyor, bunu Gezi’de gördük. Kapitalizme karşı ayaklanmanın ilk kıvılcımı nerede çakarsa çaksın, mücadelede belirleyici olan büyük kentlerdir. Siz mücadeleci kitlelerin devrimci enerjisini burjuva partilerin politikasını desteklemek amacıyla harekete geçirirseniz ve sınırlı reform taleplerini hayata geçirmek için kullanırsanız, onu tüketirsiniz. İşçi sınıfının, emekçi kitlelerin devrimci gücü ve enerjisi, emekçi sınıfın kurtuluşu için harekete geçirilmelidir. Büyük kentlerin devrimci enerjisi, diğer kentlerin de enerjisini harekete geçirir. Bunu yapacak olan reformistler değil, gerçek devrimci güçlerdir.

Uzlaşmacı reformist siyasetler, burjuvazi ile sınıf işbirliğini o noktaya kadar götürdüler ki, şimdi burjuva partilerinden ayrı amaçları olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar. Bunu göstermek amacıyla da devrim ve sosyalizm üzerinde daha ağırlıklı olarak duruyorlar. Mesela yeniden Gezi'nin devrimci anılarını hatırlamaya başladılar. Hatta bazıları, kendilerinin devrimci geleneğin mirasçısı olduğunu ileri sürecek kadar kendilerine devrimci bir değer biçtiler. Ama tüm bu lafların ciddi bir tarafı yok. Çünkü bu gücü burjuvazi ile şu ya da bu bahane ile uzlaşma politikasından vazgeçmezler. Bu durumun iyice anlaşılması, kitlelerin bu anlayışın etkisinden çıkaracağından, devrimci mücadeleye yeni bir itiş verir. Mücadele yeni bir hız kazanacaktır.

Devrimci kavganın, toplumsal ayaklanmanın isyan ve devrimin büyüyeceği yeni bir döneme girdik.

C.DAĞLI