< < İşbirliği, Uzlaşmacılık - Devrimci Parti

Yaşayan insanlardan, insanların bugününden söz ederken, somut bir toplumsal biçim altında yaşayan, üreten, toplumsal ilişkiler kuran insanlardan bahsederiz.

İnsanların somut bir toplumsal biçim dışında ne yaşamı, ne bugünü ne de geleceği vardır. Fakat küçük burjuva uzlaşmacı sosyalistler, adeta Marksizm öncesinin ütopik sosyalizmini yeniden canlandırır gibi toplum biçiminden bağımsız bir gelecek olabilirmiş gibi, insanlığın daha iyi bir geleceğinden dem vuruyorlar. Onlar, sanki kapitalizm altında daha iyi bir gelecek olurmuş gibi, kapitalizmin yıkılmasını ağızlarına almadan, proletaryanın sınıf mücadelesini sonuna kadar vardırıp kendi iktidarını kurmasından hiç söz etmeden daha iyi bir gelecek diyorlar.

Emperyalist-kapitalist sistemin dünya bunalımı, kapitalizmin sıçramalı çöküşü, pandemi, açlık, sefalet çevre felaketleri ve doğanın yıkımı.... Kapitalist uygarlığın 300-400 yılda insanlığı getirdiği yer, tam bir felaketin, tam bir yok oluşun eşiği oldu. O yüzden daha iyi bir gelecekten söz etmek isteyen, bugünkü toplumsal sistem olan kapitalizmin yıkılmasından, yerine daha ileri ve daha yüksek bir toplumsal sistem olan komünizme geçişten söz etmek zorunda. Komünizmden, komünizme geçişten söz etmeden daha iyi bir gelecek demek ütopiktir; proletarya ve halkları boş hayallerle oyalamak, kandırmaktır.

Nasıl ki bir insan hakkında karar verirken o insanın kendisi hakkında söylediklerine değil, eylemine, yaptıklarına bakarsak, siyasi hareketler ve partiler hakkında bir karar verirken de kendileri hakkında söylediklerinden, isimlerinden daha çok yaptıklarına, eylemine bakarak karar veririz. Bazı partiler, her ne kadar devrimden sosyalizmden, devrimci-demokratik iktidardan söz etseler ya da kendilerini komünist parti, sosyalist parti, işçi partisi, emek partisi gibi isimlerle tanıtsalar da, asıl olan bu söylemler ya da isimler değil, burjuvaziyle proletarya arasındaki devrimci sınıf savaşımında konumlandıkları yerdir, eylemleri, yaptıkları ve yapmadıklarıdır.

Mesela Rusya’da Lenin’in söylemiyle “sol es-er”ler, sosyalist devrim diyorlardı, adları da Sosyalist Devrim Partisi idi. Ama bu parti 1917 Şubat’ında burjuvazinin iktidarına destek oldu, hatta burjuva hükümete bakan verdi. Ekim 1917’de proletarya iktidarı ele geçirip sosyalist devrimi gerçekleştirdiğindeyse büyük çoğunluğu beyaz orduyla birlikte sosyalizme, proletaryanın iktidarına karşı savaştı, hatta işi, Lenin’e suikast düzenleyecek kadar ileri götürdüler. Hakeza Menşevikler de farklı davranmadılar. Tıpkı Bolşevikler gibi kendilerine RSDİP diyorlardı, işçi sınıfı partisi olduklarını söylüyorlardı. Bunlar da Şubat 1917’de burjuva hükümete destek olup proletaryanın iktidarı almasına karşı çıktılar. 1917 Ekim’inden sonraysa tabandaki işçiler hariç ya beyaz orduyla birlikte proletaryaya, proletaryanın iktidarına karşı savaştılar ya da Avrupa’ya kaçıp Soyvet aleyhtarlığı yaptılar.

Görüldüğü gibi, kendilerini Marksist, sosyalist, komünist olarak tanımlasalar bile asıl yaptıkları burjuva iktidarın kurulup güçlenmesi için çalışmaktı. Çünkü bu partiler asıl olarak işçi sınıfının partileri değil, küçük burjuva partilerdi ve sınıfsal konumları gereği burjuvaziyle proletaryayı uzlaştırmayı; sınıf işbirliğini savunuyorlardı. Burjuva sınıfla proletarya arasındaki sınıf savaşı sertleşip tayin edici aşamaya geldiğinde proletaryanın yanında değil, karşısında yer aldılar; burjuvaziyle ve çarlık kalıntılarıyla birlikte proletaryaya karşı, sosyalizme karşı savaştılar, tam bir gerici nitelik kazandılar.

Bu sadece Rusya’ya özgü bir durum değil. Dünyada yaşanan devrim deneyimleri, küçük burjuva çizginin, sınıf işbirlikçiliğinin ve uzlaşmacılığının kanıtlarıyla, örnekleriyle doludur. Bizdeki durum da farklı değil. Elli yılı aşan uzun iç savaşı ve küçük burjuvazinin bu süreçteki tavrını bir yana bırakıp, sadece şu son yılların olaylarına ve bu olaylar içindeki tavırlarına bakmak bile yeter bu hareketlerin sınıf işbirlikçisi ve uzlaşmacı karakterini görmeye. Mesela EMEP genel başkanı “Demokratik Halk İktidarı” diyor, Sol Parti “devrimci-demokratik iktidar” ve aynı şekilde sosyalist iktidar diyenler de var. Ama bunların hiçbiri, bu iktidarların nasıl kurulacağına dair bir şey söylemiyor, devrimden, zora dayalı devrimden söz etmiyor. Bir devrimin nasıl olacağına dair hiçbir şey söylemeden, zaman zaman devrim deseler bile, devrimi hep geleceğin, bilinmeyen bir geleceğin sorunu olarak görüyorlar; böylece kapitalizmi mutlaklaştırıp, kapitalizm altında daha iyi bir gelecekten, yani reformlardan, reformlar uğruna mücadeleden söz ediyorlar. Küçük burjuva hareket, bugün gözlerimizin önünde cereyan eden, adım adım gelişip güçlenen, ayaklanmadan ayaklanmaya koşan devrimi görmezden gelip yok sayarak seçimlerden, “seçim güvenliğinden” ve bugünkü “tek adam diktatörlüğünü”, “saray rejimini” ilk seçimde göndermekten başka bir şey söylemiyorlar. Yerine gerici burjuva muhalefet; tekelci sermayenin irili ufaklı çeşit çeşit faşist partilerinden oluşan “millet ittifakı” gelecekmiş ne gam!... “Tek adam diktatörlüğü,” “saray rejimi” gidecek ya!.. İşte bu sınıf işbirliğidir, uzlaşmacılıktır.

Bugün bütün dünyada bir devrim dalgası yükseliyor. Nasıl ki 20. yüzyılın başında dünyayı pençesine alan kapitalizmin dünya bunalımı ve savaş, bütün dünyada bir devrim rüzgarına yol açıp, başta Rusya ve Ekim Devrimi olmak üzere Batı Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Asya’ya kadar her yerde devrimci ayaklanmalar yarattıysa; bugün de dünya ölçeğinde bir devrim rüzgarı esiyor; 20.yüzyıl başlarındakinden çok daha güçlü, çok daha büyük bir devrim rüzgarı. Emperyalist-kapitalist sistem büyük bir bunalım ve çöküş içinde; çöküş sıçramalı olarak sürüyor. Bu bunalımdan sistem içinde bir çıkış yolu yok. Kapitalizmin hiçbir konuda çözümü, çaresi, çıkışı kalmadı. Bugün kapitalizmden komünizme geçişin maddi önkoşulları, 20. yüzyıldakinden çok daha fazla birikmiş ve olgunlaşmış durumda.

Emperyalizmin kaptanları, yeni evreyle birlikte başlayan çöküş sürecinin, kapitalist uygarlığı tüm yönleriyle tam bir çöküşe doğru sürüklediğini görüyor ve bu çöküşü durdurabilmek için çareler arıyorlar. Kapitalizmin ömrünü biraz daha uzatabilmek için uzun zaman önce proletarya ve halklara karşı ilan ettikleri küresel iç savaş da dertlerine çare olmadı. Devrim fırtınası, dünyanın her yerinde kapitalizme karşı ayaklandığı; devrimin sistemi, kapitalist uygarlığı temellerinden sarstığı böyle bir dönemde, insanların geleceğinden söz ederken, uzlaşmacı küçük-burjuva sosyalistlerin yaptığı gibi, belirsiz bir gelecekten söz edilemez.


Devrimci Parti

Lenin’in dehası ve büyüklüğü, sadece kapitalizmin tekelci kapitalizme, emperyalizm aşamasına geçmesine dair yaptığı analizde değil, bununla birlikte proleter devrimler çağının, kapitalizmden komünizme geçiş çağının başladığını da görmesinde açığa çıkar. Proleter devrimler çağını görmekle de yetinmeyen Lenin, bu çağa uygun yeni tipte partiyi, proletaryanın devrimci sınıf partisi tezlerini geliştirmiş ve hayata geçmesine önderlik etmiştir. Bolşevik parti ve Lenin önderliğinde proletarya Rusya’da zafer kazandı. Proletarya, Rusya’dan sonra, devrimci sınıf partisi olan Leninist parti öncülüğünde dünyanın her yerinde eylemden eyleme koştu, bir çok ülkede zafer kazandı. Bu mücadeleler, yenilgiler ve zaferlerle sosyalizm bütün bir 20. yüzyıla damgasını vurdu.

Proletarya asıl amacı olan ekonomik kurtuluşunu gerçekleştirmek için öncelikle burjuvaziden, burjuva sınıftan ideolojik, politik ve örgütsel olarak bütün bağlarını kesmiş, ayrı, bağımsız bir politik partide örgütlenmek zorundadır. Proletaryanın bağımsız bir sınıf partisinde birleşmesi, niteliği gereği örgütlenmede başka bir biçim demektir; bu biçim devrimci sınıf partisidir, Leninist partidir. Proletarya ancak devrimci bir sınıf partisiyle yolunu şaşırmadan hedefine ulaşabilir.


Özgür Güven