İnsanca Yaşam İçin Emeğin İktidarı

Bugünlerde KESK ve İstanbul İşçi Sendikaları Şubeleri Platformu (İİSŞP)’nun, “insanca yaşama yetecek ücret” talebiyle alanlara çıktığına tanık oluyoruz.

Sendikalar, daha doğrusu bu sendikaların yönetiminde etkin olanlar, bu taleple şunu söylemiş oluyorlar: Kapitalistler işçilere yeterli ücret verirse, biz işçiler insanca yaşama kavuşuruz. Dolayısıyla, biz işçiler olarak, insanca yaşama kavuşmak için ücretlerin artırılması mücadelesi vermeliyiz. Siz işçi ve emekçi arkadaşları, bu mücadeleye davet ediyoruz.

Gerçekten akıl almaz bir durum.

Bu talebin, çağrının nesi var diyenler olacak şimdi. Aslında haklılar, hiçbir şeyi yok. Ama, işçi ve emekçiden yana bir şeyi yok. Güzel kelimelerin yan yana getirilmesiyle oluşturulmuş koca bir safsata. Boş, temelsiz, yalana dayanan bir cümle. Ve emekçi sınıflara benimsetilmeye çalışılan her safsatanın sahip olduğu işleve sahip: Burjuvazinin nihai çıkarını koruma.

Burada bir gariplik var gibi görünüyor değil mi? İşçi ve emekçi sendikalarının yöneticileri boş, temelsiz ve hatta yalana dayanan bir talep uğruna işçi ve emekçileri neden mücadeleye çağırsınlar diyorsunuz şimdi. Varlık nedeni, işçi sınıfının bilincini geliştirmek ve onları nihai kurtuluş mücadelesi için eğitmek olan, sınıf mücadelesinde işçilerin ilk derslerini aldıkları örgütlenme olan, özcesi, sosyalizm okulu olan sendikaların yöneticileri neden boş, temelsiz, yalana dayanan bir talepte bulunsunlar diye soruyorsunuzdur şimdi. Hele de, bu sendikaların yönetimlerinde, kendilerini sol-sosyalist olarak tanımlayan siyasi partilerin, kişilerin etkin olduğunu dikkate alırsak, durum daha da ilginç bir hal alıyor değil mi?

Garip görünen bu tabloya rağmen, iddiamızın, yani bu talebin bir safsata olduğunun arkasındayız. Ve bu garip tablonun ortaya çıkmasının nedeni hakkında da fikre sahibiz. Ancak, bunu açıklamadan önce, iddiamızın doğrulunu göstermemiz gerekiyor.

Bu talebin safsata olduğunu göstermek için, kapitalist ekonominin labirentlerine girmeye, artı-değer birikim- ücret yasasını anlatmaya girişmeyeceğiz. Daha kestirmeden gidelim. Herkesin, hatta bu safsatayı ortaya atanların bile kabul ettiği ortak bir tespitten hareket edelim.

Bu talebi ortaya atanlar dahil olmak üzere tüm sınıf bilinçli işçiler ve sosyalist bilinçli kişi ve örgütlenmeler, işçi sınıfının kapitalist düzendeki yerinin, konumunun, ücretli kölelik olduğunu bilir ve bir sol bilince sahip herkes tarafından sahiplenilmiştir. Ve gerçekliği yansıtır. Kapitalist sistemde, emek-gücünü satamazsa kendisi ve ailesinin açlıktan öleceğini bilen işçi, ücretli emek sömürüsü prangasını takmaya ve böylece kapitalistin kölesi olmaya mahkum kalır.

Şimdi cevaplamamız gereken önemli bir soru var. Bir kölenin, köle kaldığı sürece, insani bir yaşamı olabilir mi? Sanırız akıl sağlığı yerinde hiç kimse, bir kölenin insanca bir yaşamı olabileceğini iddia etmez. İnsanca yaşama kavuşabilmenin ön koşulu, kölelik halinin sona ermesidir. Ancak bundan sonra insanca yaşama kavuşmuş ve insanca yaşam kalitesini geliştirme olanağını elde etmiş olur.

Öyleyse açıktır ki, ücretli köle olan başka bir ifadeyle modern köle olan işçi de, ancak kölelikten kurtulduğunda insanca yaşama kavuşacaktır. İşçinin köleliği emek-gücünü ücret karşılığı kapitaliste satmaya dayandığına göre, bu durum devam ettiği sürece bir işçinin insanca yaşama kavuşması da olası değildir.

Bir işçinin ücretinin, gelirinin artması -ki kapitalist ekonomide bunun da sınırları vardır- kölelik halinin sonlanması anlamına gelmez. Peki ne anlama gelir? Kölelik koşullarının iyileşmesi anlamına gelir. Sadece bu kadar. Bir kölenin koşullarının iyileşmesi, insanca yaşama kavuşması değildir.

Bu kısa yoldan anlatım, işçilerin ücretlerini artırarak insanca yaşama ulaşabilecekleri yönündeki çağrının safsatadan ibaret olduğunu söylemekte yerden göğe kadar haklı olduğumuzu göstermeye yeterli olmuştur sanırız.

Şimdi sıra geldi bu sendikaların yöneticilerinin ve buralarda etkin olan sosyalist anlayışların yaptıkları çağrıyla bu akıl almaz duruma düşmelerine neden olan en temel olguya.

Bir kişi veya oluşum, kölenin köleliği devam ederken de insanca yaşama ulaşabileceğini iddia ediyorsa, bunun en temel nedeni, dünyaya, olaylara, gerçeklere köle sahibinin baktığı yerden bakmaktan kurtulamamış olmasıdır. İdeolojik olarak, düşünsel olarak sömürücülerin, kapitalistlerin düşünme tarzından bağımsızlaşamamış olmasıdır. Kendi sınıfının, savunduğu sınıfın ideolojisine, düşünme tarzına sahip olmamasıdır. Burjuvaziden bağımsız bir sınıf çizgisine sahip olmayışıdır. Gerçekliğin bilgisine sahip olmayışı ya da bu bilgiyi kavrayıp içselleştirememiş olmasıdır.

İyi ama, diyeceksiniz, kendine sol, sosyalist diyenler de bu durumda olabilir mi?

Bu topraklarda işçi sınıfının dünya görüşünden, onun nihai kurtuluş mücadelesinden, sınıfsız sömürüsüz bir yaşam yaratma yürüyüşünden etkilenmiş ama burjuvazinin bakış açısıyla (düşünme ve politika üretme tarzıyla) hesaplaşıp ondan kurtulamamış geniş bir sol, sosyalist kesim vardır ne yazık ki! Bunların burjuvaziden tam anlamıyla kopamama halleri farklı nitelik ve niceliklerde olsa da özleri aynıdır: ücretli kölelik düzenini ortadan kaldırmaya değil, onu iyileştirmeye yönelme.

Bu yönelimin, zaman zaman “insanca yaşama yetecek ücret” gibi bir safsata biçiminde kendini ortaya koyarken çoğu zaman da pratikte, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirme mücadelesine odaklanma biçiminde kendini ortaya koyduğuna tanık oluruz. Ki sınıf uzlaşmacılığının bu gizli saklı tezahürünün, sınıfı ve öncü işçileri aldatma kabiliyetinin daha fazla olması nedeniyle çok daha tehlikeli olduğunu söylemeliyiz.

Bu yüzden, sınıf bilinçli işçiler, devrimci işçiler, emeğin iktidarı dışındaki her şeyin bir aldatmaca olduğunu hem hiç bir zaman unutmamalı, hem de sınıfın ve onun mücadeleci kesimlerinin dikkatini sürekli bu noktaya yoğunlaştırma görevinden bir an olsun geri durmamalıdır. Pratikleri bu gerçeğe uygun şekillenmelidir.

İşçi sınıfının ve emekçilerin insanca yaşama kavuşması, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesiyle değil, insanca yaşama engel olan kölelik düzeninin, kapitalist düzenin ortadan kaldırmasıyla mümkündür. İnsanca yaşam, ancak, emeğin iktidarı altında mümkündür. İşçi temsilcileri konseyinin yönetimi ve iktidarı altında.

Bugün devrimci proletaryanın önünde, işçi sınıfının iktidarına hızla varacak süreci başlatmak için büyük bir imkan durmaktadır. Kapitalist sistemin neden olduğu büyük ekonomik ve insani kriz, halkın en geniş kesimlerinde, siyasi düzene karşı derin bir öfke ve arayış doğurmuştur. Devrimci proletarya, halkın geniş kesimlerinde doğan öfkeyi yeni bir toplumsal düzen kurulması amacıyla siyasal özgürlüğün elde edilmesine yöneltmesi halinde, bu yol hızla açılacaktır. Bunun için gerekli olan birikim, deneyim ve programa da sahiptir. Sahip olduğu bu yetenekleri cesaretle kullandığında, geniş halk kesimlerini kendi önderliği altında hareket eden tek bir ordu haline getirmeyi de başarmış olacaktır. En büyük sorun olan devrimci kitlelerin dağınıklığına, siyasi düzene karşı plansız, eş güdümsüz saldırılarına son vermiş olacaktır. Zafer kazanma yolunda en önemli sorunu çözmüş olacaktır.

Özcesi, ücretli kölelik düzenine son vermek isteyen devrimci proletarya, mevcut genel hoşnutsuzluk ortamından faydalanmayı bilmelidir. Geniş halk kesimlerine önderlik etmek üzere öne çıkmalıdır. Bütün iktidar emeğin olmalı talebini yükseltmelidir.

İ.Cevat Çetiner