Hayır, bir fabl anlatmayı düşünmüyoruz. Sadece ABD seçimlerindeki iki sermaye partisinin simgelerinden bahsediyoruz. Cumhuriyetçilerin fili ile Demokratların eşeği arasındaki yarıştan...

Biz bu filmi daha önce görmüştük. ABD tarihinin zekası dillere destan başkanı oğul George W. Bush (namı diğer Dubya), her tür hile tartışmalarının ayyuka çıktığı, kardeşinin vali olduğu eyaletteki ayak oyunları ile başkan seçilmişti. Seçim mahkemeye düştü. Oylar yeniden sayıldı. Rakibi Al Gore’dan daha az oy alarak seçilmişti Dubya.

ABD sisteminin tuhaflıkları işte! Herhangi bir eyalette rakibinizden birkaç oy almanız, o eyaletin temsilcilerinin tümünü size kazandırıyor. Hal böyle olunca, kaybettiğiniz eyaletlerde hiç oy alamasanız, belli başlı eyaletlerde rakibinizden birkaç yüz fazla oy alsanız, neredeyse %25-30 aralığında bir oyla bile başkan olabilirsiniz.

Bu en hafif deyimiyle “tuhaf” sistemin mucidi olarak tüm dünyaya “demokrasi ihraç etme” işine bayılır ABD. “Seçilmiş ulus” mitini kurucu ilkelerden biri haline getirmiştir. Her şeyi geçtik. Utanmadan başka ülkelerin seçim sistemlerine laf söyler durur. Oysa Dubya’nın kazandığı 2000 seçimleri, bu “şatafatlı demokrasisinin” yaldızlarını döktü yeterince. Ama 20 yıl önceki maskaralık bile, bugünkü durum karşısında masum kalır!

Sermayenin iki partisi arasında, filler ve eşeklerin tepişmesi şeklinde düzenlenen, bunlar dışından hiçbir şekilde seçimlerde varlık göstermenizin imkanı olmayan bu sistemi bile işletemeyecek hale geldiler. Kökleri sosyo-ekonomik gelişmelerde yatan kriz ve toplumsal kutuplaşma, bu garabetin üstündeki tülü çekip aldı.

Oylar sayılıyor, sayılamıyor. Karşılıklı açıklamalar geliyor. Trump zafer ilan ediyor. Ardından “oylarım garip bir şekilde eriyor” diye veryansın ediyor. Şimdiden mahkemelerden bahsediliyor karşılıklı.

İşin eğlenceli kısmı, Avrupa'dan, AB adına Borell’den gelen açıklama! “Kimse zafer ilan edecek durumda değil” dedikten sonra, yetkili kurumlardan gelecek açıklamayı tanıyacaklarını ilan etti Borell. Venezuela’da, Belarus’ta kafalarına göre “başkan atayan” bu emperyalistler, arapsaçına dönen ABD seçimleri için pek bir saygılı dil kullanıyor!

Almanya cephesinde ise tam bir tedirginlik hakim. Trump’ın “zafer kazandık” konuşması (ki ortadan henüz “zafer ilanı” yapılabilecek bir durum da yok), Almanya’yı ve tüm bir kapitalist dünyayı tedirgin ediyor. İşin ciddi bir çatışmaya evrilmesi olasılığı, sistem zaten halihazırda büyük bir bunalımdayken, haliyle korkutuyor emperyalist-kapitalist dünyayı. Sistemin en büyük gücünün şu ya da bu şekilde içine yuvarlanacağı bir kargaşa, sonucu belirsiz maceralara açabilir kapıyı. Bunu biliyorlar, ve korkuyorlar. Üstelik bu gerilim, tabanda güçlü bir sistem karşıtı hareketin geliştiği ülkede, ABD’de gerçekleşiyor. (Daha bugün Portland’da faşistlerle anti-faşist göstericiler arasında sert çatışmalar yaşandı.)

İki yüzyılı aşkın süredir fillerle eşeklerin tepiştiği, sonuçta sermayenin adamlarının yönettiği topraklarda artık işler eskisi gibi gitmiyor. Sistem artık işlemiyor. Washington Post “Bölünmüş Bir Ulus” diye manşet atıyor. Kaygı, tedirginlik ve korku... işte sermaye dünyasının halet-î ruhiyesi. Bu seçimler hiçbir işe yaramadıysa bu gerçekliğin tüm dünya halklarınca anlaşılmasına vesile oldu.