Kılıçdaroğlu, dinci faşist iktidara her kritik anda “hayat öpücüğü” veren; bu iktidarı, deyim uygunsa her seferinde ipten alan bu adam yine aynı rolü oynamak üzere kolları sıvamış.

Dinci faşist iktidarın başı, RTE, kendisi için en uygun gördüğü seçim tarihini açıklayınca, Kılıçdaroğlu, anında, sorgusuz sualsiz “seçime gidiyoruz” diye fetvasını verdi.

Sandıklar gelecek. 14 Mayıs'ta seçim olacak. Sandığa gideceğiz.”

Üslubu kesin ve kararlı. RTE'yi “Ekmeleddin vakası”yla Cumhurbaşkanı seçtirdiği 2014 seçimlerinde kullandığı üslup gibi. O zaman da, hatırlayalım, seçimleri boykotu tartışan, sandığa gitmemeye eğilimli kitleye, önündeki masayı yumruklayarak, “Adam gibi tıpış tıpış sandığa gideceksiniz, demokrasinin gereğini yapacaksınız.” demişti.

İnsanların “adam gibi tıpış tıpış sandığa git”mesine Kılıçdaroğlu'nun değil RTE'nin ihtiyacı vardı. Çünkü çok geniş bir kesim sandık başına gitmeyerek seçimleri“boykot” etme eğilimindeydi; oysa RTE'nin seçimine gölge düşmemesi için en azından “makul” bir katılım gerekiyordu.

RTE'yi seçtirme tezgahı hazırdı. RTE'nin karşısına, dinci faşistlere tepki duyan kitlelerin asla tercih etmeyeceği “Ekmeleddin” konmuştu. Geriye, “makul” bir katılım sağlamak kalıyordu. Kılıçdaroğlu, “tıpış tıpış” küstahlığıyla bu görevi üstlenmişti.

2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP'nin “adayı” ile birlikte tezgahladıkları “adam kazandı”ya değinmeye gerek yok. Ya da, sürecin en başında, 2003'te CHP'nin RTE'ye başbakanlık yolunu nasıl açtığına..

İşte bu adam ve partisi, şimdi RTE'nin seçtirilebileceği yeni bir tezgah için düğmeye basmış görünüyor. RTE'nin ağzından 14 Mayıs tarihini duyar duymaz, talimatı almış emir erini aratmayacak biçimde, anında harekete geçti.

Görevini yerine getirmek için gösterdiği tez canlılık bu sefer onu yanılttı. Çünkü, anlaşıldı ki, RTE 14 Mayıs'ı kesin seçim tarihi olarak değil, gericiliğin sembolik tarihi olması anlamında zikretmişti. Dinci faşist yönetimin kadroları şu sıralar kendileri için en uygun seçim gününü tespit etmeye çalışıyorlar.

Bu arada, çiçeği burnunda sosyal reformistimiz TİP Genel Başkanı Erkan Baş, durumun farkında olmadığını ortaya koyan açıklamalar yapıyordu. Bütün burjuva partiler, RTE'nin adaylığını tartışma konusu yapmak bir yana, lafını bile ağızlarına almaz ve seçim tarihi üzerine balıklama atlarlarken TİP Genel Başkanı Anayasa'ya göre RTE'nin neden aday olamayacağını anlatıyor ve “tüm muhalefet güçlerine” RTE'nin adaylığını engelleme çağrısı yapıyordu.

Haberi yok, müttefiki HDP bile RTE'nin adaylık sorunu hakkında tek söz etmeden seçimlerin 14 Mayıs'ta yapılmasına onay veriyordu. HDP'nin görüşlerini dile getirdiği bilinen Demirtaş, vakit geçirmeden şöyle diyordu:

Aslında mayıs ayı, Erdoğan’ın gidişi için son derece uygun bir ay. Anlaşılan bu mayıs, tarihe geçecek güzel bir mayıs olacak”

Tarihe geçip geçmeyeceğini “bilmiyoruz”, ama RTE'nin adaylık sorunundan tek söz etmeden, seçimlere mayıs ayında gidilmesine itiraz olmadığını görebiliyoruz.

TİP Genel Başkanı, kendini yasalara, anayasaya, parlamentonun “kutsallığı”na o kadar kaptırmış ki, RTE aday olamaz diye bağırırken bu aynı RTE'nin aynı yasalara, aynı Anayasaya göre cumhurbaşkanı olma koşullarına sahip olmadığını; buna rağmen RTE'nin 2014'ten beri dinci faşist yönetimin başında cumhurbaşkanı olarak bulunduğunu aklına bile getiremiyor. Şu ancak komedi konusu olabilecek sözleri ciddi ciddi söyleyebiliyor:

Anayasasının emrettiği gibi Erdoğan üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olamaz. Olmasının bir tane yolu var. Gerçekten bu meseleyi son derece önemli görüyoruz. Partimizin gerek bilim kurulundan hukukçu arkadaşlar gerekse hukuk bürosu meseleye ilişkin çok ayrıntılı çalışmalar yaptık.”

Çok çalıştıklarından, Anayasa kitapçığını didik dikik ettiklerinden, hatta ayrıntılı raporlar hazırladıklarından şüphe etmemiz için hiç bir neden yok. Parlamenter ahmaklığın, burjuva yasalara, anayasaya ağzına kadar güvenle dolu olmanın getirdiği bir sonuç. Sosyalizm adına hareket edip, sınıf mücadelesini devrimci komünist perspektiften değil, burjuva liberal perspektiften ele almanın, ya da hiç aklına bile getirmemenin kişiyi, bir partiyi getireceği nokta işte bu gülünç durumdur. RTE de, TİP Genel Başkanı'nın kendini paralarcasına “RTE aday olamaz” açıklamasını okurken -okursa tabii- kıs kıs güldüğünden emin olabiliriz. Adam üniversite diploması olmadan, İmam Hatip okulu diplomasıyla -ki bunun da tartışmalı olduğu biliniyor- iki dönemdir devletin tepesine konmuş, bizim TİP Genel Başkanı şimdi kalkmış Anayasa maddelerini sıralayarak, “RTE yeniden aday olamaz” diyor.

Üstelik RTE'nin adaylığını engellemek için kimden medet umuyor? Burjuva muhalefetten. Yani düzenin koruyucularından düzeni karmaşaya sokacak adım atmalarını istiyor. Şu faşist Meral Akşener, ya da Ahmet Davutoğlu, vs.vs. “o kadar da değil” diye içlerinden geçirmişlerdir. TİP Genel Başkanı, sosyal reformist siyasetin bu acemisi, RTE'yi, burjuvazinin çıkarları gerektirdiği için, devletin tepesine taşıyanın CHP ve başındaki adamlar olduğunu aklına bile getirmiyor. Şöyle çağrı yapıyor:

“Şu anda bu memleketin önünde daha gerçek bir sorun var. Erdoğan aday olamaz. Hep beraber konuşmamız gereken, tavır göstermemiz gereken konu bu. Muhalefeti kendi içinde çeşitli tartışmalara boğup arada bütün hukuksuzlukları yaparak seçime gitmek isteyen bu iktidara karşı en azından bu başlıkta tüm yurttaşlarımızın, tüm muhalefetin yan yana ve kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini ifade ediyoruz.”

Parlamenter ahmaklık işte böyle bir şey. Parlamentoyu, Anayasayı, yasaları her şey, sınıf savaşını hiçbir şey sanan sosyal reformist düşüncenin kişiyi getireceği gülünç nokta işte bu.

Ustasından da ders almıyor. Bak ustan nasıl yapıyor bu işi? Lafı eviriyor, çeviriyor, “bakacağız” diyor; “burjuvazinin bir kesimini yönetime taşımak istiyoruz” demiyor ama “Erdoğan'ın kaybetmesinin yolunu bulacağız” diyor; “bulacağız” dediği yolu bir sır gibi saklıyor aynı şekilde Erdoğan'a kaybettirince kimin yönetime geleceğinden hiç mi hiç söz etmiyor; bunun yerine Cumhurbaşkanlığı seçimi biraz karışık” diyor; “Erdoğan'ın karşısındaki adaya oy vermek o aday ve arkasındaki güce destek vermek anlamına gelmez” diyor, çünkü diye ekliyor “destek çok güçlü bir sözcük” vb vb. Sen ve arkadaşların ise ne yapıyorsunuz? İki de bir gerici-faşist burjuva ittifaka, “uygun bir aday getirin destekleyelim” deyip duruyorsunuz; “destek” sözcüğünü dilinizden düşürmüyorsunuz; çok açık veriyorsunuz. Bak ustan ne diyor, “destek çok güçlü bir sözcük”! Siz de öyle yapın.. RTE'nin karşısına çıkarılacak gerici-faşist ittifakın adayına oy veririz ama bu ona ve “Millet İttifakı”na “destek anlamına gelmez” diye ekleyin. Açıklaması da kolay, çünkü “destek” çok güçlü bir sözcük” diye eklersiniz, olur biter!

Kaç kez uyardık, “ustana bak” diye!