< < Beyrut’ta İktidar Mücadeleleri

Salgın öncesinde Lübnan ayaktaydı. Sistemi iliklerine kadar sarsan yoğun ve yaygın gösteriler vardı. “Hepsi demek, hepsi demektir” şiarıyla tüm yönetenlerin, sadece hükümetin değil, tüm bir yönetici kesimin istifasını istiyordu göstericiler. Gösteriler, çatışmalar, yükselen bir devrim grafiği...

Salgın döneminde hızını yitirse de gösteriler sürdü. Sokaklarda biriken öfke, nesnel devrimci gelişmeler, “dış bağlantılarına” koşut olarak Lübnan yönetici sınıflarının iç mücadelelerini de biçimlendirdi.

Beyrut’taki korkunç patlamadan sonra emperyalistler hızla harekete geçti. Patlamanın henüz (ve hala) neden kaynaklandığı belli değil. İşin o yönü, şimdilik, konu dışı kalabilir. Asıl önemli nokta, patlamanın hemen ardından tarafların hamle yapmak için birbirleriyle yarışmaya başlamaları. Macron soluğu Beyrut’ta aldı. Lübnan yönetici sınıfının belirli bir kesimi açıktan “Fransız mandası” çağrısı yaparak, hem tabanda biriken ve sokaklara yönelen öfkeden kurtulma, hem de hasımları karşısında avantaj elde etme yolunda adım attılar. Macron’un “Eylül ayının başında Lübnan'a geri döneceğim. Bu büyük sıçramanın yapılabileceği kanaatindeyim” sözü bu şartlarda söylendi!

Aynı kesim “uluslararası soruşturma” talebiyle İran ve Hizbullah karşısında güçlü konuma geçmek istiyor. Patlamanın yarattığı psikolojik ortamdan yararlanmak için ileri atılan kesimler, şimdilik burjuvazinin emperyalizmle açık işbirliği halindeki kesimi oldu.

İşin tuhafı, Ekim ayında patlayan gösterilerde emekçiler sanki bu çevreleri hedef tahtasına koymamış gibi, sanki Hariri denen burjuva asalak bu gösteriler yüzünden istifa etmek zorunda kalmamış gibi, sanki bu kesimin teşkil ettiği hükümetin yolsuzlukları ayyuka çıkmamış ve halkın muazzam öfkesini çekmemiş gibi... şimdi bu patlamanın sebebinin yozlaşan devlet, yolsuzluk, çürüme vs olduğunu söylüyorlar! Düşünün Lübnan Başbakanı Hassan Diyab, Beyrut Limanı’ndaki patlamanın Lübnan’daki yolsuzluktan kaynaklandığını söylüyor!

Yapmak istedikleri açık. Yığınlarda oluşan tepkiyi kendi hasımlarına yöneltirken, emperyalist burjuvaziyle birlikte hem devrim belasından hem de kendilerini “direniş ekseni” ilan eden burjuva kesimden kurtulmak istiyorlar. Şu an Beyrut sokaklarında yeniden başlayan protesto gösterilerinin başını çeken grup, bunlardır.

Bunlar karşısında Hizbullah’ın başını çektiği kesim ise üzerlerine gelmekte olan bu örgütlü yönelimi savuşturma derdinde.

Patlamanın ardından ABD (ve İsrail) özellikle geri dururken, Avrupalı emperyalistler bir adım öne çıktı. Macron’un ziyareti biliniyor. Ardından bugün AB Konsey başkanı Beyrut’tan “Lübnan, Avrupa'nın dayanışmasına güvenebilir. Avrupa sizin yanınızdadır. Avrupa'nın, yeniden inşa için de yanınızda olacağına söz veriyorum” diyerek sesleniyordu. Almanya Dışişleri Bakanı Maas da “Biz Lübnan'ı güçlendirmek istiyoruz, zira bu kriz ülkenin kapılarını yabancı devletlerin etkisine açmak için kullanılmamalı” sözleriyle İran ve Hizbullah’ı hedef aldı.1

Bu ziyaret ve sözlerin ardından Beyrut’ta gösteriler başladı. “Hesap Günü” adıyla düzenlenen gösteride, “yönetimin değişmesi için bu fırsatı kaçırmıyoruz” sloganıyla meclis binasına yürümek istedi grup. Ordu ve polis devreye girdi. Çatışmalarda 490 kişi yaralandı, 1 polis öldü.

Göstericiler bakanlık binalarına saldırıyor. Ele geçirdiklerini işgal ediyor. Ordu ve polis binaları geri alıyor. Çatışmalar şimdilik bu minvalde ilerliyor.

Tüm bu çatışmalar nesnel devrim zemininde yürütülüyor. Lübnan’ın devrim güçleri ise önceliği “felaket karşısında dayanışmaya” veriyor. Böylesine altüst oluş şartlarında önceliği politik iktidarın ele geçirilmesine vermeyen devrimci hareketler, daha büyük acılara tanık olmaktan kurtulamaz. Zira burjuva cephe, nasıl gerçekleştiği hala netleşmeyen bu korkunç felaketten hem devrimi hem iktidar mücadelesindeki hasım kuvvetleri bertaraf etmek için yararlanacaktır, yararlanıyor. Büyük felaketlerden çıkış yolu, her zaman, ama her zaman, proletaryanın iktidarı için ileri atılmaktan geçer. Tüm tarihin bize öğrettiği budur.

 

1Dün Macron, “biz boş bırakırsak Türkler gelir” mealinde konuşmuştu. Bugün Cumhurbaşkanı yardımcısı Oktay ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Lübnan'daydı. Çavuşoğlu, “Lübnan'da ve dünyanın neresinde olursa olsun vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın, Türklerin ve Türkmenlerin de sonuna kadar yanındayız. 'Ben Türk'üm, Türkmen'im' deyip de vatandaşlığı olmayan, vatandaşlık almak isteyen kardeşlerimize de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını vereceğiz, bu Cumhurbaşkanımızın bizlere talimatıdır” dedi.