Komünist Parti, sınıfsız-sömürüsüz toplum hedefiyle, proletaryanın sınıf mücadelesini, yönetme ve örgütlemeyi önüne hedef olarak koyar. Bu doğrultuda, proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesini örgütlemeye girişen komünist parti, bu hedefine, önüne çıkan sorunları da ortadan kaldırarak varabilir ancak, ki en büyük sorun politik özgürlüğün yani demokrasinin olmayışı sorunudur. Dolayısıyla komünist partinin pratik faaliyetinin sosyalist ve demokratik olmak üzere iki yanı vardır. Bunu, kesintisiz biçimde sosyalizme varacak anti-kapitalist demokratik halk devrimi olarak ortaya koymuştur komünistler.

Komünist partinin, sınıflı toplumu yok etmek ve sosyalist toplumu örgütlemek hedefiyle kapitalist sınıfa karşı yürüttüğü pratik faaliyetin sosyalist içeriğini şöyle özetleyebiliriz. En başta, işçiler arasında, bilimsel sosyalizmin propagandasını yapmak. Kapitalist toplumun ve onun ekonomik işleyişinin temellerinin anlatılması. Var olan tüm sınıflar, bunların arasındaki ilişki ve çatışmaların; işçi sınıfının bu sınıflara karşı tutumunun ne olması gerektiğinin anlatılması. Uluslararası komünist hareketin birikimlerinin anlatılması. Yaşanan ve yaşanmakta olan sosyalizm deneyimlerinin anlatılması. Emperyalist-kapitalist sistemin tüm işleyişinin ortaya konması. Yeni evrenin açıklanması, komünizmin güncelliğinin gösterilmesi. Ve işçilere, toplumsal kurtuluşu sağlamak üzere, burjuvaziden tamamen bağımsız yani kendi partilerinde, komünist partide örgütlenmelerinin zorunluluğunun anlatılması vb.

Komünist partinin yürüttüğü bu faaliyetin başarısı ise, sosyalizm propagandasını işçi yaşamının güncel pratik sorunlarıyla birleştirebilmesine ve bu sorunlar içinde yönlerini saptayabilmeleri için işçilere yardımcı olmasına bağlıdır.

Ve kuşkusuz ki, işçiler arasında sosyalizm propagandasını yapan komünistlerin yürütecekleri ajitasyon da bu içerikten ayrı olarak düşünülemez. Buna ekonomik ajitasyon da dahil. Komünistlerin yürüteceği ajitasyon, sosyalist propagandayla kopmaz bağ içindedir.

Komünistler bu bakış açısıyla, işçi sınıfının tüm elementer ifadelerine, sınıfın kapitalistlerle tüm çatışmalarına katılırlar. Bir fabrikada, işyerinde çalışma yürüten bir komünistin (ister işçi ister dışarıdan bağ kurarak), işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirme mücadelesine ilgi göstermemesi, dışında kalması, ekonomik ajitasyona baş vurmaması düşünülebilir mi? Asla.

Komünistler, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarına yönelik yürüttükleri her mücadelenin, özünde, kapitalist sınıfa karşı bir savaş, iç savaş ilanı olduğunu en iyi bilenlerdir. Ve bir savaşta kazanılacak her muharebenin önemli olduğuna da kuşku yoktur. Dolayısıyla komünistler, işçilerin bu muharebelerden zaferle çıkmaları için ellerinden geleni yapmakta tereddüt etmezler. Bir komünist, çalışma yürüttüğü fabrikada gerçekleşen muharebeden, işçilerin ve işçi sınıfının kendine olan güvenini geliştirerek çıkmasını önemser ve bunun için çaba sarf eder. Ve yürüttüğü faaliyetle, muharebe sürecini, işçilerin bu mücadelenin özünde olan şeyi bilince çıkarmalarının, sosyalist faaliyetin etkisinin artmasının ve sınıfın politik bir güce dönüşmesinin vesilesi haline getirmeyi amaçlar.

Durum buyken, reformistlerin ve ortalama solun, komünistleri işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarına ilgisiz olmakla suçlandıklarına ve bunun propagandasını yaptıklarına tanık oluyoruz sürekli olarak.

Bunun belli başlı iki nedeni var. Birincisi işçiler ama özellikle de, ileri işçiler arasında, komünist partiye dair önyargı oluşturmaktır. Bunda da kısmen başarılı oldukları içindir ki, komünistler, küçük-burjuva solun kuşatması altında kalmış işçilerle temas kurdukları her yerde, önce bu önyargıları aşmak zorunda kalmışlardır. İkincisi ise, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirme mücadelesine nasıl yaklaşılması gerektiğinden anladıklarıyla komünistlerin anladıklarının aynı olmamasıdır.

Küçük burjuva sol hareket, sadece sınıf mücadelesinin ulaştığı düzeyi, devrimci mücadelenin araç ve biçimlerini reddetmekle; sadece, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarına odaklanmakla kalmıyorlar. Aynı zamanda, tüm bunları da, burjuva liberal anlayışla yapıyorlar.

Burada, konuyu dağıtmamak için kısaca, sosyalizm faaliyetini biçimsel olarak dahi yürütemez hale gelmelerinde, Türkiye’deki çelişkilerin keskinliğinin ve bunun sonucu olarak siyasal mücadelenin gelmiş olduğu düzeyin belirleyici etkisi olduğunu belirterek devam edelim.

“Özelleştirmeye hayır”, “KİT’ler halkındır satılamaz”, “Krizin faturasını sermaye ödesin” vb şiarlar, sadece pasifist, reformist, krizlerden devrimci yol ve yöntemlerle yararlanmayı yok sayan bir anlayışı yansıtmıyor. Bunlar ve neredeyse tüm şiarları, burjuva liberal anlayışın ürünleri. Burjuvaziye ait olan, “sosyal devlet” anlayışının savunuculuğu. Ve biraz marksizmle ilgilenmiş herkes bilir ki, bu anlayışla yürütülen mücadelenin, sosyalist faaliyetle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Sosyalist faaliyet olarak, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarına sosyalist yaklaşım olarak pazarlanan bu faaliyet, katıksız burjuva propaganda faaliyetidir. Faaliyet ne olursa olsun, yapılan, burjuva faaliyetin küçük-burjuvazi eliyle yürürlüğe konmasıdır.

İşte küçük burjuva solun, komünistleri ekonomik ajitasyona, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarına ilgisizlikle suçlamalarının hedefi budur. Meseleye kendileri gibi burjuva liberal tavırla yaklaşmamalarıdır. “Krizin faturasını çıkaranlar ödesin”, “asgari ücret 3-5 bin lira olsun” dememesidir komünistlerin suçu! Bu suçu seve seve kabul ediyor komünistler. Lenin’in dediği gibi, komünistler, “hiçbir durumda ya da hiçbir biçimde, iktisadi reformlara daha büyük önem verdiğimiz, ya da bu reformların özel bir önem taşıdığını sandığımız vb. inancını (ya da yanılgısını) uyandıracak bir davranışta ASLA bulunmamalıyız” diyorlar. Ve size şöyle diyorlar: Siz, burjuva ideolojisinin işçi sınıfı içine taşınmasına aracılık ediyorsunuz. Bu sizin bileceğiniz iş. Siz böyle yaptıkça ileri işçiler için de bir seçenek olarak kendinizi tüketeceksiniz.

Komünistler ise, burjuvaziden tamamıyla bağımsız olan konumlarının daha da belirginleşmesiyle, Lenin’in öğüdüne uyarak kendi işlerini yapmaya devam edecektir. Krizin nedenini, kapitalizm içinde kalındığı sürece krizin faturasının hangi yollarla emekçilere yükleneceğini ve bunun kaçınılmazlığını, bu krizin sermaye tarafından nasıl daha yoğun sömürü fırsatına çevrileceğini, düzenin tüm kurumlarıyla nasıl kapitalistlerden yana tavır aldığını, tüm bunlara son vermenin yegâne yolunun sosyalizme geçmek, işçi sınıfının iktidarını kurmak olduğunu, fabrika duvarlarının dışına çıkarak demokrasi mücadelesinin en başına geçmesi gerektiğini anlatacak; ekonomik ajitasyonun sosyalist propagandayla sıkı bağını kuracaktır.

Ve tüm bu faaliyeti en etkin haliyle yürütebilmek için, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirme mücadelesinde onların yanında, içinde olacaklar. Yürüttükleri mücadelede yönlerini saptayabilmeleri, oyuna gelmemeleri için uyarılarda bulunmaktan, biriktirilmiş deneyimleri onlarla paylaşmaktan, muharebelerin kazanılması için ellerinden geleni yapmaktan geri durmayacaklar. Komünistler, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek için kapitalistlerle giriştikleri kavgada, onlarla omuz omuza olmuşlardır her zaman Parti’ye, Lenin’in öğütlerine sıkı sıkıya bağlı kalarak. Sosyalizm faaliyetinden ödün vermeksizin.

Sınıfın güvenini kazanmak ve komünistleri kendi öncüleri- temsilcileri olarak kabul etmelerini sağlamak, işte bu bütünlüklü, ısrarlı, kararlı ve sabırlı mücadeleyle olacaktır.

En başta, komünist partinin faaliyetinin bir diğer yanını da demokratik faaliyet oluşturduğunu ve sosyalist faaliyetle sıkı bağ içinde olduğunu söylemiştik. Politik mücadelenin nasıl ele alınması gerektiğini sonraya bırakmakla birlikte, Lenin’in daha 1899’da yaptığı şu tespiti aktararak bitirelim.

“O zamandan bu yana (1866’yı kastediyor -bn) çeşitli ülkelerin işçi partilerinde, verili anda proletaryanın ekonomik mücadelesinin mi yoksa politik mücadelesinin mi biraz daha çaplı ya da biraz daha az ilgi göstermek gerektiği sorusu tekrar tekrar ortaya atılmıştır -ve daha bir çok kez ortaya atılacaktır-, ama genel ya da ilkesel sorun bugün de Marksizm tarafından konulduğu gibidir. Birleşik sınıf mücadelesinin zorunlu olarak politik ve ekonomik mücadeleyi içinde birleştirmesi gerektiği uluslararası sosyal-demokrasinin (komünist hareketin -bn) etine kemiğine işlemiştir. AYRICA, tarihsel deneyim, özgürlük eksikliğinin ya da proletaryanın politik haklarında kısıtlamanın, DAİMA politik mücadeleyi ön plana çıkarma zorunluluğuna yol açtığını çürütülemez şekilde kanıtlıyor.”

İ.Cevat Çetiner