Kapitalizmin krizi covid-19 salgınıyla birleşince bir tsunami gibi dünya burjuvazisinin üstüne çöktü.

Olanağı olan burjuva, tsunamiden kaçıp kurtulmak için arkasına bakmadan, geridekilere ne olacak diye bir saniye bile durup düşünmeden kaçıyor.

Nereye?

Tabii ki, kendilerini en çok güvende hissedecekleri yere; yani kendi topraklarına. Sermaye, kendi kabuklarına çekilmeye çalışıyor. Düne kadar yeri göğü kaplayan “globalleşme” çığlıkları şimdi yerini “yerli ve milli” sloganına bırakıyor.

Sanılır ki, bu slogan Türkiye’nin şu darkafalı dinci faşistlerine ait. Öyle değil. Bu slogan şimdi, Fransasından İsviçresine kadar bütün emperyalist burjuvaların sloganı haline gelmeye başlıyor. İşte çarpıcı bir örnek:

“Araç üretiminin tamamen Fransa'da yapılması için üreticiler ile anlaşma sağlandığını dile getiren Macron, tüm yurt dışı üretim yerlerinin ülkeye taşınacağını ve milli üretimin destekleneceğini ifade etti. Yerli ve milli üretim için 8 milyar euro yardım yapılacağını duyuran Macron...”

“Yerli ve Milli” olmak emperyalizmin doğasına ters. Zavallı Macron, ülkesinde çığ gibi büyüyen işsizliği, tekelleri Fransa’da üretim yapmaya ikna ederek çözeceğini sanıyor; akıntıya karşı kürek çekiyor.

Emperyalizmin, emperyalist tekellerin ayırdedici özelliği sermaye ihracıdır. Emperyalist ülkelerde sermaye kıtlığı değil, muazzam bir “sermaye fazlası” vardır. Tekeller için sorun üretim yapmak değil, ürettikleri metaları, diyelim ki otomobilleri, satmaktır. Fransa otomotiv sanayiin sadece geçtiğimiz yılda satılmayan otomobil sayısı beş yüz bini geçmiş. Bunu da Macron’dan öğreniyoruz.

Burjuvaların, “benden sonrası tufan” sloganıyla nasıl kaçtıklarını gösteren bir başka örnek İspanya’dan..

Fransız otomotiv devi Renault ile ortak olan Japon otomobil devi Nissan, Barselona kentinde üç bin işçinin çalıştığı fabrikayı kapatma kararı alıyor. İspanya hükümetinin fabrikayı kapatmaması için Nissan’a yalvarıp yakarması işe yaramıyor. Çünkü Nissan’ın ürettiği yüzbinlerce araba, geniş arazilerde satılmadan duruyor.

Hiçbir kapitalist sırf meta üretmiş olmak için meta üretmez. Kapitalist, metayı satıp artı-değeri gerçekleştirmek için meta üretir; Macron’un gül hatırı için değil.

Üretimi Fransa’da da yapsa, Macron’un ya da Renault’un arabalarını kim alacak? İspanya’da işini kaybedip iki üç ay sonra açlıkla karşı karşıya kalmaları kaçınılmaz olan Nissan işçileri mi? İşten atılan binlerce Easy-Jet işçileri mi? Liste böyle uzayıp gider.

Kabuğuna da çekilse, üretimini “yerli ve milli” de yapsa kapitalizmin bu tsunamiden kurtuluşu yok. Elbette kendiliğinden yıkılmayacak. Ama onu yıkacak güçler çoktan harekete geçtiler bile. Fabrikalarının kapanacağını öğrenen Barselona işçilerinin eylemleri bir örnektir.

Peki ya Amerika’da polis merkezini ateşe veren yoksul emekçilerin eylemi, bütün bu tablodan ayrı mı?

Bunlar aynı maddi temelin harekete geçirdiği güçlerin eylemleridir. Bir yanda sefalet birikiminin, öbür yanda çok az elde servet birikiminin kaçınılmaz sonuçlarıdır.

Mülksüzleştirenler, mülksüzleştirilecekler; insanlık bunun için ayağa kalkmış durumda.

Yerin yedi kat dibine de çekilseler bu sondan kurtulamayacaklar.