Yeni eğitim- öğretim döneminin başlamasıyla birlikte öğrenci gençliğin yaşadığı sorunların ve buna karşı tepkilerin hızla büyüdüğü günlerden geçiyoruz. Halihazırda var olan sorunlar pandeminin de eklenmesiyle daha da katmerli hissediliyor. Kapitalizmin hayatımızı yaşanılmaz kıldığı böylesi bir ortamda, gençliğin çeşitli platformlarda ve sokaklarda giderek politikleştiğini görebiliyoruz.

Bu tespitimizi ortaya koyarken, gençlik kitlelerinin içinde bulunduğu ruh halini, bilinç düzeyini, hareket kabiliyetini, eylemsellik durumunu vb. göz önünde bulundurarak belirtiyoruz. Sokak eylemlerinin sayısının artmasından öfkeli homurdanmalara, gençliğin yaşadığı sorunların kaynağını siyasal iktidar ve düzenin kendisi olarak göstermesinden, dinci-faşist iktidarın kitle tabanı olan gençlerin düzen karşıtı saflara geçmesine, sosyal medyada siyasi iktidar karşıtlığının bireysel isyanlardan örgütlü tag eylemlerine dönüşmesine kadar birçok örnek bize yeterince veri sunuyor.

Toplumsal sorunların yarattığı yıkımın geniş emekçi kesimleri ve gençliğin büyük bir çoğunluğunu etkilediği bugünler fısıltı gazetesinden bireysel isyanlara ve buradan örgütlü hareketlere yerini bırakmış durumda. Halk pazarlarından emekçi semtlere, liselerden üniversitelere, toplu taşıma araçlarına, fabrikalara, parklara kadar toplumun geniş kesimleri siyasal ve sosyo-ekonomik gidişatı tartışıyor. Bu hararetli tartışmaların en önemli öznelerinden birisi de üniversiteli-liseli öğrenci gençlik, işsizlik sarmalında sıkışmış genç işsizler, ağır şartlarda çalışmak zorunda olan genç emekçiler, erkek egemen düzene karşı isyan eden genç kadınlardır.

Toplumun geniş emekçi kesimlerini etkileyen ekonomik krizin derinleşmesi ve bunların biz gençliğin hayatına etkisi son dönemlerin en yakıcı gündemleri olarak önümüzde duruyor. Gıda fiyatlarına, ev kiralarına, yurt ücretlerine, faturalara gelen zamlar, yurtların yetersizliği, her şeyin ateş pahası olması, üniversiteyi kazandığı halde maddi durumunun yetersizliğinden üniversiteye kayıt yaptıramayan üniversiteliler, geçim derdinden intihar eden gençler ve işçiler...

Toplumsal sorunların dayanılmaz noktalara geldiği yaşadığımız topraklarda, son zamanlarda toplumun ve gençliğin nasıl hızla politikleştiğini görebiliyoruz. Bunu ölçmenin önemli araçlarından biri haline gelen bir şey varsa, o da sokak röportajlarıdır. Her gün sosyal medyaya, Youtube videolarına hatta Tiktok’a bile yansıyan gençliğin yaşadığı sosyolojik, ekonomik ve psikolojik yıkımdan kaynaklı içinde bulunduğu öfke ile karmaşık duygu durumunu haykırdığını görmek mümkün.

Umutsuzluk, bıkkınlık, tükenmişlik hissi, çıkışsızlık duygusu, bireysel isyan hali, öfkeli duygu durumu... Uzun alıntılara boğmayacağız yazımızı, ama bu yazıyı okuyan bütün okurlarımızın son zamanlarda sokak röportajlarına yansıyan emekçilerin ve gençlerin haklı isyanını gözlemlediklerini düşünüyoruz. Sosyo-ekonomik yıkımın pandemi ile birlikte daha da derinleştiği, yurt ve kira fiyatlarının 2-3 kat arttığı, devletin öğrencilere yeterince yurt sağlamadığı, okullarda pandemi önlemlerinin yeterince alınmadığı, geçinememenin gençliğin geniş kesimlerini çok ciddi etkilediği bir dönemden geçiyoruz. Ev tutabilecek durumu olmadığı veya yurt çıkmadığı için sokakta kalan barınamayanların ya da yemek kartında 1.40 kuruş kaldığı için intihar eden geçinemeyen gençlerin çıkış aradığı bir dönemdeyiz. Buna sermaye sınıfının ve faşizmin tepesindekilerin pervasız ve aşağılayıcı açıklamaları eklendiğinde gençliğin hissettiği düzen karşıtlığının giderek büyüdüğü röportajlara yansıyor. Çürümüş düzen savunucusu, beyni örümcekleşmiş faşistlerle cesurca tartışan ve toplumsal sorunları kendi somutluğu içinde eleştirmeyi bilen gençlik, telefonunu çıkar dediklerinde bunu diyenin geriliğini mahkum etmesini çok iyi biliyor.

Nasıl bilmesin? Dünyanın her tarafında kapitalizm yıkılırken, geleceksizleştirdiği milyonlarca genç insan, bu düzenden bir çıkış yolu arıyor. Pandemi döneminde evlere hapsedilen, ailelerinin işsiz ve gelirsiz kaldığı bir gençlik, düzene öfke duymasın da ne hissetsin? Dinci-faşizmin tepesinin geçtiğimiz günlerde yaptığı “Gençlerimiz çeşitli bahanelerle siyasete alet ediliyor” ve “Ülkemizde barınma sorunu yoktur, parklarda yatanlar ikinci bir Gezi arayışındadır” açıklamaları ile gençliğin siyasallaşmasından, toplumsal sorunlara karşı harekete geçmesinden duydukları korkuyu gösteriyor.

Nasıl korkmasınlar? Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada birçoğumuzun denk geldiği bir sokak röportajı vardı ki, gerçekten parmakla gösterilecek durumdaydı. Röportajda duygu ve düşüncelerini bütün samimiyetiyle, başarılı ve net bir şekilde anlatabilen genç arkadaşımız, milyonlarca emekçinin ve gencin yaşadığı sıkıntıların kaynağı olarak, bu düzeni ve düzenin başındaki dinci-faşist iktidarı açıkça gösterebiliyor. Sorunların asıl kaynağının siyasal iktidarın ve temsil ettiği kapitalist düzen olduğunu bilince çıkması, faşizmin korkularını katlıyor.

Gençliğin apolitik, geri olduğunu, sadece kendi gündemlerine boğulduğunu ya da “takılmakla” zaman öldürdüğünü iddia edenler tekrar bir düşünsün diyoruz. Gezi’de devleşen o gencecik insanlar bugün hala aramızda liselerde, izbe atölyelerde, fabrikalarda ya da üniversitelerde hayata tutunmaya çalışıyor ya da işsizlik cehenneminin içinde oradan oraya savruluyor. Gençliğin olayları doğru yorumlayamadığını veya politik bilinçten yoksun olduğunu söyleyenler yanılıyorlar. Evet, hayatın kendisinin öğrettiği kendiliğinden kazanılmış bir bilinç bu, ama henüz devrimci saflarda örgütlenmemiş gençlerden daha fazlasını beklemek haksızlık olurdu.

Bu köhnemiş düzeni hangi araçlarla ve hangi yöntemle nasıl değiştireceğiz ve yıkılanın yerine ne koyacağız konusunda, henüz geniş gençlik kesimlerinde yeterince bir bilinç berraklığı yok. Ama somut durumun milyonlarca genci düzenin karşısında saflaştırdığı böylesi bir dönemde gelişecek bir toplumsal harekette, patlayacak bir halk ayaklanmasında en önde dövüşecek kesimlerin genç işçiler, genç işsizler ve öğrenci gençlik olacağından şüphe duymuyoruz. Düzen karşıtlığında buluşan, dinci-faşist iktidara karşı olan bu geniş gençlik kesimleri içinde nasıl bir güç olacağız?

Faşizmin nasıl yıkılacağı ve yıkılanın yerine ne konacağı konusunda bulunan kafa karışıklığını gidermek, gençliğin önüne devrimci bir mücadele hattı koymak biz devrimci öğrencilere, Leninist gençliğe düşüyor. Taze güçlere ulaşmak için durmadan, yorulmadan çalışmak; yaratıcı yöntemlerle politikalarımızı anlatmak ve taban örgütlerimizi genişletmek öncelikli hedeflerimiz olmalı. Gençliğin kendi öz gündemleri ile gelişen eylemselliklerin içinde yer alıp, oralarla bağlar kurmayı kendimize hedef koymalıyız, ancak salt talepkar gündemler ile yetinemeyiz. Sorunlarımızın kalıcı ve gerçek çözümünün işçi sınıfının önderliğinde gerçekleşecek bir halk devriminde olduğunu ve günün yakıcı görevinin faşizme karşı politik özgürlükler mücadelesini yükseltmek olduğunu her platformda, en geniş ve en zengin araçlar ile bıkmadan, usanmadan açıklamalıyız.

Yaşamın kendi akışı milyonlarca genci bizim politikalarımızın durduğu yere getiriyor, burada gençliğin edilgen değil, etken bir özne olabilmesi için gençliğe açık çağrı yapmaktan çekinmeyelim. Kavga dolu günler bizi bekliyor, fırtınanın kopması yakındır!

K. Taylan Kızıldağ