Varsın liberaller ve kafasızlaşmış entelektüeller, özgürlük uğruna ilk gerçekten kitlesel meydan savaşından sonra cesaretlerini yitirip, korkakça şöyle desinler:

Bir kez yenildiğiniz yere gitmeyin, bu uğursuz yola tekrar ayak basmayın! Sınıf bilinçli proletarya onlara şu yanıtı verecektir: Tarihin büyük savaşları ve devrimin büyük görevleri ancak, ileri sınıflar tekrar tekrar saldırıya geçtikleri ve yenilgi deneyimiyle akıllanmış olarak zaferi kazandıkları için yapılabilmiş ve çözülebilmiştir.” diye yazıyordu Lenin.

O günden bugünün komünist hareketin literatürüne kazınan önemli tespitlerden biriydi bu. 1905’te başlayan ve 1907’de ağır saldırılar altında ivme kaybeden devrim ve devrimci güçler geçici süreliğine geri çekilmiş, Bolşevik parti ve işçi örgütleri dağılan güçlerini tekrardan toparlamaya girişmişti. Lenin’in eleştirdiği dar kafalı küçük burjuva anlayış, devrimci kitlelerin geri çekilmesinin ardından kitlelerin kendiliğinden devrimci hareketine ve bilinçli komünist faaliyetin, komünistleri emekçi yığınlar içerisinde bir güç haline getireceğine dair hiçbir inancı taşımıyordu. Aksine bu akıl burjuva toplumun devamlılığını sağlayacak her türlü pratik ve ideolojik saldırıyı gerçekleştirerek karşı devrime hizmet etmekten geri durmamıştı. Güçsüzlük meselesini hep ortaya atıp, devrimin dayattığı acil ve kapsamlı siyasal görevlerden kaçınmakta ustalaşmış durumdalardı.

Bugün aynı küçük burjuva dar görüşün kendisi, henüz milyonların sokaklarda olmayışına, faşizmin saldırganlığına ve yoğun baskılara bakarak, devrimin maddi koşulları olgunlaşmış olsa da, öznel koşullarının olgunlaşmadığını iddia ediyor. Bu aklın kendisi toplumsal devrimin kendisini ve aynı zamanda dünyada süregiden küresel iç savaşı süreçler ve sıçramalar biçiminde görmekten, kavramaktan uzak olduğu için kitlelerin bir daha ayaklanmayacağına yeminler edebilecek durumda.

Bugünün sosyal reformizmi, dar kafalı küçük burjuva düşünüş tarzı yaşadığımız topraklarda 50 yılı aşkın bir süreyi deviren uzun iç savaşı kavramasını bir yana bırakalım, 2013-2022 yılları arasını kapsayan bu 9 yılda yaşanan bir dizi ayaklanma, isyan, kitle gösterileri ve grevleri devrimci bir süreç olarak görmemektedir. Faşizmin 2015’ten bu yana azgınlaşan saldırılarını yenilgi olarak görüp kitlelerin bir daha ayaklanmayacağı ve bu yüzden bu süre zarfında “Saray iktidarını, tek adamı” göndermek, geriletmek gerektiğini savunan sosyal reformistler, burjuva seçim sathına giren bu topraklarda devrimci çözümü unutturmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Her konuşmalarında ve yazılarında kriz tespiti yapıp, yakın zamanda büyük değişimlerin olacağından söz eden sosyal reformistler, bu pratik hazırlıktan ve devrimi güncel olarak görmekten özellikle kaçınıyor. Öncelikle “AKP iktidarını göndermek gerek”tiğinden söz eden bir kısım sosyal reformist, açıktan Millet İttifakının yanında yer alacağını belirterek, seçimlerin ikinci turunda bu karşı-devrimci ittifaka oy isteyeceklerini hatta ilk turdan itibaren ortak aday çıkarma önerilerini belirtiyor. Bir kısım sosyal reformist “Sosyalist Güç Birliği” adı altında burjuva kampı açıktan desteklemediğini iddia etse de, gizli gizli bu kampa çalışacağını çeşitli şekillerle ifade ediyor. 3. yol adı altında kapitalizmi yıkmadan halkın iktidarını, emekçilerin hükümetini bu düzen içerisinde kuracaklarını, “kamulaştırmalar” yapacaklarını iddia ediyorlar. Emperyalizme ve kapitalist dünyaya devrimci proletaryaya dayanarak savaş açmak yerine, devrimci laflar kullanarak burjuvaziyle toplumsal uzlaşı çağrıları yapıyorlar.

Bu tabloda bu küçük burjuva sosyalistler, emekçilerin kendi hareketine güvenmediğini ortaya koyarak, bir halk devriminin ve onun sonucunda kurulacak bir halk iktidarının bu topraklardaki emekçi yığınların sorunlarına gerçek çözüm gerçeği üzerinden kurnazca atlayarak kendi uzlaşmacı amaçlarına kılıf uydurmaya çalışıyorlar. Hatta devrimci şiddet konusunda “kınama” mesajları yayınlamaya kadar ileri gidebiliyorlar.

Sosyal reformistler her konuşmalarında Denizlerin yoldaşı olduklarından, ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunduklarından, halkın iktidarından, bu düzeni yıkmaktan söz ede dursunlar, yaşam aksini gösteriyor. Eğer milyonlarca emekçinin yaşamsal sorunlarını kalıcı olarak çözecek, emeğin, ezilen ulusların, kadınların toplumsal kurtuluşunu garanti altına alacak bir halk iktidarını ve faşizmin yıkılmasını acil görev olarak ilan etmiyorsanız o zaman neyi savunuyorsunuz?

Sermaye sınıfı ve faşist devlet elindeki bütün araçlarla toplumu sindirmeye, gelişen mücadeleyi bastırmaya çalışıyor. Tekelci sermaye egemenliği faşist devlet aygıtı ile toplumun tüm kesimlerine kesintisiz bir saldırı içinde. Greve çıkan işçiler, örgütlü mücadele yürüten Kürt halkı, kadınlar, gençler sürekli devlet terörü ile yüz yüze. Ama pandemi ile birlikte hızlanan kapitalizmin çöküşü emekçi sınıfların yaşam koşullarını dayanılmaz hale getirdi.

Her fabrikada, her büyük sanayi işletmesinde grevler, işgaller, sendikalaşma ve örgütlenme faaliyetleri hız kazanmış durumda. Faşizmin genelgeler çıkararak baskı altına almak istediği gençliğe yönelik topyekun saldırısı gençliğin yükselen mücadele azminden ve büyüyen öfkesinden bir şey eksiltemiyor. Açlık ve hayatta kalma mücadelesi gerçek anlamda emekçilerin boynunda sürekli taşıdığı ağır bir pranga durumuna gelmiş. İşçilerin grevleri, direnişleri, fabrika işgalleri polis copuyla, devletin zoruyla bastırılmaya çalışılıyor. Yükselen fiyatlar karşısında eriyen işçi ücretleri, evinden atılan ve sokakta kalan kent yoksulları, geleceksizliğin ve çıkışsızlığın derin izler bıraktığı gençlik kitleleri, binbir zorlukla erkek ve devlet şiddeti ile birlikte yoksulluğun gölgesinde hayata tutunmaya çalışan kadınlar...

İşte yaşadığımız topraklarda toplumun çok geniş kesimleri kapitalizme karşı tutum alıyor, harekete geçiyor. Daha dün sermayenin en gerici tabanını oluşturan emekçi kesimler, bugün evlerini yıkan devletle çatışıyor, işçiler eylemlerde daha cesur davranıyor, patronları hiçbir yerde rahat bırakmıyor, onlara nefes aldırmıyor, kavganın şafağı söküyor. Bir avuç uzlaşmacı proleterleşmiş milyonlarca insanı, seçim vaatleriyle aldatmaya çalışsın, sınıf bilinçli devrimci öncü işçiler proleterleşmiş milyonları emeğin iktidarı için dövüşmeye çağırıyor. Çünkü ancak bütün burjuva partiler ve bu düzeni temsil eden bütün o sosyoekonomik iktisadi yapı, siyasal aparatlar yıkılıp yerine emeğin iktidarı kurulursa sorunlarımız gerçek anlamda çözülür.

K. Taylan Kızıldağ