Her gün sayısız olay oluyor, eylem gerçekleşiyor. Yakın zaman olaylar yönünden çok zengin geçti. Bütün bunlara basit bir açıdan bakanlar, eylemleri sadece ilk sonuçlarıyla, ilk eldeki somut ekonomik ve politik kazanımlarıyla değerlendiriyorlar. Oysa ki, eylemlerin asıl değeri, geleceğe yönelmelerinden, gelecek için de büyük bir güç barındırmalarından ileri geliyor.

Barındırdığı toplumsal çelişkilerle evrimleşen bir toplum, çelişkilerin gelişmesiyle, zorunlu olarak, nitel değişim noktasına ulaşır. Karşıtların birliği ve mücadelesine dayalı bir toplum, tam da bu nedenle, kendi içinde, geleceğin koşullarını oluşturur. Bu konuda teorik çözümlemelerimizin bir değeri olacaksa, o da, bunu gözlerin önüne serdiği içindir. Zengin olaylarla yüklü yoğun devrimci süreç, yeni olana gebedir.

Bir sömürü ve baskı toplumu olan kapitalist toplumda, işçi sınıfı öfke yüklüdür, halk kitleleri devrimci bir hoşnutsuzluk içindedir. Her an patlayacak olan ve patlayan bir güç birikmiştir. Sermaye büyüdükçe kendisini ortadan kaldıracak güçleri de oluşturur. Bu güçler, sınıf savaşının çeşitli aşamalarından geçerek, teorik, pratik ve politik olarak gelişme göstererek kapitalizmi yıkacak bir yetkinliğe ulaşırlar ve ulaşmışlardır.

Bugünkü somut durumu doğru olarak anlamak için, olayları, olguları kendi gelişmesi ve karşılıklı bağıntıları içinde açıklamalıyız yani süreçlendirmeliyiz. Süreç olduğu için varacağı momentle, devrimle ilişkisi içinde ortaya koymalıyız. Ayaklanmayla, devrimle bağı olan bugünkü durum, herhangi bir durum değil, devrimci durumdur. Bugünkü durum, sıradan bir durum değil, patlayıcı toplumsal durumdur. Bu durumda, en küçük bir eylem, büyük olaylara yol açabilir. Eylemler, içinde toplumu dönüştürecek bir güç taşıyor.

İçinde bulunduğumuz dönemde, devrimci sınıf savaşı, devrimci kitle eylemleri kendi içinde, daha yüksek topluma, tarihsel bir sıçramayı taşıyor. Başlayan ve süren yeni bir toplumsal devrimler çağı, nitel sıçramanın birçok yerde başladığını, diğerlerindeyse mücadelenin bu noktada olduğunu bize açıklıyor. Bu ülkelerde şu ya da bu eylem, protesto, politik veya toplumsal bir olay tarihsel bir sıçramaya kadar gidebilir. Bütün mesele, öncelikle, tarihsel olay denen, büyük ekonomik ve toplumsal dönüşüm koşullarını tarihsel olarak görmektir; bütün mesele, devrimci tarzda, devrimle bu dönüşümü başlatmaktır.

Uzun mücadelelerden geçen Türkiye ve Kürdistan proletaryası ve emekçi halk kitleleri, tarihsel sıçramayı yapacak bir güç konumunda. Halk demokrasisi ve sosyalizm mücadelesi bu topraklarda, on yıllardır sürüyor. Devrim mücadelesi, kitleleri derinden etkiledi, toprağı sürdü ve devrim toprağı haline getirdi. Denebilir ki, deneyimlerin sağlam bilgisine sahip olan, uzun yılların devrim eğitiminden geçen, mücadelede yetkin ve yetenekli olan kitleler, eylemlerde ileri düzeye uygun davranıyor. Devrimci kitlelerin örgütlediği hareketlerin kendi içlerinde nasıl bir tarihsel sıçrama enerjisi taşıdıkları, devrimci mücadelenin tarihine bakılarak da ortaya konabilir.

Sermayenin, emeği ve doğayı tüketerek büyümesi, en yıkıcı noktada. Birkaç kapitalist grubun devasa büyümesinin yıkıcı toplumsal sonuçları, toplumun ezici çoğunluğunun sırtına yükleniyor: Emekçilerin yoksulluk ve yoksunluğu, artan işsizlik, işçilerin genç yaşta ölmesi ve yaygınlaşan hastalıklar ve yaşanan iklim krizi. Sermayenin büyümesinin yıkıcı sonuçları daha da ağırlaşmakta. Pandemiyle birlikte, ekonomik krizin yıkıcı sonuçları uç noktaya vardı. Sonuç, sınıflar ayrımının büyümesi ve sınıf çelişkilerinin keskinleşmesi oldu. Ortaya çıkan sonuç, emekçi kitleleri vurdu ve kitle eylemlerinde patlamalara yol açtı.

Eylemlerin hedefi, eski toplumu yıkmayla sınırlı değildir. Öyle olsaydı kitle eylemleri çok sınırlı olurdu. Asıl hedef yeni bir toplum kurmaktır. Bütünlüklü olarak söylersek, yeni bir topluma geçmek amacıyla, kapitalistlerin sınıf egemenliği ve sınıf düzenini yıkmaya yöneliyor. Görülmeyen, eylemlerin devrimci içeriğidir.

Devrimin güncelliği, devrimin içeriğini (amacı) ve amaca götüren araçlar ve yollar arasındaki bağın kurulmasının önemini öne çıkardı. Yalnızca amaçtan söz etmek yeterli değildir. Emekçi hareketiyle az çok ilişkisi olan birçok siyasi hareket sömürüsüz, sınıfsız bir gelecekten söz ediyor, fakat bunun devrimci araçlarını gündeme getirmiyor. Amacı ortaya koyup, bunun itici güçlerinin devrimci sınıf savaşını, gerçek devrimci komünist partinin öncülüğünü, egemen sınıfın, işçi sınıfı ve emekçi halkın devrimci tarzda eylemleriyle, zora dayalı devrimle yıkılacağını koymamak, küçük burjuva hayalciliğidir.

Köklü toplumsal dönüşüm, bu amacı gerçekleştirmeye yetenekli proletaryanın siyasi örgütlenmesini gerektirir. Emekçi sınıf, günün gerektirdiği mücadelenin gereksinimini, devrimci bir siyasi güçle karşılayabilir. Herhangi bir güç değil, gerçek anlamda devrimci bir güç. Bütün bunları oluşturmayan ya da buna yönelmeyenlerin gelecek üzerine söyledikleri her şey, bir laf yığınından öteye gitmez. Devrimci sınıf partisi, çeşitli burjuva çevrelerle ittifaklar peşinde koşarak emekçileri devrimden uzaklaştırmak isteyen uzlaşmacı hareketlere benzemez. Böyle bir parti, proletaryanın bağımsız devrimci siyasi çizgisinde yürür ve devrimci pratikle umacına ulaşmayı hedefler.

Yakın tarihte, dünyanın birçok merkezinde ayaklanan kitleler, sınıf mücadelesinin uzun tarihinin deneyimlerinin bilgisiyle davrandı. Eylem pusulası günlük kaygılar olmadı. Eylemciler için, ayaklanmanın toplum ve gelecek üzerindeki devrimci etkisi daha önemliydi. Uzlaşmacı küçük burjuva unsurlarsa, tamamen günlük kaygılarla hareket etti. Bu yüzden, eylemlerin birkaç küçük kazanımla sonuçlanmasına bile razıydılar. Fakat gelişmeler onları aştı. Ayaklanmalar daha uzun süre varlığını sürdürdü. Sona erdiklerinde ise,, gelecek sınıf savaşlarında devam edecek devrimci değerler yarattı. Bazılarının üstünden yıllar geçti, fakat güncel mücadele üzerindeki etkilerinin çok canlı olduğunu görüyoruz. Gezi Haziran Halk Ayaklanmasından sonra, ortaya çıkan eylemlerin hepsi Gezi’nin düzeyine ulaşamasa da, Gezi’nin devrimci başkaldırısı anlayışıyla hareket etti. Eylemler, gelecek üzerindeki etkileri açısından değerlendirilmelidir.

Burjuvaziyle sınıf işbirliği yanlılarının tüm uzlaşma gayretleri hiçbir sonuç vermedi. Eylemlerde devrimci eğilim baskın geldi. Bundan sonra da böyle olacak. Mücadele, yalnızca sınıf mücadelesi olarak değil, devrimci sınıf mücadelesi olarak gelişiyor. Devrimci sınıf, mücadelenin itici gücüdür. Hedefe ulaşmak için, devrimci biçimde hareket edilmelidir. Uzlaşmacı siyasetler eylemlerin dışında kalmadılar. Fakat hareketin peşinde sürüklenmek durumunda kaldılar. İtici gücü, düşündükleri gibi etkileri altına alamadılar. İtici güç, ılımlı ve uzlaşmacı olanı değil, devrimci olanı kucaklıyor. İtici gücün kendisi devrimci bir güç, devrimin öznesi olarak davranıyor. Böylesi bir devrimci gücün olduğu bir yerde, böylesi devrimci koşul ve ortamda uzlaşmacıların yeni politikası daha fazla devrimci görünmektir. Görüntüyü kurtarmak için ne kadar çaba gösterirseniz, gösterin, devrimcilik üzerine bir yığın laf etmek, devrimci lafazanlık kimseyi gerçek devrimci yapmaz. Politikanın içeriği devrimci olmalı, her koşulda tutarlı devrimci bir çizgi izlenmelidir.

Parlamento dışı mücadele ve sosyal hareketler, güncel sınıf mücadelesinin öne çıkan önemli bir özelliğidir. Devrimci kitleler yalnızca amaçları konusunda bilinçli olmakla kalmayıp, amaca giden yol ve yöntemler konusunda da bilinçli davranıyorlar. Bu yüksek bilinç karşısında burjuvazinin, kitlelerin devrimci eylemlerini, onları resmi politik yapıya çekerek etkisizleştirme planları etkisizleşiyor.

Syriza ve Podemos örnekleri, kitleleri, burjuva siyasi yapıya entegre etmede başarısızlığa sürüklendi. Yunanistan’da Syriza’nın engelleyici barikatlarına rağmen devrimci kitleler sokağa, eyleme çıkmaya devam ettiler ve parlamento dışı mücadeleyi güçlendirdiler. Bu topraklarda, uzlaşmacı partilerin ve sosyal reformist günlük gazetelerin on yıllarca süren, devrimci kitleleri sistemle uzlaştırma içine sokma gayretleri sonuçsuz kaldı. Devrimin itici gücü ve gerçek devrimci siyaset, devrimi tüm içtenliğiyle sürdürüyor.

İşçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri sadece kendisinden önceki deneyimlerden öğrenmekle kalmıyor, kendi deneyimlerinden de öğreniyor. Son çeyrek yüzyılda yapılan ayaklanmaların zayıf tarafı, iktidar sorununu önlerine koymamaları ve proletaryanın tüm ağırlığını koymamasıdır. Önümüzdeki ayaklanmalar, öncekinin tekrarı olmayacak. Kitleler, devrim eğitimleri gereği, doğrudan doğruya iktidara yürüyecektir. Devrimle sonuçlanan yerlerde, iktidar hedefiyle hareket ettiler.

Komünistler kendilerinde olmayan bir gücü, kendilerinde varmış gibi göstermezler. Başka bir deyişle, güçlerini abartıp, olduğundan fazla göstermezler. Bugün sorun olan, güçlerin abartılması değil, küçümsenmesi, olduğundan zayıf gösterilmesidir. Gerçekte olan ise Marksizm-Leninizmin geniş kitlelerin içinde maddi bir güce dönüşmesidir. İnsanların dünyaya ve olaylara bakışında temelli bir dönüşüm olmasıdır. Dünyanın sokaklarının yeni bir dünya için dövüşenlerin sesleriyle yankılanmasıdır. Her noktada ve sürekli olarak, burjuva toplum güçleriyle çatışacak kadar devrimci bir güç oluşmuştur. Proletarya her ülkede büyük güçlere sahiptir. Burjuvazi, burjuva devrimler çağında böyle bir güce sahip olmadı ve olamazdı da. Böylesine yaygın ve büyük bir gücü küçümseyenlerde devrimci bakışın kırıntısı bile yoktur. Devrimci kitleler, insanlığın geleceğine yön verecek bir konuma ve güce sahiptir.

Proleter sınıf, bir yüzyıldan fazla bir zaman içinde, tarihin en büyük ve en köklü toplumsal dönüşümlerini gerçekleştirdi. Sosyalizmin, toplumsal sistem olarak, bir tarihi oluştu. Bu yoğun yüklü devrimci tarih, zaferler kadar yenilgilere de sahne oldu. Bir yüzyıl, bir çağ, onu baştan başa dolduran sayısız eyleme rağmen, devrimci sınıf kendi güçlerini tüketmedi. O, bağrında büyük bir devrimci güç, büyük bir enerji taşıyor. Bu büyük güce önderlik etmek ve mücadeleyi sonuna kadar tutarlıca götürmek, proletaryanın devrimci sınıf partisinin görevidir.

Komünistler, kendilerinde olmayan bir gücü kendilerine mal etmezler, fakat, burjuvazinin güçsüzlüğünün kendi güçleri olduğunu da belirtirler. Bu unutulan bir durumdur. Kapitalizm, kriz ve çöküş içinde olduğu için, burjuvazi kapitalizmi ideolojik olarak yeniden üretme yeteneğini yitirdi. Burjuvazinin güçsüz düşmesinde, yalnızca nesnel gelişmenin rolü yok; bunda, Marksizmin 170 yıldan fazla bir zamandır, kapitalizmi teşhir etmesinin, işçi sınıfının, devrimci komünist güçlerin, kapitalizmi yıpratıcı eylemlerde bulunmasının, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağını başlatmasının büyük payı var. Proletarya, burjuvaziyi kendi teorik-pratik ve politik mücadelesiyle güçsüz düşürdüğü için onların güçsüzlüğü, emekçi sınıfın gücüne dahildir. Bu nokta üzerinde de pek durulmuyor.

İşçi sınıfı, gücünü, toplumsal maddi zenginliğin kapitalizm çerçevesinde yeniden dağılımını sağlamak için değil, toplumsal üretim araçlarını, toplumsal zenginliği toplumun ortak denetimine almak için kullanacaktır. Kapitalizm çerçevesini aşmayan her “çözüm” sınıfların varlığı ve sınıfların eşitliğini kabul eder. Devrimci işçilerin, devrimci komünistlerin amacıysa, sınıfları ortadan kaldırmaktır.

Devrimci eylemler, içinde dünyayı değiştirme gücü taşıyor. Eylemler, kapitalist toplum zeminleri üzerinde yükseliyor, fakat perspektifi geleceğe dairdir.

C.DAĞLI