Kötü olan “alttakilerin” yaşam koşulları salgın hastalığın etkisiyle iyice kötüleşti. Bunun kaçınılmaz sonucu, emekçi halk kitlelerinin kapitalist topluma karşı hoşnutsuzluğun tepe noktasına varması ve devrimci öfkesinin uç noktaya ulaşmasıdır. Diğer etkenlerin yanında, kitlelerin daha da kötüleşen toplumsal koşulların devrimle bağı olduğu görülmelidir.

Hoşnutsuzluk ve öfke duyanlar emekçi kitlelerle sınırlı değildir, köylülük ve kentlerde küçük burjuvaziye doğru genişlemiştir. Pandeminin de etkisiyle, kapitalizmin büyük ve derin ekonomik krizinin toplumun geniş kesimlerinin yaşam koşullarını daha kötü bir noktaya taşıdı. Bu demektir ki, tekelci kapitalizme karşı başkaldırının toplumsal tabanı genişlemiştir.

Halk yığınları sadece hoşnutsuzluk göstermiyor. Aynı zamanda kapitalist toplumsal sisteme karşı eylem içinde. Bu durumu belirtmemek gerçeğin üstünü örtmektir. Nüfusun büyük bir kesiminin koşullarının kabullenemez duruma gelmesi ve bunun yarattığı duygu patlaması, başkaldırıyı daha da keskinleştirdi. Kapitalizme kin ve öfke duyulmadan, devrim gerçekleşmez.

Kapitalistlerle işçiler arasında ekonomik alanda yaşanan çıkar çatışması gün gün büyüyor. Sınıfsal uçurum düne göre çok büyümüş durumda. Sınıflar arasında ekonomik temeldeki çatışma, yansımasını şiddetli biçimde, ideolojik, sanatsal ve politik alanda gösteriyor. Ezilen ve sömürülen kitleler, içinde tutuldukları toplumsal koşullarla karşı tepkisini, çeşitli biçim ve yöntemlere dayanan eylemlerle ortaya koyuyor. Egemen sınıf, ayaklanmalara kadar varan eylemleri güç kullanarak bastırmak amacında. Daha büyük güç kullanarak, kapitalizme karşı gelişen genel devrimci başkaldırıyı bastıramıyor. Bu konuda, o, sonuç alacak kadar güçlü, halklarsa güçsüz değil. Çatışma karşıt güçler arasında geçiyor.

Türkiye’de, Kürdistan’da, bölgede ve dünyada kapitalizm tarafından ezilen güçlere karşı baskılar, saldırılar, tutuklamalar yeni bir boyut aldı. Kapitalist şiddet tepe noktaya vardırılıyor. Bu, sınıf savaşının yoğunlaştırılmasıdır. Daha doğrusu, düşman güçlerin her yerde açık bir savaşa tutuşmasıdır, yoğun kapışmanın derinleşmesidir.

Kapitalizme karşı toplumsal hoşnutsuzluğun ve toplumsal öfkenin patlaması, bu sistemi yıkmaz fakat onu yıkmanın koşullarını oluşturur. Burjuva egemenliğini devirmek için, devrimci araç ve yöntemlere başvurulmalı. Sömürücü sınıfa karşı hiçbir zorlama olmadan, toplumun ezici çoğunluğu için en ufak bir kazanım elde edilemez. Sömürü, hoşnutsuzluk, öfke, tek sözle işçilerin kapitalistlere karşı sınıf isyanı, egemen sınıfı ve onun siyasal güçlerini, burjuva devlet egemenlik sistemini yıkmaya yöneliyor. Burjuva egemenlik altında emekçilerin kazanımları her zaman tehdit altındadır. Ve her an ortadan kaldırılabilir. Kazanımları korumanın tek gerçek yolu, halkın iktidara gelmesidir. Emekçi halkın hakları, emeğin devrimci iktidarında sağlanır ve güvence altına alınır. Buraya, ancak emekçilerin kitlesel devrimci şiddetiyle varılır. O halde günün görevi, daha çok devrimci eylem ve eylemlerin üst biçimlerine dönüştürülmesi biçiminde olmalıdır.

Dünya genelinde sınıf mücadelesi, sınıf eylemlerinin yüksek biçimi olan iç savaşa dönüştü. Küresel iç savaş, dünyada tartışmasız bir olgudur. İç savaşın yaşandığı her yerde, burjuva hükümetleri iç savaş örgütleridir. Kapitalist sınıf, savaşı kazanmak için bütün güçleriyle hareket ediyor. Sadece siyasi iktidarı değil, kendi muhalefet güçlerini de etkin olarak kullanıyor. Burjuva egemenliği yalnızca iktidara değil, bütün burjuva güçlere dayanıyor. İşçi sınıfı bu gerçekten hareket ederek, mücadelesi açısından net sonuçlar çıkarıyor: Toplumsal kurtuluş kavgası, kapitalist sınıfın bütünlüğünü devirmeyi hedeflemelidir. Emekçiler, burjuvazinin bir oyuncağı, yumuşak başlı bir aracı olmak istemiyorsa, burjuva sınıf iktidarının kendisini hedeflemeli ve emekçilerin iktidara gelmesi için mücadele etmelidir. İşçi sınıfının önderliğinde işçi sınıfıyla diğer emekçilerin ortak hareketini sağlamalıdır. Reformist ve oportünist gruplar emekçi kitlelerin devrim mücadelesini zayıf düşürmek için, “demokrasi mücadelesi” adı altında, halk yığınlarını burjuva muhalefet güçlerinin destekçisi durumuna düşürmek istiyorlar. Bunun amacı iç savaşı, sermayenin lehine sonuçlandırmaktır. İşçi sınıfı, emekçi kitleler, bu burjuva tuzağa düşmeden devrim yolunda ilerlemeye devam etmelidir.

Burjuvaziyle sınıf uzlaşması yanlılarının, bu yöndeki bütün çabalarını başarısızlığa uğratan, sınıf mücadelesinin ilerlemesidir. Sınıf mücadelesi, pratikte kendi katı yasalarına göre gelişiyor. Yine sınıf mücadelesi pratikte, gereksinim gerektirdiği araçlara dayanır. Sınıf eylemcilerinin pratikte kullandığı araçlar, zor araçlarıdır. Sınıf mücadelesinin hedefi dünyayı değiştirmektir. Dünya ancak zor araçlarının yardımıyla değişir. Bu, devrimci kitlelerle, tüm edilgenlik yanlıları arasında temel ayrımdır. Onlar da dünyayı değiştirmekten söz ederler, fakat zor araçlarının hiç yardımı olmaksızın. Bu araçlara başvurmanın yeni bir örneği, Amerika’daki siyahların ayaklanmasıdır. Onlar bunu pratikte ve yaşayarak gördüler. Başvurdukları devrimci araçlar, yol ve yöntemler, eylemlerinin daha etkin duruma getirdi. İç savaş, küresel iç savaş sınıf savaşının zor araçlarının kullanılarak şiddetlenmesidir.

Sınıf savaşında bilincin, politik programın ve pratiğin, zor araçlarına başvurmanın yeri ve rolü ile aralarındaki ilişki doğru anlaşılmalıdır. Devrimci bilinç, devrimci bir program olmadan pratik, zor araçları hedefine ulaşamaz. Devrimci amaçtan yoksun pratik ve zor araçları zamanla yozlaşır. Fakat, pratik eylem olmadan, zor araçlarının yardımı olmadan, işçi sınıfının politik programı hayat bulmaz. Soyut formülasyonların ötesine geçmez. Devrimi başarmak için teorik, politik ve pratik mücadele bütünlüğüne dayanmalıyız.

Köleci toplumdan bu yana, her egemen güç, egemenliğine karşı halktan, ezilen yığınlardan gelen her hareket karşısında, katı saldırgan ve yok edici tavır almıştır. Buna karşın, ezilen sınıflar, egemen güce karşı en saldırıcı hücumcu, ayaklanmalara ve şiddetli devrimlere başvurmuştur. Modern kapitalist sınıf ve siyasi iktidar, kendi egemenliğini tehdit eden ezilen ve sömürülenlerden yükselen her eylem, fikir, söz vb karşısında hareket tarzı bellidir: Acımasızca saldırmak, bastırmak ve ezmek. Tam da bu hareket ve yönetim tarzı, burjuvazinin egemen olamadığını, yönetemediğini ve zayıf durumda olduğunu gösteriyor. Tam da bu nedenle, mücadele bütünlüğünü sağlayabilen devrimci kitleler, sömürücü gücü devirebilirler.

Burjuvazi devrimci durumun derinleştiği, sistemin krizinin boyutlandığı, kapitalizmin sıçramalı çöküşünün iyice şiddetlendiği bir süreçte gerici şiddetini, saldırılarını, terörünü daha da yoğunlaştırdı. İşte bu nedenlerle, emekçiler, eylemlerini en ileri noktaya kadar götürüp, iktidarı alabilirler. İşçi sınıfının, devrimci halk güçlerinin bu süreçte politik eylem çizgisi burjuva saldırılarına göğüs germek biçiminde salt savunmacı bir anlayışa dayanamaz. İyi bir savunmayla, düşmanın hücumlarını başarısızlığa düşürebilirsiniz, fakat yalnızca savunmayla zafer kazanamazsınız. Zafer için stratejik saldırı, hücum gerekiyor. Emekçi kitleler, hücumcu bir anlayışla, devrimci halk ayaklanmasıyla düşmanını yenebilir ve devrimde zafer kazanabilir.

Burjuva güçler, kendi içinde bütünlüklü değil; çıkar çatışmaları ve başka nedenlerle birbirine düşmüş durumda. Bu duruma yıllar önce işaret ettik. Bugün egemen gücün kendi iç çatışması daha şiddetli olarak sürüyor. Düşman sınıfın birbirine girmesi, emekçi halk kitlelerinin ve devrimin yararınadır. Burjuva güçler bütünlüklü olarak davrandığında, onu devirmek çok daha zordur. Ama bölünmüş ve zayıf düşmüşse hedefe ulaşmak için bir koşul daha oluşmuş demektir. Reformist partileri dinleyecek olursak onlar, bize böylesi bir durumda doğru taktiğin, burjuva güçlerden en “uygun” olanın ardına takılmak olduğunu söyleyeceklerdir. Böyle bir taktik, emekçilerin hiçbir zaman kurtuluş yüzü görmemeleri anlamına gelir. İşçi sınıfı, ancak tüm burjuva güçler karşısında, bağımsız bir çizgi izlediğinde kendi politik programını tüm emekçilerle birlikte hayata geçirirlerse kurtulabilir, özgürlüğü kazanabilir.

Burjuvazinin çok istediği “toplumsal istikrarı” sağlayamaması yani hakim olamaması, kapitalizmi yıkmak için savaşan devrimci güçlerin lehinedir. Egemen sınıfın “istikrar” tesis etmesi, görece ve geçici olarak, duruma hakim olması demektir. Fakat, tekelci burjuvazinin gerçek anlamda hakimiyetinden söz edilemez. Ekonomik krizin sürekli olduğu, emek-sermaye çelişkisinin ve savaşımının çok keskinleştiği, sınıflar savaşımının devrimci biçime büründüğü uzun iç savaşın ve devrimci durumun yaşandığı, ezilen ulusun yıllardır savaştığı, halk kitlelerinin sermaye ve devlet güçleriyle çatıştığı bir yerde ve koşullarda tekelci sermayenin gerçek bir hakimiyetinden, politik ve toplumsal “istikrardan” hiç bahsedilemez. Ama biz, bu koşulların devrim koşulları olduğunu söyleyebiliriz.

Köklü bir toplumsal değişimin kendi durumunu, değiştirebileceğini kavrayan halk kitleleri, kendilerini hukukla oyalamıyorlar. Hukuku yapanlar, kendi egemenliğini güvenceye alacak şekilde, biçim veriyorlar. Hukuk, sermayenin iradesini yasallaştırır. O halde hukuk, onların çıkarına hizmet etmelidir. Hukukla, sermayenin siyasi iktidarın denetleneceğini sananlar, sadece kitleleri aldatmış olurlar. Çünkü egemen güç, kendisine zarar veren hiçbir hukuk kararına uymaz. İşçi sınıfının dünyayı dönüştürme mücadelesi hukuk mücadelesine indirgenemez ve saptırılamaz. Emekçiler amacını yalnızca sınıf savaşı yoluyla gerçekleştirebilirler. Bu iki dünyanın, iki sınıfın, iki gücün tarihsel savaşımıdır. Bu savaşın sonucunu, sınıf savaşımın gelişimi ve iki güçten birinin kesin üstünlük sağlaması belirler.

Kapitalizm, kendi yapısından kaynaklanan problemleri çözeyim derken, aslında daha büyük problemlere yol açıyor. Kapitalizmin problemleri ertelene ertelene, daha büyük ve daha fazla ertelenemez problemler haline geldiler. Dolayısıyla, kapitalist toplumsal sistem içinde kalarak, bu toplumsal yapının yarattığı problemler çözülemez. Kapitalizm, kendi yol açtığı problemleri çözme yeteneğinden yoksundur. Bunun için, eski toplumun ötesine, yeni bir toplum örgütüne, komünist topluma geçilmelidir. Kapitalizmin varlığı her bakımdan, insanlık için tam bir yıkımdır. Kapitalizmin çelişkileri tüm toplumsal felaketlerin ve yıkımın temelidir. Yıkım, doğanın yıkımını da kapsadığı için çok daha derin ve geniştir. Bu yıkım, ne kadar olumlu çaba harcanırsa harcansın, kapitalizm yapısı içinde çözülemez. Çünkü, kapitalizm doğayla ve emekle karşıtlık içindedir. Kapitalizmin çelişkileri, kapitalizm çerçevesinde çözülemez. Çözümün ön koşulu karşıtların birliğine dayanan burjuva toplum örgütünün yıkılmasıdır. Devrimin zorunluluğu her geçen gün daha çok insan tarafından kavranıyor.

Burjuvazi, kapitalizmin yerine sosyalizmi inşa etmeyi hedefleyen devrimci güçler tarafından tarih sahnesinden zorla uzaklaştırılmasını durdurabilir mi? Zamanını doldurmuş bir güç bunu başaracak durumda değil. Zayıflayan yönetimini güçlendirmek için gösterdiği çabalar sonuç vermez. Ekonomik krizin yarattığı yıkımın orta yerinde, güçlü bir yönetim kurulamaz. Sermayenin bu durumda burjuva muhalefeti iktidara getirmesi, kaçınılmaz sonuca gidişi durduramaz. Muhalefet de, iktidar gibi tekelci kapitalizme dayanıyor ve tekelci güçlerin burjuva sınıf örgütleridir. Muhalefet güçleri, iktidar olduklarında, özde, eski iktidardan farklı bir şey yapamazlar. Onların misyonu demagoji ve aldatmacalarla, bir takım yeni vaatler ve düzenlemeleri gündeme getirerek, halk kitlelerinin devrimci patlamalarını önlemek, boşa çıkarmaktır. Fakat, gerçek şu ki, her politik yapı, kendi sınıf karakterine uygun programı uygulamaya sokar. Bu, işin doğasına göre böyledir. İktidara gelenlerin politikasının ve uygulamalarının, işçi sınıfıyla, kapitalizmin ezdiği tüm emekçilerle karşıt olduğu anında kendini gösterir. Dolayısıyla, emekçilerle burjuva güçler arasındaki ilişki, sınıf savaşı yasalarına göre yürür.

Türkiye ve Kürdistan proletaryası, uzun bir devrimci kavga sürecinden geçerek gelmiştir. Tecrübelidir. Teorik, politik, pratik olarak birikimlidir. Dolayısıyla, uzlaşmacı siyasetlerin onları, burjuva partilerinin peşine takması yönündeki tüm gayretleri boşa çıkaracaktır.

Emekçi halk kitlelerinin hoşnutsuzluğu, sınıf öfkesi, tüm burjuva kurumlaradır, bu toplumsal sistemin kendisine karşıdır. Kitleler, zaferi, burjuva güçlerin bütünlüğüne karşı kazanacaktır.

C.DAĞLI