Türk Tabipler Birliği (TTB) uzunca bir süredir haykırıyor... duyan yok! Daha doğrusu duyan var da uyarılara kulak asan yok devlet katında. Bunun yerine gerçekleri halka açıkladığı için TTB’ye savaş ilan ediyor dinci faşist iktidar.

Her şey şov üzerine kurulu. Göstermelik. Salgının ilk başlarında devlet ve iktidar marifetiyle tüm toplumca “alkışlıyor”duk sağlık çalışanlarını. Sonra birden “vatan haini” oluverdiler. Devlet çoktan namluları çevirdi sağlık emekçilerine.

Oysa salgının en ön cephesinde ve en büyük tehdit altında olan onlar. Bugüne kadar 63’ü hekim olmak üzere 145 sağlık emekçisi salgına kurban verildi. Ama sanki öylesine hayatlarını kaybetmişler gibi, hükümet Covid-19’u meslek hastalığı kategorisine almamakta kararlı. Daha önce de söylemiştik. İktidar, sağlık emekçilerini mühimmatsız teçhizatsız savaş cephesine sürüyor.

Vaka sayıları patlamış durumda. TTB’nin ısrarlı çalışmaları sonucu Sağlık Bakanı “biz vaka sayısını değil, hasta sayısını açıklıyoruz” diyerek, vaka sayılarını gizlediklerini dünya aleme ilan etmek zorunda kalmıştı. Hasta sayıları günlük 3 bine yaklaşırken, vaka sayıları, TTB’nin verilerine göre sadece 23 ilde 20 bini geçmiş durumda. Tek başına İstanbul 10 binin üzerinde! Resmi ölüm rakamları bile 80’i aştı. (TTB, İstanbul’da ölüm rakamlarının resmi açıklamayı üçe katladığını söylüyor!)

TTB Covid-19 İzleme Grubu 8. Ay Değerlendirme Raporu internet ortamında bir basın toplantısıyla açıklandı. Veriler, salgının Nisan ayındaki hızına ulaştığını gösteriyor. Durum vahim.

TTB, 28 günlük tam kapanma gerektiğini, böylelikle vakaların %52 oranında azalabileceğini söyledi: “Büyük artışı engellemenin yolu virüsün insandan insana geçişini engellemek ya da sınırlamaktan geçiyor. Bu virüsün en uzun kuluçka süresi olan 14 gün boyunca, mümkünse bunun iki katı kadar, epidemiyoloji bilimine göre göre 28 gün boyunca çok zorunlu olan işyerleri, örneğin fırınlar, gıda satış yerleri dışındaki bütün sektörlerin, emekçilerin zarar görmeyeceği, emek sömürüsünün daha da artırılmayacağı şekilde önlem alınarak kapatılmasını öneriyoruz. Başka türlü bu salgının etkisinin azaltılması söz konusu olmayabilir. Başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerde gördüğümüz sağlık sisteminin yanıt verme kapasitesinin zorlandığı koşulların, yanıt vermeyecek duruma da gelmesinden endişeliyiz.”

Hiç kuşku yok ki “ekonomi çarklarının dönmek zorunda olduğu bir ülke” olarak Türkiye kapitalizmi bu uyarıları asla ciddiye almayacak. İşçiler yine salgının pençesinde tersanelere, madenlere, organize sanayi bölgelerine gönderilecek. Modern çalışma kampları aralıksız işlemeye devam edecek.

Rakamlar konusunda hükümetin hiçbir inandırıcılığı yok. Dünyada sözlerine inanan da yok. TTB aylardır bu yalanlara karşı sesini yükseltiyor: “Ülkemizdeki gerçek durumu hala resmi verilerle bilemiyoruz. Açıklanan resmi veriler gerçek manzaranın bir kısmını gösterse de bu bile Türkiye’de salgın açısından alarm çanlarının çaldığını işaret ediyor. Ağır hasta sayısı ilk olarak 29 Temmuz’da 542 olarak açıklamaya başlanmış 7 Kasım itibariyle beş katına çıkarak 2 bin 730 olmuştur. Yine aynı şekilde ölüm sayıları ve entübe edilen sayılarda da çok ciddi şekilde tırmanış olduğunu bizzat sahada olan arkadaşlarımız ve bizler görüyoruz. Bu dramatik artışın bakanlığın tabloya yansımasıyla, saha ciddi bir şekilde çelişiyor.”

İpin ucunu tümden kaçırmış sermaye iktidarı. Ne bilimsel bir çalışma yapıyor, ne ciddi bir önlem alıyor. Artık “resmi veriler” bile korkunç bir tabloyu resmediyor.

Devletin bulabildiği tek “çözüm” yine 65 yaş üstü yurttaşların özgürlüklerini kısıtlamak. Üstelik raporda belirtildiği gibi, “Kısıtlama uygulanırken bizzat sayın bakan bütün ölümler içerisinde 65 yaş üstü ölümlerin %93 olduğunu açıklamıştı. Bugün itibariyle bu oran %73. Yani kapanmanın olduğu dönemde 65 yaş üstü ölümler daha fazla iken, bugün daha az olmasının açıklanması gerekir.”

TTB raporu acı gerçeği gözler önüne seriyor.