Devrim kararlaştırılamaz. Tarihsel gelişmenin sonucu olarak gündeme gelir. Devrimci durum, devrimin gündeme geldiğini gösterir. Ekonomik-politik krizin sonucu oldukça artan yığın faaliyeti, politik üst yapının toplumsal sorunları çözemez hale geldiğinin dolayısıyla yıkılmasının gündemleştiğinin anlatımıdır.

Devrimin güncelleşmesi, devrimci durumun olması, devrim durumunun varlığı; devrimin gerçekleşmesi için yeterli değildir. Devrimin öznel koşulunun, yani halkın, zorlanmadığı taktirde devrilmeyecek olan iktidarı yıkacak (ya da sarsacak) güçte yığın eylemi yapma gücüne ulaşması gerekir. Genel halk ayaklanması koşullarının oluşması gerekir.

Güncelleşen devrim, halkı genel ayaklanma düzeyine taşır. Ve bu durum, er ya da geç doğal sonucunu yaratır: Halkı ayaklanmaya iter. Devrimci durumun halkı genel ayaklanma düzeyine ve buradan da ayaklanmaya ne kadar zamanda taşıyacağını ise kimse bilemez. Bunu, yığınların devrimci duygusunun gelişimi ve devrimci eyleme geçiş sırasında edinilen deneyimler belirler.

Devrimci bir parti, yürüttüğü faaliyetle, yığınlardaki devrimci duygunun gelişimini ve deneyim birikimini hızlandırabilir sadece. Bu onun görevidir. Ve onu, reformist partilerden ayıran turnusollardan biri de budur.

Toplumsal gelişmenin bir devrime doğru gittiği koşullarda, devrim partisi, yeterli hazırlığını yapmış ve kitleler üzerinde etkide bulunabilecek duruma gelmişse, ayaklanmayı da kararlaştırabilecek duruma gelmiş demektir. Kitlelerle bağı olan, kitleler içinde erimeyi başarabilmiş devrimci parti, genel ayaklanma yapabilecek güce ulaşan halkın, bu gücü kullanmaya ne kadar yakın olduğunu da görür ve başarı için en doğru zamanı “dün erkendi yarın geç” diyecek kadar tespit edebilir. Dolayısıyla genel silahlı halk ayaklanmasını da kararlaştırabilir. Ayaklanmanın dolayısıyla devrimin zafere ulaşma olasılığı en fazla bu durumdadır.

Bu yüzden bir devrim partisinin hayatı, gerçek zaferi elde edebilmek, zafer olasılığını en yüksek noktaya çıkarabilmek için, tarihin bu dönüm noktasına hazırlanmakla geçer. Tüm faaliyetleri bu amaç içindir.

Devrimci bir parti, devrim için yeterli hazırlığı yapamadığı durumlarda, yığınların bir ayaklanmaya doğru gittiğini görse de, ayaklanma çağrısından uzak durur. Ve hızla hazırlıklarını tamamlamaya çalışır.

Lakin bir parti bu duruma gelemedi diye, yığınlar, öncüsünün hazırlıklarını tamamlamasını beklemez. Onlar kendi yollarından yürümeye devam ederek ayaklanma noktasına varırlar. Ayaklanma kendiliğindenliğin hakimiyetiyle başlar ve bu gerçek zaferin elde edilme olasılığını düşürür.

Ve deneyimler göstermiştir ki, bir devrim, liderlerin ve partilerin kurguladığı yolu sıklıkla hatta genel olarak takip etmez. Diyalektik bize, soyut gerçek olmadığını, gerçeğin her zaman somut olduğunu anlatır.

Bunu bildiği için Lenin, 1901’de yani devrimden dört yıl önce, “Son olarak, olası bir yanlış anlamayı önlemek için bir kaç söz: Tüm zaman boyunca hep sadece sistematik ve planlı bir hazırlıktan söz ettik, fakat bununla kesinlikle, otokrasinin ancak ve yalnız kurala uygun bir kuşatmayla ya da örgütlü bir taarruzla yıkılabileceğini söylemek istemiyoruz. Böyle bir anlayış saçma bir doktrincilik olurdu. Tam tersine: otokrasinin, onu her yandan tehdit eden herhangi bir kendiliğinden patlamanın ya da önceden görülmeyen politik komplikasyonların baskısı altında düşmesi tamamen olanaklı ve tarihsel olarak kesinlikle daha büyük olasılıktır. Fakat hiçbir politik parti, eğer maceracılığa düşmek istemiyorsa, faaliyetini bu tür patlamalar ve komplikasyonlar beklentisi üzerine kuramaz. Kendi yolumuzda yürümek, yolumuzdan şaşmadan sistemli çalışmamızı inşa etmek zorundayız ve beklenmedik olaylara ne kadar az güvenirsek, hiçbir ‘tarihsel dönüm noktası’nın bizi gafil avlamaması o kadar büyük ihtimaldir” diyerek, meselenin iki yönüne ve iki yön arasındaki ilişkiye işaret eder.

Bir devrim partisi, tarihsel dönüm noktasına elbette ki sistemli ve planlı şekilde hazırlanacaktır. Ama söz konusu olan bir toplumsal olaysa, evdeki hesabın çarşıya uymaması durumlarıyla sıklıkla karşılaşmak da kaçınılmazdır. Çözüm, tarihsel dönüm noktası geldiğinde hazır olmak (ve hatta bir an evvel gelmesi) için çalışmaktır. Ve böylece, o dönüm noktası geldiğinde ayaklanma çağrısı yapacak düzeyde yeterli hazırlığa ulaşmış ya da en azından kendiliğinden patlayan ayaklanmaya mümkün olduğunca en hazırlıklı şekilde ulaşılmış olunur. Ancak bu sayede, tarihsel dönüm noktasının bizi gafil avlama olasılığı küçültülmüş; “gafil” avlanılsa dahi, olabilecek en hazırlıklı durumda olunur.

Lenin ve Bolşevikler, 1901’de gafil avlanmamaktan bahsettikleri ve bir yıl sonra da “Ne Yapmalı”da da açıkça bir ayaklanmanın yaklaştığını ve hazırlanmak gerektiğini söyledikleri halde, 1905’in Ocak ayı geldiğinde, kitleleri yönlendirebilmekten ve ayaklanmayı başarıyla yönetebilmekten çok ama çok uzak olmaktan kendilerini kurtaramamışlardır.

Öyle ki, sadece komünist parti değil, tüm devrimci partiler, “bir avuç insandan oluşuyordu -bir ‘tarikat’ diye hakaret ediyorlardı bize o zamanki reformistler, tıpkı bugünküler gibi. Birkaç yüz devrimci teşkilatçı, bir kaç bin yerel örgüt üyesi... Ocak 1905’ten önce başta devrimci komünistler olmak üzere Rusya’nın devrimci partilerinin durumu buydu” diye anlatır o günkü durumlarını bize Lenin.

Devrimin güncelleşmesi, devrim durumunun oluşması ne Lenin’i ne de diğer partileri beklemiştir. Ya da tersten söylersek, Lenin 5 yıl öncesinden hızla bir devrimin, ayaklanmanın yaklaştığını görmesine rağmen, komünist partinin devrim için hazır hale gelmesini sağlayamamıştır. Tarihi insanlar kendileri yapar, doğru. Ama keyiflerine göre değil, kendileri dışında oluşmuş ve kendilerini tam ortasında buldıkları koşullarda yaparlar. Lenin dahil herkes, bu gerçekliğin hükmü altındadır.

Evet, olguya neresinden bakılırsa bakılsın, 1905 Rusyası’nda, günümüz Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da olduğu gibi, devrimci durumun doğuşu ve bunun doğal sonucu olarak devrimin öznel koşulunun oluşması ve hatta genel halk ayaklanmasına doğru gidişi, komünist partinin hazırlıklı olmasını beklememiştir. Somut gerçeklik budur.

1905 Devrimi otokrasiyi sarsıp ama yıkamamasının bedelini ağır öder, otokrasinin yoğun baskısı altında devrimci durumun sonlanması ve korkunç bir gericilik dönemi başlar. Ama bizde Gezi ve 6-8 Ekim’in sonucu böyle olmamıştır. Çünkü, bu topraklarda devrimci kitleler uzun bir iç savaş içinde şekillenmiş ve bu süreçte olgunlaşıp, çelikleşerek genel halk ayaklanması yapacak düzeye ulaşmıştır. Bu noktaya ulaşan devrim, 1905 Rusyası’ndan ve günümüz bir çok devriminden daha güçlüdür. Bu gücü nedeniyledir ki, karşı-devrimin kendini ezmesine olanak tanımamaktadır.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da devrim ve devrimci kitleler, devrimci partiye, devrimi gerçek zafere ulaştırması için döne döne fırsat vermektedir. Mesele şimdi, devrim partisi olan komünist partinin, kendini devrimi gerçek zafere ulaştıracak güce getirmesindedir. Lenin’in 1905 Temmuzu’nda söylediklerini yeniden hatırlayalım:

“Devrimin bize ve halk kitlelerine öğreteceğine hiç kuşku yoktur. Fakat militan politik parti için şimdi sorun, bizim devrime herhangi bir şey öğretecek durumda olup olmayacağımız, komünist öğretimizin doğruluğunu ve biricik tutarlı devrimci sınıfla, proletarya ile bağımsız, devrime proletaryanın damgasını vurmak, devrimi sadece sözde değil gerçekten tayin edici zafere kadar götürmek, demokratik burjuvazinin (küçük burjuvazinin-bn) istikrarsızlığını, yarım gönüllülüğünü ve ihanetini paralize etmek için kullanacak durumda olup olmayacağımız sorunudur.”

İ.Cevat Çetiner