Kapitalist toplumda işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri için toplumsal yaşama ilişkin her şey kötüye gidiyor. Emekçilerin toplumsal durumu her geçen gün daha güvensiz olurken, yarını ise belirsizleşiyor. Hiçbiri, yarının ne olacağını bilmiyor. Emekçi kitlelerin üzerindeki burjuva baskısı ve şiddeti sürekli artıyor. Artan politik baskı şiddet ve saldırılar ezilen ve sömürülenlerin yaşam koşullarını iyice ağırlaştırıyor. Artan kapitalist sömürü ve baskı, ezilenlerin daha çok ezilmesi, emekçinin bu toplumsal sisteme karşı devrimci öfkesini ve pratik başkaldırısını keskinleştirip güçlendirdiği çok kesin.

Türkiye ve Kürdistan proletaryasının ve emekçi halklarının güncel yaşam koşullarını daha iyi anlamak için, Avrupa'daki emekçi sınıfın durumu ile karşılaştırmak gerekiyor Avrupa'da emekçilerin yaşam koşulları hızla kötüleşiyor. İngiltere'de yüz yıldır greve gitmeyen hemşirelerin eyleme atılması, orada işçi sınıfının yaşam koşullarının nasıl daha kötüye gittiğini ortaya koyuyor. Fransa'da işçilerin, milyonlarca kişinin günlerce ayaklanması, emekçi sınıfın durumunu gösteriyor. Emeklilik yaşının 62'den 64'e yükselmesi, çalışanların yaşam koşullarını ölümcül bir duruma sokuyor. Bu öykü, Avrupa işçi sınıfının ve kapitalist dünyadaki işçi sınıfının ortak durumunu anlatıyor. Bu topraklardaki emekçi kitlelerin içinde bulundukları yaşam koşulları daha ağır.

Emperyalist kapitalist sistemin genelinde emekçi ve sömürülen kitlelerin koşullarının kötüleşmesi, her ülkedeki eylemin ve küresel ayaklanmanın aynı ve ortak temelden kaynaklandığını gösteriyor. Türkiye ve Kürdistan emekçilerinin içinde bulunduğu durum, yıllardır faşizme ve sermayeye karşı verilen mücadelenin hangi seviyede hangi zeminden beslendiğini açıklıyor.

Çalışanlar sınıfının ve diğer emekçilerin yaşam koşullarının kötüleşmesini, kapitalist sömürünün artmasıyla yani artı değer sömürüsü ile açıklamalıdır. Kapitalist sömürünün yoğunlaşması, sermayenin büyümesi ve daha az elde, daha az sayıda sayıdaki tekelde toplanması daha da derinleşir. Sermayenin daha az tekelin kasasında toplanmasıyla, tekelci sermaye daha büyük bir siyasi ve ekonomik baskı gücü durumuna geldi. Çelişki çok belirgin. Bir-iki kişi üretim ve tüketim araçlarının mülkiyetine sahipken, milyonlarca insan bundan yoksun olarak yokluk ve yoksunluk içinde bulunuyor.

Buradan şu sonuç çıkar: Milyonlarca insan örgütlü, kolektif hareket ederek, mücadelesine devrimci biçimler vererek, o bir iki mülk sahibini mülksüzleştirebilir. Üstelik milyonlarla birlikte hareket etmesiyle, az sayıdaki mülk sahibini daha kısa zamanda mülksüzleştirebilir ve mülksüzleştirecektir.

Maddi koşullar, işçi sınıfının devrimci tarihsel görevlerini getirmesi için olgundur. İşçi sınıfının devrimci rolü dünyayı değiştirmek yani toplumu dönüştürmek, kendini kurtarmaktır. İşçi sınıfı emekçi halkla birlik içinde toplumu dönüştürecek, kendisini kurtaracak devrimci olgunluğa sahiptir Bu, 20. yüzyıl toplumsal devrimlerinde somutlanmış yani gerçekliğe dönüşmüş, net olarak ortaya konmuştur. Günümüzde maddi koşullar sosyalizme geçiş için bir bütün olarak olgunlaşmıştır.

İşçi sınıfı da toplumu dönüştürmek uğruna bütün bir uzun mücadeleden geçmiş ve kendisine dönüştürmüştür. Eski toplumu dönüştürmek için yapılan her eylem, aynı zamanda eylem yapanların kendini dönüştürme eylemidir. Bu eylemlerin ilk sonuçları ne olursa olsun, eylemlerde işçi sınıfı yepyeni bir toplum için ciddi bir hazırlık yapar, emekçi halkla birliktelik sağlar.

Önceki dönem bir yana, son 30 yılda devrimin öznesinin nasıl değiştiğini gördük. Yakın tarihteki ve bugün ortaya çıkan olaylar, öznenin değişen durumundan ayrı olarak değerlendirilemez. 90'lardan bu yana bu topraklarda ve dünyanın birçok merkezinde olan ayaklanmalar, bu özne tarafından gerçekleştirildi. Eylemler, ayaklanmalar kendiliğinden yapılsa da, teorik, politik ve pratik bakımdan olgunlaşmış kitleler, bunda etkin bir rol oynadı. Antikapitalist eylemlerin hemen küresel eylemlere dönüşmesi, bunda uluslararası sınıf dayanışmasının çok büyük misyonunun olması, öznenin durumunu anlamak için bize pratik ölçü veriyor. Bu süreçteki olaylara çok yüzeysel yaklaşanlar, bu olaylarda öznenin kendi durumunu nasıl yansıttığını anlayamadığı gibi, bundan sonraki olayları da anlayamazlar. Kitlelerdeki köklü değişim gözlerimizin önünde gerçekleştiği halde göz önünde tutulmuyor. Öznenin değişimi kavramadan da, olayların gelişimi anlaşılamaz.

Reformist siyasi hareketler, dönüşen öznenin çok gerisinde duruyor. Birçok yerde defalarca ayaklanan kitleler toplumun dönüştürme bilinci ile hareket ettiler. Bu ilerici devrimci bakış açısını anlayamayanlar, sınırlı günlük istemlerin ötesine gidemediler. Mücadeleci kitlelerin yeni bir dünya kurma devrimci hedefini günlük taleplerinin içerisinde boğdular. Gerçek çalışmaları reformların dışına çıkmazken, sosyalizm hedefi, ezberlenmiş sözlerin binlerce kez tekrarlanmasından başka bir anlamı olmadı. Uzlaşmacılar, sosyal iyileştirmeleri ön planda tutarken, işçi sınıfının kendisini kurtaracak kadar olgunlaşmadığı düşüncesinden hareket ediyorlar. Onlara bakılırsa, nesnel ve öznel koşullar yeni bir topluma geçmek için olgunlaşmamıştır. Sonra olgunlaşan koşulların devrimci sonuçları ile karşılaşınca, bu kez de sanki sonuçlar birdenbire ortaya çıkmış gibi şaşkınlığa düşüyorlar. Oysa günlük olarak her yerde mücadelenin her alanında devrimin olgunlaşan koşullarının sonuçları ile karşılaşılıyor.

Bu topraklarda somut, güncel, devrimci hedef halk demokrasisi ve sosyalizm programını hayata geçirmektir. Demokrasi sorunu, burjuva diktatörlüğü altında değil, bir devrim sorunu olarak çözülür. Sosyalizme geçiş, devrimci mücadele yoluyla olur. Yoksa reformistlerin sosyalizmi binlerce kez tekrarlamasıyla gerçekleşmiş olmaz. Büyük pratik devrimci tarihsel hareket olmasa, yeni bir dünya kurma hedefini ne kadar dile getirirsen getir, o hedefe yaklaşma, o hedefi yakınlaştırma yolunda bir adım bile ilerlememiş olursun. Sosyalizm üzerine boş gevezelik değil, sosyalizmi bir toplumsal sistem olarak örgütleyecek gerçek devrimci hareketi yaratmak, proletaryanın devrimci sınıf partisi önderliğinde hareket ederek gerçek olur. Geçen yüzyılın toplumsal devrimlerine ve devrimleri başaran işçi sınıfının tarihsel hareketine dayanılarak geçilir yeni topluma. Türkiye ve Kürdistan'da on yıllardır bunun için mücadele ediliyor. Sosyalizm üzerine daha az gevezelik, daha çok devrimci pratik... Toplumsal kurtuluşun yolu bu şekilde açılır. Devrim, kapitalizmden komünizme geçişin bir yöntemidir. Toplumun devrimci dönüşümünün geçerli yoludur. Devrim geçmişten devrimci kopuştur, dünyayı ve kendini aynı anda dönüştürmektir.

Kapitalistlerle işçi sınıfı arasındaki karşılıklı sınıf ilişkisi, proletarya ve emekçi halk lehine değişmiştir. Düşman sınıflar arasındaki karşılıklı ilişkinin değişiminin diğer yönleri bir yana, iki sınıf arasındaki ilişkiyi, güç ilişkisi açısından ele aldığımızda, emekçilerin lehine, ücretli sınıf lehine değiştiğini, yakın tarihteki sokak çatışmalarında görebiliriz. Halk ayaklanmaları, güç ilişkisinin emekçiler lehine değişiminin bir sonucudur; ama aynı zamanda ayaklanmalar dengeyi ezilen ve sömürülenlerden yana değiştirmiştir. İki sınıf arasındaki ilişki çatışmalı bir ilişkidir. Çünkü sınıflı toplum, karşıtların birliği ve mücadelesidir. İki sınıf arasındaki ilişki karşıtlığa, uzlaşmaz çelişkiye dayanır, çatışmaya yol açar. Çatışmaya yol açan, karşılıklık ve sınıf ilişkisidir. Çatışma son 30 yılda çok yoğunlaştı. Ayaklanmaların ve diğer çatışmacı kesimlerin yarattığı başka sonuçlar bir yana, çatışmanın güçler dengesini işçi ve emekçilerden yana değiştirdiği çok nettir barizdir elle tutulur durumdadır.

Sınıflar ilişkisinde meydana gelen değişim, yalnızca tarihin kendi doğal akışının, sürecin ilerlemesinin bir sonucu değildir. Bu sonucun alınmasında, savaşan proletaryanın ve proletaryanın savaşan partisinin önemli bir rolü vardır. İki sınıf arasında süren ve hızla şiddetlenen sınıf savaşımına karşın, işçi sınıfının kapitalizme teslim olduğu biçimindeki sığ küçük burjuva bakış açısı, bugüne kadar canlılığını korudu. Aynı bakış açısı, ufukta bir devrim görülmediğine göre, o halde emekçi sınıf lehine iyileştirmeler için mücadele edilmeli sonucunu çıkarıyordu. Tam da böyle düşünüldüğü bir dönemde, Avrupa, Amerika ve tüm kapitalist dünyada on yıllarca görülmeyen ayaklanmalar patlak verdi. Leninist Parti, daha 90'ların başlarında dünyayı sarsan yeni bir devrim dalgasına işaret etti. Çünkü Parti, olayları devrimci bir bakışla ele alıyor.

Güncel olayların değerlendirilmesinde doğru sonuçlar çıkarmak için, devrimci süreci yaşadığının bilincinde olmalıyız. Burjuvazi her yerde birçok adımı, devrimci süreci ortadan kaldırmak en azından bunun sonuçlarını sonuçlarından kurtulmak ya da hafifletmek amacıyla atmıştır. Devrimci süreç, kapitalizmden komünizme geçiş sürecidir. Devrimci bir dönem olmadan dünyanın köklü dönüşümü gerçekleşemez. Devrimci süreç patlamalı, yoğun eylem sürecidir, isyan ve devrim sürecidir. Toplumun devrimci dönüşümünün güvencesidir. Burjuvazinin proletaryanın devrimci sınıf savaşının önüne koyduğu bütün engeller, devrimci süreç tarafından yıkılır ve aşılır reformistlerin emekçi sınıfı burjuvası ile uzlaştırma, uzlaşmaya çekme çabaları devrimci süreçte bozguna uğramıştır.

Sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçiş evresi, toplumsal devrimlerle başladı, sürüyor. Bu, yeni bir tarihsel evredir, tarihin en devrimci dönemidir. İnsanlık tarihinde yeni bir dönemin başlamasını olanaklı yapan, tarihin bu en devrimci dönemidir. Bu dönemde her şey karşıtına gebe, her şey karşısına dönüşüyor. Dönemin devrimci içeriği anlaşılmadan, olayların aniden oluşumu ve patlamalarının sıklığı anlaşılamaz. Devrimci dönem, devrimci işçilerin partisinin devrimci programını hayata geçirmesi için uygun koşullar yaratır. İçinde olduğumuz dönemin devrimci içeriği, yeni toplumun doğmakta oluşundan, bu toplumun maddi ön koşullarının eski toplumun yapısında oluşmasından ve yeterince olgunlaşmasından ileri geliyor. Bu durum, sınıf çelişkilerinin ve sınıf çatışmalarını şiddetlenmesi demektir. Bu temelde gelişen olayların kapsamı ve derinliği ancak dönemin devrimci içeriği anlaşıldığında anlaşılabilir.

Olayların devrime akışı, devrimci süreçle bağıntılıdır. Gezi Haziran Ayaklanması ve 6-8 Ekim Ayaklanması ve sonraki irili ufaklı sayısız eylem ve ayaklanma, devrimci dönemle, devrimci süreçle bağıntılıdır. Birçok olay, kadınların isyanı, emekçilerin eylemleri (en son Fransa'da aylardır süren ayaklanmanın patlaması) hepsinin toplumsal patlama biçiminde olması, devrimci dönemle ilişkili olarak değerlendirilebilir. Bunun daha fazlası önümüzde derken de, hep aynı temelden hareket ediyoruz.

C.Dağlı