Yaşadığımız topraklarda geniş emekçi kesimlerin, gençlerin, kadınların en yakıcı sorunları haline gelen açlık ve yoksulluğa karşı sokaklar yakın zamanda eş zamanlı bir şekilde eylem alanına döndü.

Dövizin TL karşısında korkunç bir yükselişe geçişi ve her türlü insani ihtiyacı kapsayan yüzlerce ürünün fiyatlarında korkunç bir zammın oluşu, artık insanların canına tak etti. Onlarca kentte başlayan bu hareket, birkaç günde yerini geçici olarak basın açıklamalarına ve sembolik tepkilere bırakmış gibi görünse de, buz dağının altında biriken o devasa çelişkiler yumağı burjuva toplumun irinini patlatmaya yeter de artar.

Dünyadaki diğer kapitalist ülkelerdeki gıda tedariği sorunu, ekonomik kriz, mutlak yoksullaşmanın giderek derinleşmesi düşünüldüğünde yaşadığımız toprakların da kapitalist üretim ilişkilerinden dolayı aynı sorunları daha katmerli yaşadığını görebiliyoruz. Çünkü emperyalist-kapitalist sistemin zayıf halklarından biriyiz ve iktisadi olarak pandeminin de etkisiyle hızlı bir çöküşe geçen emperyalist-kapitalist küresel ekonominin kritik damarlarından birinde bulunuyoruz.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi bu belirlememiz karşılık buluyor, çünkü kapitalizm artık insanlığın ufacık bir sorununu çözme yeteneğinde ve kapasitesinde değil, aksine sürdürülemezliğini çeşitli biçimlerde ortaya koyuyor. Birçok ülkedeki bunalım durumu ve bunun tetiklediği sokak eylemleri, grevler, çatışmaya evrilmiş gösteriler. En yakın örneklerimiz İspanya metal işçileri, Irak halkının 2 yılı aşkındır süren eylemleri, Sudan Devrimi ve Fransa’da süregiden eylem dalgası...

Bizler devrimci komünistler olarak bu olgulara dayanarak devrimci bunalımın olgunlaştığını ve bir halk ayaklanmasının koşullarının oluşmakta olduğunu belirtiyoruz. Ancak harlanan ateşi söndürmeyi kendine vazife edinmiş itfaiyeci rolündeki yani sosyal reformistler bu sokak eylemlerinden mevcut dinci-faşist iktidarın seçimle yıkılabileceği sonucunu emekçi sınıflara yutturmak için yararlanmaya çalışıyorlar.Bunun için sokak eylemlerinde “AKP ve dinci faşist iktidar karşıtlığını” öne çıkarmaya çalışıyorlar. Emekçilerde düzen karşıtlığı, sadece AKP karşıtlığı değil, bütün burjuva kurumlara karşı güvensizlik, burjuvazinin politik ve ideolojik etkisinden uzaklaşma ve teorik-pratik anlamda devrimcileşme söz konusu. Burada gençliğe özel bir parantez açmanın gerekli olduğunu düşünüyoruz. çünkü geleceksizliğin ve ekonomik-toplumsal yıkımın uç noktalarına savrulmuş, hayatının büyük bölümünü sefil koşullarda çalışmak zorunda kalarak geçirmiş gençliğin öfkesini, politikleşmesini enine boyuna tartışmak ve bu damarı devrime yönlendirmek zorundayız.

Döviz kurunun TL karşısında ciddi bir yükselişe geçtiği, en temel insani ihtiyaçların 5 kat zamlandığı, yoksunluğun hepimizin yaşamlarında psikolojik ve toplumsal tahribatlar yarattığı bu ortamda burjuvazi ve onun politik güçleri halk kitlelerini ve gençliği düzene bağlamak için binbir yola başvuruyor. Eylemlerin başladığı andan itibaren sokağa çıkmanın dinci-faşizmin işine yarayacağını söylemekten tutalım da, 3-5 aya yapılacak “erken seçimin” tüm sorunları çözeceğine kadar, türlü vaatlerde bulunuyorlar.

Burjuva muhalefet, elini çabuk tutmak için miting yapma kararları bile aldı. Hızlı davranmaya çalışıyorlar, çünkü devrimci öncü ile emekçi sınıfların bu enerjisi buluşabilirse, doğru taktik politikalar ve şiarlar altında gelişecek kitle hareketi sermaye egemenliğini kökünden yıkabilir. Boşuna değil, süreklileşmiş seçim tartışmaları ile düzenden ruh olarak, bilinç olarak, politik olarak kopan geniş kesimleri aldatmaya çalışıyorlar. Sermaye sınıfı, bir taraftan ayaklanmaları ezmek için her türlü askeri hazırlığı yaparken, diğer taraftan emekçileri seçimle oyalamaya çalışıyor.

Gelelim devrimci gençliğin ne yapması gerektiğine.

En başta canlı sezgilerimizin çok açık ve her an her gelişmeye psikolojik, politik ve kadrosal anlamda hazır olmamız yakıcı önem taşıyor. Bir yerde emekçiler veya gençlik, kadınlar eyleme girişmişse, bir semtte veya okulda bir homurdanma varsa, orada bitmeliyiz. Bir şeylerin ardından sürüklenen değil, süreci örgütleyen bir tarzda çalışmalıyız. Yapacağımız irili ufaklı her faaliyetin boşa gitmediği bilinciyle hareket edelim.

Kolektif örgütlerimiz olan komitelerimizin, öğrenci birliklerimizin, emekçi semtlerdeki genç yoldaşlarımızın, işçi sınıfı içinde çalışma yürüten genç işçi önderlerinin kitle bağlarını güçlendirmek için hummalı ve sıkı bir çalışmaya ihtiyacımız var. Politik olarak insanların düzeyine çok takılmadan, samimi ve güvenilir olmaları koşulu ile onlarla pratiğe girişebilmeliyiz.

Dönemin en öne çıkarmamız gereken ruh hali inisiyatifli, cüretli ve girişken, sırtında çantası ile oradan oraya koşturan genç devrimci karakteridir.

Gençliğin sorunlarının kalıcı çözümüne ilişkin veya siyasal duruma dair ne düşündüğümüzü kısa, net şekilde açıklayan çeşitli materyaller hazırlayabilir, okullarda forum çağrıları yapabilir, kantin ve amfilerde öğrenci toplantıları örgütleyebiliriz. Ajitasyon ve propaganda konusunda yeteneği olan, ilgisi bulunan veya sadece bunu yapma eğilimi olan her birimizin sınanma yeri sokaklardır, eylemlerdir, girişmekten çekinmeyelim!

Sokağı örgütlemek için en yaratıcı yöntemleri kullanabiliriz ve bu dönemin gençliği olarak bunu başaracak hayal gücüne sahibiz! Bu yönümüzü geliştirmek, gençlikteki devrimci duyguları harekete geçirmek ve görünür olabilmek için irili ufaklı sokak ajitasyonları, propaganda çalışmaları yapalım, ajitasyon-propaganda birimleri kuralım. Gençliğin geniş kesimleri sorunlarına kalıcı çözümler beklerken, gençliğe sosyal reformizmin veya burjuva karşı-devrimci muhalefet partilerinin değil Leninistlerin sesini taşımak için girişelim, görelim ve yeni güçlere ulaşalım!

Tarih bizi kavgaya çağırıyor, bu çağrıya cevap olma zamanı!

K. Taylan Kızıldağ