< İran’ın Misillemesi: Emperyalist Hegemonyanın Yıkımına Doğru

Gece yarısı itibariyle İran’ın, BM sözleşmesinin 51. maddesine dayanarak İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği misilleme eylemi sabah itibariyle şimdilik sona erdi.

İran'ın BM Büyükelçisi, bunu “Şam'daki saldırının ardından BM Şartı'nın 51. maddesi uyarınca (meşru müdafaa saldırısı) Siyonist rejime saldırdık. Mesele bitti ama İsrail rejimi bir hata daha yaparsa sonrasında İran'ın tepkisi çok daha sert olacaktır.” sözleriyle duyurdu.

Bu noktanın altını çizelim. İsrail, Şam’da İran diplomatik misyonuna, yani İran toprağına doğrudan saldırı yaptı. Saldırgan olan, İsrail. BM kurallarını, Viyana Sözleşmesini, uluslararası diplomatik ilişkileri düzenleyen ne varsa hepsini çiğneyen, İsrail’dir. Emperyalist medya sık sık, sanki durup dururken İsrail dün gece saldırıya uğramış gibi anlatıyor gelişmeleri. İran’ın yaptığı, İsrail saldırısına karşılık olarak, BM Sözleşmesi’ne dayanarak misilleme yapmaktır.

İşin diğer kutbunda, siyonist İsrail cephesinde de açıklamalar yapıldı kuşkusuz. Misilleme öncesinde gözdağı verme ağırlıklı açıklamalar geliyordu. Saldırının ilk anlarında işin rengi değişti. Ordu yetkilileri “bu çapta bir karşılık beklemiyorduk” sözleriyle şaşkınlıklarını ve bir ölçüde yaşadıkları kaygı ve korkuyu açığa vurdular.

İran, yüzlerce (kimi kaynaklara göre bini aşkın) kamikaze İHAları, seyir füzeleri ve balistik füzeler kullandı. Kabul etmek gerekir ki, askeri taktiği, düşmanını psikolojik olarak alabildiğine baskılayan ve yıpratan bir etki gösterdi. Dalgalar halinde belirli aralıklarla gönderilen kamikaze İHAlar, aralarda ateşlenen seyir füzeleri, balistik füzeler ve kimi açıklamalara göre 6-7 adet hipersonik füze, İsrail savunmasını aşmak için tasarlanmış başarılı bir taktikti. Aynı zamanda Lübnan’dan daha basit roketlerle gerçekleştirilen saldırılar, İsrail hava savunma sistemini “yordu” ve mühimmat eksiltti. Saldırının ilk saatlerinde Yemen de, füze ve dronlarla bu misilleme eylemine katıldı.

İsrail cephesi ise, ABD'nin doğrudan; İngiltere emperyalizminin dolaysız desteğine sahipti. Kıbrıs BAF Üssü’ndan kalkan İngiliz uçakları, Irak’ta bulunan o kötü ünlü “Koalisyon Güçleri’ne ait uçaklar, Ürdün’deki üsten kalkan ABD uçakları ve İsrail uçakları, İran’ın İHAlarını ve füzelerini durdurmaya çalıştılar. İddialar çeşit çeşit. Ama sonuçta, Golan Tepeleri’ndeki ve Necef Çölü’ndeki askeri üsler başta olmak üzere, bir dizi hedef, İran tarafından başarıyla vurulmuş oldu. Ne Demir Kubbe, ne o çok övdükleri F-35’ler, ne ABD ve İngiliz hava kuvvetleri...

Sonuç? İsrail'in “Dokunulmazlık miti” yerle bir oldu. İki açıdan böyle oldu. Birincisi, bu devasa askeri makinenin, hem de bölgeye yığılan korkunç ABD-İngiliz ve NATO gücüyle desteklendiği halde, askeri-teknik ve taktik açıdan pek ala dokunulabilir, darbelenebilir olduğu bir kez daha herkes tarafından görüldü. (İlki, 7 Ekim baskınıydı.) İkincisi, bölgede herkese dayılanan, saldıran, emperyalizmin tam desteğinde Filistin’de acımasız bir soykırım işleyen bu siyonist güruh, kimsenin kendisine saldırmaya cüret edemeyeceği efsanesine güveniyordu. Bir nevi cezasızlık, uluslararası literatürde İsrail için sık kullanılan bir deyimle “bağışıklık” perdesi ardında dilediğini yapıyordu. Dünkü misilleme, bunu yerle bir etti. Bu misillemenin askeri sonucu ne olursa olsun, bundan sonra olaylar nasıl gelişirse gelişsin, dün gece yaşananlar, tıpkı 7 Ekim’de yaşananlar gibi, yok sayılamaz. Bunlar gerçekleşti ve kendinden önceki süreci kökten değiştirdi.

Bu haliyle dünkü misilleme, sadece İsrail’e değil, onun kurucuları ve hamisi olarak İngiltere, ABD ve diğer emperyalistlere yönelik önemli bir darbe oldu. Hem de bölgede ABD’nin iki uçak gemisi filosu bulunuyorken!

Burada küçük bir parantez açarak, Ürdün’ün durumuna değinmek lazım. ABD’nin ve İsrail’in bölgedeki bu kukla yönetimi ve başındaki cüce (Kral Abdullah), kendi halkının eğilim ve isteklerine tam karşıt konumda büyük bir pervasızlıkla hareket etti. Saldırı başlamadan hemen önce hava sahasını tüm uçuşlara kapattığını ilan etti. Ardından ABD, İsrail ve İngiliz savaş uçaklarına bu saha açıldı. İran İHA ve füzelerini İsrail’e varmadan durdurmak için kullandılar Ürdün hava sahasını. Kimi füze parçalarının Ürdün sokaklarına düştüğünü gösteren resimler sosyal medyada yayıldı. Böylece Amman’ın cücesi, hem ülkesini İran silahlarının hedef tahtasına oturtmuş oldu, hem de pek muhtemeldir ki, kendi halkının öfkeli protestolarının fitilini ateşlemiş oldu. Yakında Amman sokaklarının bu cüce ve onun uşak yönetimine karşı gösterilere sahne olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.

Hiç kuşku yok ki, bu misillemenin doğrudan ve dolaylı sonuçları olacak. Her şeyden önce bölgede, emperyalistlerin ve onun karakolu olma göreviyle bölgeye saplanan hançer olarak siyonist İsrail’in aleyhine bir eğilimi güçlendirecek. Bölgede güçler dengesi halklardan yana daha fazla değişecek. İşbirlikçi rejimler üzerindeki baskı artacak.

İsrail içindeki dengelerde de ciddi değişiklikler ve kırılmalar göreceğiz. Siyonist rejim, en başta Netenyahu, daha Gazze öncesinde alabildiğine zor durumdaydı. Yaygın protestolarla boğuşmak zorunda kalıyordu. Dün geceden sonra İsrail sokaklarının daha da ısınması, protestolara sahne olması kuvvetle muhtemel. Bibi (Netenyahu) ve ekibinin tasfiyesi gündeme gelebilir.

Siyonist İsrail'in sonu nereye varacağı belli olmayan bir karşı saldırısı; bunun yaratacağı belirsizlik durumu, ABD emperyalizmi açısından da şimdilik arzulanır bir şey değil. Biden’ın Netenyahu’ya “İran’a saldırırsanız biz yokuz” dediği söylentileri, bunu gösteriyor. En azından şimdilik, söylentiler bu yönde.

Olayların nereye evrileceğini hep birlikte göreceğiz. Emperyalistler, İsrail’in Şam’daki diplomatik misyona saldırısına hiç ses etmezken dünkü saldırıyı, hem de “en yüksek derecede” kınadılar. İsrail, BM toplantısı talep etti. İran’ın misillemesini açıktan destekleyen, şimdilik görebildiğimiz kadarıyla (Taliban’ı saymazsak) Cezayir oldu. BM görüşmeleri olursa taraflar pozisyonlarını daha açık edeceklerdir.

Ama sonuç ne olursa olsun, şimdiden açığa çıkan olgular var. Bunlardan birincisi, siyonist İsrail'in telafi edilemez bir darbe yediği ve kendi topraklarında dahi bir iç savaşın eşiğine geldiği; ikincisi, emperyalist devletlerin askeri güç ve yeteneklerinin bir darbe yediği; bu güç ve yeteneklerin sınırlılığının görünür hale geldiği; üçüncüsü, Ortadoğu halkları ve devrimci güçlerinin bu sonuçlardan büyük bir moral güç aldığıdır.

Günlük gelişmeler nasıl biz zikzak çizerse çizsin, süreç emperyalist-kapitalist sistemin yıkımı yönünde ilerleyecek!