Boğaziçi eylemleri ile birlikte gelişen yeni süreç şüphesiz hepimize çok şey anlatıyor, devrim mücadelesi için çıkarılması gereken birçok dersi içeriyor. Toplumun geniş kesimlerini etkileyen, üniversite gençliğinin bu militan ve gözü pek eylemleri, faşizme meydan okuyan açıklamaları artık gençliğin dur durak bilmez bir şekilde sokaklarda olacağının ifadesidir. Çıplak devlet zoru, baskı, işkence, soruşturma, tutuklama, ev hapisleri, medyada hedef gösterme, dinci-faşist kitle tarafından katliamla tehdit edilme… Faşizm ne yaptıysa eylemleri bitirmeyi başaramadı.

Ortaya çıkan enerji ve mücadele etme isteği artık toplumun geniş kesimlerinin köklü bir değişim istediğinin kanıtıdır. Boğaziçi öğrencilerinin devrimci güçlerle, toplumun farklı kesimleriyle yan yana gelmesi, dayanışma mesajları yayınlaması, eylemlere birlikte katılması gelinen ileri düzeyi de gözler önüne sermektedir. Artık toplumun herhangi bir kesiminin sistemle yaşadığı sorun kendi dar sınırları ile kalmıyor, sistemle çelişki yaşayan diğer kesimler tarafından da sahiplenilebiliyor.

Burada uzun uzun Boğaziçi eylemlerinin içeriğine veya taleplerine dair tartışmayacağız. Mücadeleye atılan gençlik kitlelerine devrimin somut mücadele programını ve bu programı nasıl taşıyacağımız ve nasıl bir güç örgütü haline geleceğimiz sorunu üzerine Leninist gençlik olarak kafa yormak ve çözümler üretmek durumundayız.

Gelişen süreçte ortaya konan talepler, Boğaziçi öncülüğünde üniversite gençliğinin ortaya koyduğu toplumun diğer kesimleriyle birlikte mücadele etme ve süreci birlikte örgütleme anlayışı artık birleşik mücadele anlayışının bu topraklarda daha fazla sahiplenildiğini bizlere anlatıyor. Bu hareketi ileri taşımak ve politik özgürlükler mücadelesi yani devrim mücadelesi ile aynı kavşakta buluşturmak isteyen bizler için Boğaziçi yeni dönemi anlama ve siyasal çalışmalarımızda neye yoğunlaşmak gerektiği konusunda da önemli deneyimler barındırıyor. Şimdi biraz bu dersleri ve deneyimleri birlikte inceleyelim.

Boğaziçi ile güçlenen sokak mücadelesi, toplumun geniş kesimlerinin kapitalizme ve faşizme karşı duyduğu öfkenin ve toplumda biriken enerjinin akacağı kanalları açtı. Gezi Ayaklanmasının patladığı dönemdeki gibi Boğaziçi çok büyük bir toplumsal hareketin genel bahanesi haline dönüşme ihtimali taşıyor, Boğaziçi öğrencilerinin kararlı mücadelesi toplumun geniş kesimlerine esin kaynağı oluyor. Bu açıdan Boğaziçi eylemleri toplumun geniş kesimleri tarafından sahiplenilerek, kendi sınırlarını aşmış ve üniversite gençliğinin bu eylemi faşizme karşı göğüs göğüse bir savaşa dönüşmüştür.

Sürecin başında daha barışçıl yöntemlerle meseleyi çözmek isteyen kesimler, saldırıların yoğunluğunu ve sermaye sınıfının, faşist devletin yekpare ve hiçbir şekilde geri adım atmayan aksine daha fazla saldırganlaşan durumunu görünce akıllardaki barışçıl çözüm yolları silinip gitti. Aksine üniversitenin bu kadar kuşatıldığı, saldırıların böylesine pervasızlaştığı bir dönemde üniversite öğrencileri sadece Boğaziçi’nde değil diğer kentlerde de geri adım atmak şöyle dursun, daha da ileri gitmiştir.

Aynı zamanda tıpkı Gezi’de olduğu gibi taban inisiyatifine dayalı kitle örgütlenmeleri yaygın bir hal almış durumda. Ardı ardına kurulan üniversite dayanışmaları ve kurulmaya çalışılan öğrenci meclisleri, üniversitelilerin özgürce katıldığı, kendi fikirlerini hiçbir bürokratik aygıta veya biçimsel yapıya takılmadan ifade edip, alınan kararları enerjik bir şekilde hayata geçirebildiği örgütlenmelerdir aslında. Üniversite gençliği başta olmak üzere gençliğin farklı kesimlerinde düzen karşıtlığının geldiği durum, kitleler halinde örgütlenmenin de önünü açıyor.

Bu açıdan hem politik bilinç olarak yaşanan sıçrama, hem saldırılara karşı mücadele etme isteği ve iradesinin kırılamaması, hem de toplumun farklı kesimleriyle yan yana gelme birbirine güç katma anlayışı üniversite gençliği ile politik özgürlükler mücadelesine dair daha yoğun ve güçlü bağlar kurmamızın önünü açıyor. Yapılması gereken üniversite gençliğinde oluşan bu taban örgütlenmesine ilginin güçlendirilmesi ve meclis örgütlenmelerine dair daha fazla örneğin yaratılmasıdır. Kurulan öğrenci meclislerinin kendi mücadele gündemine bir taraftan akademik özgürlükler bağlamında kayyum rektörlere karşı özerk-demokratik üniversite ve devlet baskılarının son bulması alınacaktır.

Diğer taraftan ise kurulacak üniversite meclislerinde veya üniversite dayanışmalarında iki anlama gelmeyecek şekilde faşizme karşı sokak mücadelesinin güçlendirilmesi için yoğun bir ajitasyon ve propaganda faaliyetinde bulunmalıyız. Bir taraftan eylemlerin yaygınlaşması, meclislerin işlevselleşmesi için ciddi bir çaba harcarken, diğer taraftan üniversite gençliğinin ileri kesimleri ile birebir ilişkiler, güçlü organik bağlar kurmamızın önü meclislerde aktif bir şekilde yer alarak, üzerimize aldığımız sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirerek açılacaktır.

Yürütülen tüm faaliyetlerin içinde olmaya çalışırken, diğer taraftan öğrenci gençliğin gündemine devrimi, devrimci iktidarı, işçi sınıfı ve ezilenlerle birlikte birleşik devrim için mücadele etmeyi koymamız gerekiyor. Sokak eylemlerine faşizm ne kadar saldırırsa saldırsın sokakta olmanın kitlelere güven verdiğini, daha fazla insanı mücadeleye çektiğini görmemiz gerekiyor. O yüzden sokağı zorlamak, yoğun siyasal faaliyet örgütlemek ve güçlü bağlar kurmak için yüzümüzü ileriye çıkan unsurlara dönmemiz yakıcı bir önem taşıyor.

Kaybedecek zamanımız yok, toplumsal çelişkilerin bir halk ayaklanmasını doğurabileceği bugünlerde, Boğaziçi eylemlerinin bunun küçük bir provası olduğunu bilmek ve gelecek kavga günlerine her anlamda daha sıkı hazırlanmak zorundayız. Zaferi isteyenler olarak kavga bayrağını daha yukarı taşıyalım!

K.Taylan Kızıldağ