Şu devrimciler, her konuyu yoksullardan yana anlatmayı pek seviyor. Yok neymiş biz işçileri şöyle çok sömürüyormuşuz, yok neymiş biz onları böyle çok sömürüyormuşuz. Sanki onların kafasına silah dayamış ve bedavaya çalıştırıyoruz. Her şey için bizi suçlamak kolay tabi... Neymiş işçiymiş, neymiş emekçiymiş, neymiş halkmış zaten bu dünyadaki en önemli şey bu saydıklarım ve onların hakları... Sanki biz, o yoksul, o emekçi, o proletaryanın ne yapmak istediğinin farkında değiliz.

Öncelikle arkası bir türlü gelmeyen şu yoksulluk ve sömürü edebiyatına kimse kulak asmasın; çünkü bunlar yoksul değil sadece tembeller. Ya çalışmıyorlar ya da yeterince çok çalışmıyorlar. Şu sıralar bunun örneği, örnekleri o kadar çoğaldı, ne tarafa başımızı çevirsek orada öbek öbek toplanmış bu tembelleri görüyoruz. Gidip bir iş bulacağına ya da daha da çok çalışacağına ne yapıyorlar; ülkemizin imajını bozmak için pazar çöplerinin içinden yiyecek topluyorlar, ucuz elma ya da ekmek veyahut da ücretsiz çorba için sonsuzca uzayıp giden kuyruklar oluşturuyorlar. Yoksul numarası yapan ve adına halk denen şu başı bozuk takımının tamamı vatan hainidir. Yoksulmuş, ne yoksulu bunlar yoksul görünümlü teröristtir. Hiçbir şey yoksulluk da dahil, vatan aşkının, din ve imana bağlılığın ve yüce liderimize (üç kere secde ile söylüyorum) olan sadakatin önüne geçemez. İnsan utanır ülkesini böyle rezil edeceğine ailesiyle birlikte açlıktan ölmeyi seçer, ama nerede o vatan aşkı nerede bunlar. Ne sanıyorlar, yoksa işçilerin hatta halkın yaşamının bizim devletimizden daha değerli olduğunu mu? Yok canım daha neler. Kimse bu devleti sahipsiz sanmasın. Zira biz bunlara pabuç bırakmayız; zaten göreceksiniz o yüce liderimiz bu sorunu kökten çözecek ve ilk fırsatta yoksulluğu bir güzelce yasaklayacak.

Eğer abarttığımı ya da boş konuştuğumu düşünen varsa, bilsin ki ne abartıyorum ne de boş konuşuyorum. Bahsettiğim şey tarih boyunca hep oldu halen de oluyor. Şu an sokaklarda yoksul rolü yapanlar her devletin başına bela oldular. Bakın İ.Ö’den 2000 yıl önce Çinli bir şair ne yazmış; “Yüce imparatorum, duydum ki / Yasaklamışsınız yoksulluğu / Oh ne güzel ne güzel / Ama haberiniz olsun / Sizin sokaklardan kovduğunuz o yoksullar / Şimdi bizim eve doluştular.” (Dünya Şiir Antolojisi)

Şimdi, ben bu şiiri yazdım yazmasına da, siz gene de şu şair bozuntusu gizli komünist ve din düşmanının sözlerine kulak asmayın. Zaten bu şair takımının çoğu böyle, her zaman çıbanbaşı oldular. Bir yerde bir yanlış bir haksızlık mı var onu hemen herkese duyururlar. Devletin değil halkın hizmetinde oluyorlar. Hiç böyle saçma şey olur mu, hem şair dediğin dağa, taşa çiçeğe, kuşa ya da yaradana şiir yazar. Tanrı herkese bir kader yazmış kimine fukaralık kimine servet sen kimsin de bu kaderi değiştirmeye çalışıyorsun bre melun! Bunların bir de komünist olduğunu açıktan söyleyenler var ki en tehlikeli terörist de bunlardır. Onları öldürsek de çok işe yaramıyor, çünkü yazdıkları terör saçmaya; halkı sömürüye ve haksızlığa karşı kışkırtıp duruyorlar.

Sözü uzattım biraz farkındayım. Konumuza dönersek, gördüğünüz gibi binlerce yıl hüküm sürmüş Çin İmparatorluğunda bile yoksul numarası yapanlar varmış. Zaten en sonunda da bunlar bu imparatorluğu yıktılar. Bunlar var ya bunlar Sezar’ın, Osmanlı Sultanlarının, Rus Çarlarının, üstatlarımız Adolf ve Benito’nun esas baş belaları oldu. Ellerine fırsat geçmeye görsün bu gözü dönmüş ayak takımının. Koskoca Rus Çarlığını bunlar yerle bir etmedi mi? Bir çırpıda koca imparatorluğu yıkıp o masum ve güzel Çarı öldürdüler. Sonra ne yaptılar her yurttaşın eşit olacağı ve işçilerin yönettiği bir işçi devleti kurdular. Herkes eşit olunca da hiç zengin kalmadı, bu zulüm değil de nedir. Düşünün tüm fabrikalarımıza ve servetimize el konup hepsi halkın hizmetine veriliyor! Yemeğimizi yapan bir hizmetçimiz bile olamayacak, daha kötüsü bunca paramız varken kendi tuvaletimizi kendimiz temizleyeceğiz ya da hastaneye gittiğimiz zaman herkes beklerken bizi hastanenin en güzel odasında ve en iyi doktorlar tedavi etmeyecek. Yani bir düşünün çocuklarımız bir bahçıvanın, bir işçinin, bir hizmetçinin çocuğuyla aynı okullarda aynı eğitimi görecek. Oysa bizim çocuklarımız yönetmeyi ve çalıştırmayı, ötekilerinkiler ise itaat etmeyi ve çalışmayı öğrenmeli... İşte bütün bunlardan ve daha bir çok şeyden dolayı kimse kalkıp da bunlar gariban, yoksul deyip geçmesin; bunlar fırsatını bulur bulmaz her şeyi kökünden değiştirecek ve bizim de hiçbir ayrıcalığımız kalmayacak.

Hala abarttığımı düşünen varsa çarpıcı bir örnek daha vermek istiyorum. Bundan binlerce yıl önce Mısır’da yoksul halk, pardon yoksul numarası yapan halk kölelerle birlikte ayaklandılar. Sadece firavunun kellesini almadılar. Zengin ve ileri gelenleri evlerini bir bir bastılar onları öldürdüler ve tüm servetlerine el koydular. Dikkat, sadece firavunun başını gövdesinden ayırmadılar tekrar söylüyorum zenginlerin evlerini basıp malını mülkünü aldılar. Firavuna sıra gelene kadar kaç zenginin başı gitti bilen yok firavundan sonra başından olanların da öyle. Tıpkı Rus çarından sonra o iç-savaş yıllarındaki gibi. Urallardan Orta Asya steplerine oradan Karadeniz kıyılarına zenginlerin çocuklarını, atamanları o eski çarlık için savaşan koskoca beyaz orduları kar kış demeden vura vura eze eze bitirdiler. Dedim ya ellerine fırsat geçmeye görsün bizden geriye duman bile kalmıyor. Bahsettiğimiz Mısır ayaklanmasında da ayaklananlar yaşayan zenginlerin canlarını almakla durmadılar, gittiler koca piramitlerden önceki firavunların ve zenginler mezarlığından zenginlerin cesetleri çıkarıp sokaklara attılar. Yani şu yoksul diye acıyarak iş verdiklerimiz var ya, onlar bizim dirimize değil ölümüze bile acımaz...

Gelelim bize... her şeyden önce bugün çöplerden yiyecek toplayan ve yoksul numarası yapan bu bedavacılara zerre kadar itimat etmeyeceğiz. Zaten bütün suç pazarcı esnafının ve zabıtanın. Eğer pazarcı bu artıkları iyice ezip çöpe öyle atarsa ve zabıta da çöpü karıştırıp bedava yemek bulmaya çalışanın ensesine şamarı indirirse bunların hiç biri olmaz. Ayrıca pazarcıları da anlamıyorum, çürük diye atacağına ucuza satsana; herkes bedavadan karnını doyuracaksa biz bu fabrikaları niye kurduk, bu çarklar onca üretim bandı nasıl dönecek?

Bakın ne diyor liderimiz “Rasgele fotoğraf çekip yayınlıyorlar!” Evet, olay bu, gidip çöpleri karıştıranların fotoğrafını çekmek de neyin nesi, amacınızı anlamıyor muyuz. Art niyeti olmayan biri böyle yapmaz, ille fotoğraflar çekmek istiyorsan git boğazda teknelerinde yemek yiyenleri çek, yok ben ille de bunları çekeceğim diyorsan, o vakit içlerinden üçünü beşini seç, üstünü başını düzelt önlerine de bir saray sofrası kur, ondan sonra istediğin kadar çek fotoğraflarını, yeter ki gidip rasgele çekme. Çekersen haberin olsun buna da vatan hainliği denir. Aklınızı başınıza alın vatan hainliği ağır bir suçtur ve biz onca zindanı boşuna dikmedik!

Bir şey daha var. Hiç birbirimizi kandırmayalım. Siz şimdi sanıyor musunuz şu yoksul geçinen aylak takımı yarın gidip de sandığa “biz sizi istemiyoruz” dercesine bir tane oy attı diye biz de “seçimi kaybettik” deyip gideceğiz. Herkes bilsin ki biz bunca bankayı, şirketi, fabrikayı ve ve ve işte sahip olduğumuz her şeyi o meşhur sandığa atılan o pek çok mühim oylarla kazanmadık ki onunla da kaybedelim. Biz bunca imtiyaza seçimle sahip olmadık ve ne ayrıcalıklarımızdan ne de servetimizden, bir oy hatırına, vazgeçmeyeceğiz.

Son sözüm bizin cenaha: Bir birinizi yemeyi artık bırakın. Hiç sırası değil. Unutmayın ki biz bir avucuz. Onlarsa milyonlar ve körün gözü açılıyor; yarın biri bağıracak: “Kral çıplak!” diye ve bizim tüm kudretimiz bir anda tuzla buz olacak. Bakın gidip de ucuz ekmek kuyruğunda beklemekle kalmıyorlar. Bu devirde ucuz ekmek buldukları için şükür de etmiyorlar. Sadece çöpleri de karıştırmıyorlar, hepsinin fotoğrafını çekerek herkese duyuruyorlar. Bunlar fotoğraf değil bunlar birer ayaklanma çağrısı... Hazır olmalıyız; çünkü kopacak bu kıyamet sadece bizim için kopacak.

 

NOT: Resmi kurumların fantastik ve büyüleyici istatistiki bilgilerinin aksine, bu topraklarda yaşayan ve çalışılabilir nüfusun üçte biri şu an işsizdir. Sayıları milyonları bulan bu insanların hiçbir geliri yok. Çoğunun evi de yok. Artık ev kiralarını ödeyemiyorlar, su, elektrik, gaz ve diğer o bütün şeylerin faturalarını da. Sigortaları da yok, altı milyon insan sigorta primlerini ödeyemediği için en temel sağlık hizmetinden dahi yararlanamıyordu. Hem de pandemi koşullarında. Gelen tepkiler üzerine şimdilik ve geçici olarak bu insanlar hastanelerde muayene olabiliyorlar. Ancak diğer tüm sorunlarla birlikte hayatları her gün daha da kötüleşmekte. İşte rasgele fotoğrafları çekilen ve çöpten yiyecek toplayan insanlar bunlardır ve de bu insanlar yoksul değil ama kesinlikle burjuvazi tarafından yoksullaştırılmışlardır. Çünkü insanlar yoksul ya da zengin olmaz zenginleşir ya da yoksullaştırılırlar...

Kenan Kızıl