Emek-sermaye mücadelesinin geldiği aşamanın bir özelliği, bir çok olayın iç içe yaşanmasıdır. Kapitalizme karşı, kendiliğinden kitle eylemleriyle, bilinçli, örgütlü siyasi eylemler aynı anda ve karşılıklı ilişki içinde gelişiyor.

Ne yalnızca birinden, ne yalnızca diğerinden söz edilebilir. Kendiliğinden kitle eylemleri örgütlü siyasal mücadele ne denli güçlü olursa olsun, her aşamada ortaya çıkıyor. Bu iyi bir şeydir. Devrimin emekçi halk kitlelerinin içinde ne kadar derin kök saldığını ve etki yarattığını gösteriyor. Ama devrimci harekete, aynı zamanda etkin ileri düzeyde siyasal yapıya dayanıyor. Devrimci siyasi yapılar, devrimci kavganın sürekliliğini güvence altına alıyor.

Biz, yıllardır, patlayıcı toplumsal durumdan söz ediyoruz. Bu durum, emperyalist-kapitalist sistemin genelinde oluşmuştur. Patlayıcı toplumsal durum devrimin nesnel toplumsal koşullarının nasıl olgunlaştığını ifade ediyor. Bu ancak, sistemin keskinleşen çelişkileri temelinde anlaşılabilir. Toplumsal durum aynı zamanda emekçi kitlelerin devrimci öfkesinin nasıl birikerek, artarak derinleşerek bugünkü düzeye vardığını anlatıyor. Nesnel toplumsal durum bu olunca geriye, rastlantı ya da planlı bir eylemin bir isyan ve ayaklanmayla kendini açığa vurması kalıyor. Ki o da birçok ülkede gerçekleşiyor. Toplumsal sistemin temelinde olan mayınlar, eylemlerin etkisiyle bir bir patlıyor. Demek ki, gelişme sadece oluşan patlayıcı toplumsal durum düzeyinde değildir. Durumun kendisi pratik olarak toplumsal patlamanın kendisine dönüştü. Başlamış olan yeni bir toplumsal devrimler çağı, bu temelde anlaşılabilir.

Toplumsal patlama kendiliğinden kitle eylemlerini içerir. Eylem ya da ayaklanma gibi eylemin üst biçimleri örgütlü olarak gerçekleştiğinde, toplumsal patlama kavramı, daha genel bir durumu ifade eder. Somut olarak o anki eylemin kendisini değil. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi, Küba 1 Ocak 1959 Devrimin zaferi, Çin Devrimi bilinçli olarak, örgütlü siyasal güçler tarafından hazırlandı. Ama devrim süreci, patlayıcı toplumsal durumdan doğdu ve kendi içinde kitlelerin sayısız eylem, isyan ve ayaklanmayı barındırır. Burjuva toplumun güncel gelişmelerini anlatırken, herhangi bir durumdan değil, patlayıcı toplumsal durumdan, devrimci durumdan bahsediyorsak, bu demektir ki, örgütlü devrimci komünist hareket temel devrimci hedeflerine ulaşmak için uygun zeminlere sahiptir. Burada, devrimci kitle eylemleri, devrimci öncünün mücadelesi, ısrarlı ve etkileyici bir kararlılık göstermesi halinde, sonuç alınır.

Kapitalist sistemin genelinde doğan patlayıcı toplumsal durum ve toplumsal patlamalar Türkiye ve Kürdistan’da onyıllardır var. Fark şuradadır ki, bu topraklarda durum daha keskin ve daha şiddetlidir. Bunun nedeni, burada toplumsal çelişkilerin daha keskin olması ve ezilenlerin, sömürülenlerin devrimci öfkesinin -uzun bir dönem içinde biriken- çok daha büyük olmasıdır. Yine bu topraklarda örgütlü siyasi devrimci hareketin onyıllarca varlığını ve mücadelesini sürdürmesi özgül bir durumdur. Hep canlı ve sürekli mücadele içinde bir örgütlülük söz konusudur. Kendiliğinden kitle hareketiyle, örgütlü siyasi hareket hep birlikte var oldu. Karşılıklı bir ilişki ve etkileşim her zaman vardı. Kendiliğinden hareket örgütlü komünist hareketi kendine doğru çekme yönünde bir etkide bulunurken, örgütlü hareket de, komünist parti de, kendiliğinden kitle hareketini temel devrimci hedeflere yöneltmek için sistemli, ısrarlı ve dur durak bilmez bir çaba içinde oldu. Bu karşılıklı ilişkide etkileşim, devrimden sonra da parti ile partisiz kitleler arasında yeni koşullarda ve yeni biçimlerle devam eder. Devrimden sonra, tüm halkın partizan olması beklenemez. Bu, demektir ki, komünist partinin, toplumu dönüştürmedeki rolü, büyük bir öneme sahiptir.

Kendiliğinden kitle hareketinin devrimdeki yerine karşı kayıtsız kalmadan, ihmal etmeden, bu hareketin sınırları yani gidebileceği en ileri nokta, daima akılda tutulmalıdır. Kitlelerin devrimci kendiliğinden patlaması, bir ayaklanmaya, dahası bir devrime kadar varabilir. Bunun tarihte görülen örnekleri vardır. Kendiliğinden kitle hareketine daha ileri bir rol yüklemek, onu örgütlü mücadele düzeyine çıkarmaktır. Devrim sonrası, toplumun devrimci dönüşümü yani toplumun yeni baştan ve yeni temellerde örgütlemek için komünist partinin programlı, planlı, yöntemli çabası ve öncülüğü gerekiyor. İktidar mücadelesi siyasal örgütlü mücadeledir. Siyasal iktidarı, devrimci tarzda ele geçirmek için savaşmayan bir siyasi örgüt, kendi eliyle, kendini tasfiye etmiş olur. İşçi sınıfı devrimci komünist partiye dayanarak, egemen sınıfa meydan okur. Meydan okumak siyasal bir tavırdır. İşçiler, Leninist tipte partide örgütlenerek, yani devrim partisinde örgütlenerek, sömürücü sınıfa karşı meydan okumayı sürekli hale getirir. İktidar mücadelesinin, temel devrimci hedefleri gerçekleştirmenin en etkin, en güçlü silahı Leninist tipte partidir. Düşmanı yenmenin ve dünyayı değiştirmenin en etkin gücü, proleter partidir.

Gezi gibi halk ayaklanmaları, işçi sınıfı ve emekçi halkın geniş kesimlerinin devrimci ittifakının sağlanmasında önemli bir adımdır. Kendiliğinden kitle eylemleri, halk kapsamına girer. Toplumun geniş kesimlerini kendine çektiği için böylece eylemde, mücadele birliği, toplumsal bir ittifak da gerçekleşiyor. Ezilen ve sömürülenlerin burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkmaya yönelen devrimci halk ittifakı, iktidarın ele geçirilmesinin bir koşuludur. İttifakın devrimi zaferle sonuçlandırması, proletaryanın hegemonyasının kurulmasıyla mümkün olur. Proletarya, kendi amaçlarını, tüm halkın kurtuluşu olduğuna, onları ikna ederse gerçekleşir. Proletarya ve halkın ortak eylemleri bunun zeminlerini atar. Bu da günlük olarak sayısız eylemde gerçekleşiyor. Devrim hedefiyle yapılan toplumsal ittifakın ilk adımları bu şekilde kendiliğinden atılsa da, bunun iktidarın ele geçirilmesine vardırılması bilinçli programlı bir mücadeleyi gerektirir.

Temel devrimci amaçları açık biçimde ortaya koyan bir siyasi program yoksa, sürece müdahale hangi yönde olacaktır. Gideceğin yön devrimci bir programda formüle edilir. Böyle bir program yoksa, kitleler ne yöne gideceğini şaşırır. Sonuçta kendiliğinden hareket kapitalizmin sınırlarını aşamaz. Devrim, kitlelerin kendiliğinden hareketini de içermekle birlikte, bu hareketin sınırlarını aşan, daha ileriye giden, bütünsel ve derinlikli bir dönüşümdür. İnsani bir tarih anlayışının hayata geçirilmesi yani toplumun devrimci dönüşümü, bilinçli bir tarih yapıcılığını gerektirir.

Kendi tarihlerini, bilinçlice kendileri yapanlar, bunun kazanımlarını da korumak zorundadırlar. Küba halkı 63 yıldır, devrimi, sosyalizmi egemenliği ve özgürlüğü korumak için yüksek bir insani ve sınıfsal bilinç ortaya koyuyor. Her devrim, kendini savunabilecek bir yetenek sergilemelidir. 1917 Ekim Sosyalist Devrimi, Çin Devrimi ve diğer devrimler, devrimci iktidar ve halkın inisiyatifine dayanarak devrimin kazanımlarını korumak ve daha ileri götürmek için elinden geleni yaptılar. Devrim ekonomik, toplumsal ve kültürel dönüşümler yapmazsa, iktidar, varlığını devam ettiremez. Üretici güçlerin sayısı artırılamaz, paylaşılacak şeylerde bir artış olmazsa, sosyalist toplum daha ileriye gidemez. Kültür devrimi de ekonomik gelişme temelinde yapılabilir. Yine emeğin doğru olarak iş kollarına dağılımı planlı olarak yapılmalıdır. Kapitalist toplumda üretim anarşisi var; emeğin dağılımını düzenleyen rekabettir. Ücretli emek sistemi yıkıldıktan sonra, emeğin yeniden örgütlenmesi gerekiyor. Görüldüğü gibi, tüm bu işler hedefli, programlı, disiplinli, örgütlü, bilinçli olarak yapılmayı gerektiriyor. Tarihin, olayların, dünyadaki gelişmeleri salt kendi akışına bırakılamaz. İnsanlar, belirli koşullar içinde, kendi tarihlerini bilinçli olarak kendileri yaparlar.

Sosyalizm, yeni bir yaşamı yeni bir dünya görüşünü, yani yeni bir hayat anlayışını temel alır. Toplumun hayatta beklentileri başkadır. Burjuva toplumun taklidine yaslanmaz. Burjuva, küçük burjuva yaşam tarzı, özel mülkiyete dayananlar, özel çıkarı, bencilliği esas alır. Tüm bunların aşılması, insanların karşılıklı işbirliği ve karşılıklı dayanışması temelinde mümkün olur. Bu, gerçekte tarihin en köklü devrimi, nitel toplumsal dönüşümüdür. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinin ortak denetimi bu dönüşümün temelini oluşturur.

Güncel devrimci sınıf mücadelesi, temel devrimci amaca yöneltilmelidir. Daha iyi bir ifadeyle, temel devrimci amaca yönelen sınıf mücadelesi devrimci biçimi almış olur. Oysa, sosyal reformist partilerin eksiksiz tümü, temel devrimci hedefleri gerçekleştirme görevinin üstünden atlayarak sonuç alınabileceğini sanıyorlar. İktidarın devrimci mücadeleyle, devrimci tarzda ele geçirilmesi hedefini çok açık olarak önüne koymadan devrimcilikten söz etmek boş laftan başka bir şey değildir. Onların böyle davranmalarının kendilerince sebepleri var. Devrimci görünümü içinde, kendi gerçek siyasetlerinin uzlaşmacı çizgilerinin üstünü örtmeye çalışıyorlar. Devrim mücadelesi, devrim anlayışı, kitlelerin içinde öylesine kök salmış ki, reformistler, kitle desteği için devrimci görünmek durumunda kalıyor.

Özellikle de son dönemlerde, daha çok devimci görünmesinin nedeni, devrimin, güncelliğinin kendi gerçekliğini herkese kabul ettirmesidir. Tabii ki bunu doğrudan söylemiyorlar. Ama devrimin tartışmasız bir olgu durumuna geldiğini de görüyorlar. Yine de, tüm devrimci görünümlerine karşın, reformist politikalarını sürdürmede ısrarlı görünüyorlar. Onların bu tutumunu burjuva temsili organları ve burjuva muhalefet karşısında izledikleri politikalarda görüyoruz.

Reformist partiler, uzun süredir, burjuva parlamentosu ve bütün burjuva baskı aygıtını yıkıp, onun yerine işçilerin, emekçilerin örgütlerini ve özgürlüklerini koymak yerine, parlamentoyu iyileştirmeyi kendilerine görev edindiler. Baskı aygıtını yerle bir etmek yerine, onun laikliğini öne çıkarmaya çalışıyorlar. Halk demokrasisi, halk cumhuriyeti ve sosyalizm hedefini önlerine koyacaklarına, burjuva cumhuriyeti, devrimci laflarla süsleyip savunuyorlar. Oysa ki;

“İşçi sınıfı halihazırdaki devlet makinesini ele geçirip onu kendi amaçları için işletmekle yetinemez”. Çünkü “işçilerin köleleştirilmelerinin siyasi aygıtı onların özgürleşmelerinin siyasi aygıtı olarak iş göremez.” (Marx)

Daha önce, bu burjuva cumhuriyetin ideolojik ve toplumsal (sınıfsal) içeriğini açıklayın dedik. Sessizlikle geçiştirdiler.

“Burjuva cumhuriyetinin açıkça kabul edilen amacı, sermayenin yönetimini, emekçilerin köleliğini sürdürmek”tir. (Marx)

Burjuvazinin sınıf egemenliği, onun burjuva cumhuriyet biçimi ve burjuva muhalefet karşısında aldıkları tavır, reformistlerin gerçek durumlarını görmek için yeterlidir.

Uzun zamandır bağımsız devrimci bir çıkıştan söz ediyoruz. Reformistler, bunu kendi dillerine çevirip, düzen içi çıkış olarak ortaya koydular. Bu sistem kriz, yıkılış ve çöküş içinde. Burada, burjuva bir çıkış yoktur. Ezilenlere, sömürülenlere çıkışı ancak işçi sınıfı gösterebilir. Gerçek anlamda çıkış, toplumsal sistemin ötesinde ve ilerisindedir. Toplumun devrimci yeniden örgütlenmesidir. Buna ulaşmanın yolu, devrimdir. Leninist Partinin devrim programının hayata geçirilmesidir. Bağımsız devrimci çıkış ancak bu hedefle olabilir.

C.DAĞLI