Siyasi iktidar sorunu tüm yakıcılığı ile gündemde. Bu sorunun nasıl çözüme bağlanacağı ise, başta devrimci işçiler olmak üzere devrimci kitlelerin bu süreçte oynayacağı role bağlı.

Siyasi iktidar sorununun çözümünün gerçekten emekçi sınıfların kesin zaferine kadar mı varacağı, yoksa istikrarsız, yarım gönüllü kesimlerin burjuva demokrasisinin ruhuna dahi yaklaşamayan reform önerileriyle mi sınırlı kalacağı, devrimci kitlelerin tavrıyla belli olacak. Çünkü toplumların tarihinde etkin olanlar, belli amaçlara ulaşmak için düşünüp taşınarak, bilinçle ya da tutkuyla hareket edenlerdir ve bu niteliklere, devrimci kitleler sahiptir.

Devrimci kitle vurgusu sosyalist yazın ve anlatımda çokça yapılır. Fakat, devrimci kitlenin tarihin yapıcı gücü olduğu gerçekliği ve bu güce sahip olmasına neden olan nitelikleri ya görülmez ya da üzerine düşünülmez. Devrimci durum tespitinin başına gelenlerin aynısı devrimci kitle tespitinin de başına gelmiş, nesnel gerçekliğin kavramsal ifade edilişi olduğu unutulmuştur. Güzel söz söyleme sanatının ya da moral aşılama faaliyetinin ürünü gibi ele alınıp içeriksizleştirilerek gerçeklikle olan bağı yok edilmiştir. Olsa olsa, yaşadıklarına büyük öfke duyan ve sadece bu nedenle fırsatını bulduğunda sokaklara dökülen yıkıcı bir güç, öfkeliler kitlesi olarak ele alınmıştır. Yaptıkları eylemler ve / veya yol açtıkları sonuçlar, tamamen iradelerine rağmen olduğu kabul edilmiştir.

Oysa ki devrimcilik kavramı, belli bir bilinçlilik halinin ifadesidir. Dolaysıyla, devrimci kitleden bahsedildiğinde, ilk olarak bu kitlenin bilincinden bahsediyoruz demektir. Bir kitlenin bilincinden söz edilebilir mi? Evet edilir. Bir bireyin bilincinden söz edildiğinde, o bireyin sahip olduğu görüş ve fikirler anlaşılır. Bir toplum ya da belli bir kesiminin -örneğin devrimci kitlenin- bilinci söz konusu olduğunda ise bireysel düzeydeki her şey göz ardı edilir ve ele alınan toplumsal kesim için karakteristik görüş ve fikirler anlaşılır.

Öyleyse, toplumun bir kesimi devrimci olarak nitelendiriliyor / tespit ediliyorsa, bu, devrim fikrinin bu kesimin tutumunu, duygulanma ve davranış biçimini belirliyor olmasındandır. Devrim yapma fikri ve görüşü, bu kitlenin karakteristik niteliğidir ve toplumun geri kalanından bu niteliğiyle ayrılır. Bu yüzdendir ki, devrimci kitlenin varlığını kabul etmek, toplumun bir kesiminin devrim yapma fikir ve görüşüne sahip olduğunu, duygulanma ve davranış biçimini devrim fikrinin belirlediğini de kabul etmektir. Devrim bilincine sahip bir kitlenin varlığını kabul etmektir.

Bugün böyle bir kitle var mıdır peki? Evet vardır. Devrim yapma fikir ve görüşü, toplumun bir kısmının tutumunu, duygulanma ve davranış biçimini belirler hale gelmiştir. Bunu sağlayan temel neden, hiç kuşku yok ki, kapitalist toplumsal düzenin işçilerin, emekçilerin, ezilen ulus, ulusal topluluk ve inanç kesimlerinin, kadınların, gençlerin, köylülerin maddi ve manevi gereksinmelerini karşılayamaması ve bu yönde dile getirilen her talebi de başta devlet olmak üzere tüm kurumları aracılığıyla bastırmaya çalışmasıdır. Toplumu yönetme gücü ve yeteneğini toplumsal ilişkiler (ekonomik, politik, hukuksal, ahlaksal vb.) ve bunların ifadesi olan kurumlardan (meclis, partiler, mahkemeler, kolluk gücü gibi devlet aygıtlarından dini ve sivil toplum örgütlerinden vb.) alan kapitalist sınıf; bu ilişkiler ve kurumların emekçi sınıfların ve ezilen kesimlerin gereksinmelerini karşılayamaz hale gelmeye başlamasıyla birlikte, yönetme becerisini kaybetti. Ve halka karşı savaşarak egemenliğini sürdürür hale geldi. İşte bu süreç, devrim olmaksızın sorunların kalıcı çözümünün de mümkün olmayacağı bilincinin emekçi sınıflar içinde kök salmasına, gelişmesine ve her geçen gün daha fazla insanı etkisi altına alarak devrimci bir kitlenin oluşmasına neden oldu.

Kitleler bir yandan kendi deneyimlerinin öğreticiliği bir yandan da sosyalist faaliyetin öğreticiliğiyle devrimcileşti. Devrimci kitle nesnel bir gerçeklik haline geldi. Üstelik devrimci kitlenin niceliği, devrimi zafere taşımasına yetecek gücü ve etkinliği göstermesini sağlayacak büyüklüğe de ulaştı. Öncesi bir yana, 1960’dan bu yana süre gelen sınıf hareketi ve örgütlü devrimci hareketin tarihine bakıldığında, bunu gösteren düzinelerce olguya rastlarız. Ama hepsi bir yana, Gezi bunu tek başına göstermiştir. Devrimci kitle milyonlarca insanı harekete geçirerek, yönlendirerek ulaştığı büyüklüğü, gücü ve etkinliği somutladı.

Devrimci kitlelere dair söylenmesi gereken bir diğer şey ise, sahip oldukları devrim bilincinin (devrim yapma isteği, fikri ve görüşünün), devrimin nasıl zafere ulaştırılacağına dair bilgiyi içermemesidir. Kendi politik deneyimleriyle mevcut düzenin yıkılmasının, yeni bir siyasal ve sosyal düzenin kurulmasının kaçınılmazlığını derinden hissederler. Hatta, yeni siyasal ve sosyal düzenin nasıl olması gerektiğine dair bölük pörçük fikirlere de ulaşırlar. Sermayeye ve onun egemenlik aygıtlarına karşı neredeyse kesintisiz olarak eylem halinde olur ve basitten karmaşığına kadar çeşitli mücadele araç ve biçimlerine başvururlar. Ama zaferi kazanmanın bilgisine (ideolojik, politik, örgütsel, pratik) bütünlüklü olarak sahip olmadıkları için, bu mücadeleyi devrimle taçlandıramazlar. Çünkü yenmeye çalıştıkları güçler hem siyasi ve askeri alanda tam anlamıyla örgütlüdürler hem de bu örgütlülük, sömürücü sınıfların yüzyıllara dayanan deneyim ve bilgisine sahiptir. Dolayısıyla devrimci kitlenin mücadeledeki ısrarı, tek başına bu güçleri yenmesine yetmez. Düşmanının karşısına onun kadar donanımlı çıkması, yani kendini devrimin askeri ve siyasi ordusu haline getirmesi gerekir.

Bunun için ise devrimci kitlenin, askeri terimle söylersek, kurmay aklına ihtiyacı vardır. Devrime direnen güçlere karşı yürütülecek savaşta izlenmesi gereken yol, yöntemlere, düşmanın taktiklerine ve gözetilmesi gereken hedeflere dair bilgi ve deneyim sahibi bir öznenin yardımına, yol göstericiliğine ihtiyacı vardır. Kendisini devrimin askeri ve siyasi ordusu haline getirecek, düşmanı kadar donanımlı olmasını sağlayacak bir özneye. Devrim partisine, Leninist partiye.

Devrimci kitleler esas itibariyle, öz politik deneyimleri sayesinde bu eksikliğin, ihtiyacın farkına varırlar. Bu nedenle, yaptıklarının dönüp tekrar kendisine anlatılmasıyla, yaptıklarına methiyeler düzülmesiyle ilgilenmezler. Onlar, yıllardır şu veya bu biçimde mücadele ettikleri ama bir türlü nihai zafere vardıramadıkları savaşımı nasıl kazanacaklarının bilgisinin peşindedirler. Bu bilgiye ihtiyaç duyar ve talep ederler. Böyle olduğu içindir ki, devrimci kitleler, örgütlü devrimci güçleri daha doğru iradeyle devrim fikrini savunduğunu söyleyen örgütlü güçleri desteklemiş, onlarla ilişki ve bağ kurmuştur. Sermayenin ve faşizmin tüm yok edici baskısına rağmen yaşatmış, geliştirmiştir. Böyle olduğu içindir ki, devrim fikrini dillendiren örgütlü güçler, devrimci kitlenin harekete geçtiği hemen her yerde onları çok kısa zamanda yönlendirir hale gelebilmiştir. Ve yine böyle olduğu içindir ki, sosyal reformizmi benimsemiş örgütlü güçler bile, devrimci kitlelerle bağ kurabilmek için kendilerini devrimci olarak tanıtmak, göstermek zorunda kalmıştır dünyanın her yerinde. Sosyal demokrat partilerden doğan sol partilerin de, devrimciliği terk ederek sosyal-demokratlaşan sol partilerin de ısrarla devrim söylemine sarılmaları bundandır.

Anlaşılacağı üzere, devrimci kitlenin önünde, zafere ulaşabilmesi için çözmek zorunda olduğu bir sorun durmaktadır: Devrimin kurmay aklını, devrim partisini tespit etme ve onunla bütünleşme. Devrim fikrini savunduğunu söyleyen tek bir siyasal örgüt olsaydı, devrimci kitlelerin bu sorunu çözmeleri elbette çok daha kolay olurdu. Ama dünyanın hiçbir yerinde durum böyle değil. Devrime önderlik etme iddiası ile ortaya çıkan birçok siyasi hareketin varlığı, devrimci kitleleri, bu güçler içinde hangisinin zafere kadar devrim fikri doğrultusunda hareket ettiğini; hangilerinin sadece devrimci görünme çabasından olduğunu ya da hangilerinin devrim ve uzlaşma siyaseti arasında tutarsız bir rota izlediğini ayırt etme sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır. Şüphesiz ki bu sorunun üstesinden gelecekler. Örgütlü siyasal güçleri devrim mücadelesinin içinde tanıyarak, deneyimleyerek devrim partisini tespit edeceklerdir. Bunun başka yolu da yoktur. Söz konusu olan geniş yığınlar olduğunda, onların öğrenmeleri ve ortak bir noktada buluşabilmeleri için tek yol vardır, kendi öz siyasal deneyimleriyle öğrenme.

Ama en az bunun kadar kesin bir şey daha vardır bu öğrenme sürecine dair. O da, devrim partisine bu süreçte aktif görev düştüğü. Devrimci kitlelerin öz siyasal deneyimleriyle öğrenme sürecine etkin bir şekilde müdahil olmayı başarma. Devrimin kurmay aklı olduğunu politikalarıyla şiarlarıyla, taktikleriyle ve pratiğiyle ortaya koyarak devrimci kitlelerin öğrenme sürecine müdahale etmeyi başarma. Böylece kendisinin devrimin kurmay aklı olduğunu devrimci kitlelerin görüp anlayarak kabullenmesini sağlama. Bunları başarabilmesi için ise, devrimci kitle denilen olguyu yakından tanıması gerekir devrim partisinin. Onun nesnel bir gerçeklik olduğunu bilmesi ve hiç unutmaması şarttır. Devrimci kitlenin niteliklerini bilmesi, davranış ve duygulanma biçimi hakkında bilgi sahibi olması şarttır.

İ. Cevat Çetiner