CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, kimsenin kendisinden beklenmediği şekilde kamulaştırma konusunda yaptığı çıkış ilginç tartışma ve sonuçlara yol açacak gibi duruyor.

RTE'nin “bay Kemal” diye her fırsatta hafiften alay ettiği bu adam, işçi ve emekçilere, ezilen, sömürülen yoksul halklara "Beşli Çete“ diye tabir ettiği, dinci faşist iktidarın en yakın çeperinde duran sermaye sahiplerinin tüm mal varlılıklarını, servetlerini kamulaştırma vaadinde bulundu.

Meclis'teki bütçe görüşmelerinde şöyle demişti Kılıçdaroğlu:

“Göreceksiniz; Allah’ın izniyle iktidar olacağız ve beşli çetenin bizim torunlarımızı dahi sömürecek olan bütün bu yatırımlarını kamulaştıracağız ve alacağız.”

Dinci faşist iktidarın payandası, “Yenikapı ruhu”nun şaşmaz unsuru; RTE'nin Cumhurbaşkanlığı dahil her şeyini borçlu olduğu bir partinin, CHP'nin başındaki adam bir devrimin, devrimle kurulacak devrimci bir hükümetin hakkıyla ve gerçek anlamda yapabileceği şeyi şimdi emekçi sınıflara, ezilen Kürt halkına kendisi vaat ediyor.

Yapar mı, yapmaz mı; yapabilir mi tartışmalarına girmeyeceğiz. Şu kadarını biliyoruz. Kapitalist temel üzerinde sermayenin devlet zoruyla el değiştirdiği; bir burjuvadan bir başka burjuvaya; bir tekel grubundan bir başka tekel grubuna ya da gruplarına geçtiği çok olmuştur.

Örnekler saymakla bitmez ama şu iki örneği hatırlamak yeterlidir. Birincisi, hala ara sıra gündeme gelen Uzanlar Grubu, ikincisi Karamehmetlerin Çukurova Grubu'dur. Dinci faşist iktidar bu iki tekel grubunun servetine devlet zoruyla çökerek sermayeyi bir elden bir başka ele geçirmişti. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu'nun iktidar olup olmayacağı ayrı bir konu, olursa da “beşli çetenin bütün yatırımlarını” kamulaştırıp kamulaştıramayacağını tartışmanın anlamı yok.

Ancak burada, Birleşik Devrim Güçleri dahil, bütün sol/devrimci hareketleri ilgilendiren son derece önemli bir nokta var. Aldatmak, kandırmak, düzen sınırları içinde tutmak için de olsa, CHP Genel Başkanı, devrimin toplumsal güçlerine kimi sermaye gruplarının servetlerini kamulaştırma sözü vermiştir. Demek oluyor ki, kapitalistlerin servetinin kamulaştırılması emekçi sınıfların, ezilen halkların, yoksul kitlelerin derin bir özlemi ve isteğidir. Kılıçdaroğlu'nun, kitleleri aldatmak için de olsa böyle bir vaatte bulunmasının başka anlamı yok.

Kabul etmek gerekir ki, burjuva parti ve politik güçler, emekçilerin, sömürülenlerin, yoksulların nabzını tutmada kendisine devrimciyim, sosyalistim diyen bizim oportünist ve sosyal reformistlerden çok daha başarılılar. Ecevit, 1970'li yıllarda burjuvazi adına bunun çok güzel bir örneğini verdi. “Toprak İşleyenin, Su Kullananın” ve “Halk İktidarı Kuracağız” sloganlarıyla dağa taşa adını yazdırmayı başarmıştı.

Tekellerin, bankaların, fabrikaların, büyük toprakların kamulaştırılması işçi sınıfının, emekçilerin, yoksul kitlelerin, küçük, yarı proleter ve yoksul köylünün öteden beri özlemidir. Burjuvazi bunu anlıyor, görüyor ve kendi düzenine tehlike yaratmaması koşuluyla burjuva politikacıların ara sıra böyle şeyleri yarım ağızla dile getirmelerine izin veriyor.

Şüphesiz, ne Kılıçdaroğlu, ne de bir başka burjuva politik güç ya da parti böyle bir kamulaştırmayı ne yapar, ne de yapmaya kalkışır. Bu devrimin işidir. Bu, bir devrim sonucu kurulacak bir Geçici Devrim Hükümeti'nin işidir. Ancak böyle bir hükümet, silahlanmış emekçi sınıfların gücüne dayanan böyle bir hükümet, tekellerin tüm varlıklarına, bankalara, büyük toprak mülkiyetine, emperyalist mali sermaye varlıklarına vb. vb. el koyabilir.

Yine de Kılıçdaroğlu'nun bu konuyu açmasının, kendisinin de hiç aklına gelmeyecek güzel yanları oldu. Böylece geniş kitleler, sermaye gruplarının servetlerine el konulabileceğini ve konulması gerektiği; kapitalistlerin elinde birikmiş büyük servetlerin aslında havadan “kazanılmış” servetler olduklarını ve bu servetin gerçekte işçi sınıfından emekçilerden, yoksullardan çalınmış bir servet olduğunu görmüş oldular.

Bu tarihsel olarak da böyledir. Marx'ın ortaya koyduğu gibi,

“Kişileşmiş sermaye olma dışında kapitalistin tarihsel bir değeri olmadığı gibi, bu tarihsel varolma hakkına da sahip değildir, yani şakacı Lichnowsky'nin deyimiyle, ‘hiç bir tarihe sahip değildir’. Onun kendi geçici varlığı için duyulan zorunluluk, yalnızca, kapitalist üretim tarzı için duyulan geçici zorunluluk ölçüsündedir.”

Bu zorunluluk bitmiştir. Ama biz konumuza dönelim ve devam edelim.

Görülüyor, işçi sınıfının, emekçilerin, yoksul kitlelerin, Kürt halkının harekete geçirmek, gücünü arkasına almak ve birliğini sağlamak isteyen kişi ya da hareket, kendilerinden çalınmış tüm zenginliklere -sadece “beşli çetenin” değil, tüm kapitalistlerin servetine el koyacağını ve devrimci iktidar yoluyla bu büyük zenginliği tekrar kendilerine iade edeceğini ilan etmelidir.

“En geniş kitleleri” faşizme karşı birleştirip harekete geçirmenin; faşizme karşı “en geniş birliği” sağlamanın yolu budur; liberal ahmaklara, uzlaşmacılara çağrı yapmak değil.

Birleşik Devrim Güçleri'nin yapması gereken şey, bankaları, tekelleri, büyük toprakları, emperyalistlerinkiler dahil tüm mali sermaye gruplarına el koyacağını; tüm bunları yapacak Geçici Devrim Hükümeti hedefini bayrağına yazarak savaşın içinde yer almaktır.