< < İdlib-Trablus Hattı

Uluslararası alandaki gelişmeler alabildiğine karmaşık bir hal aldı. Olaylar iç içe geçiyor, hatta çoğu yerde kördüğüm oluyor. Bir yerde müttefik olanlar bir başka yerde karşıt kutuplarda yer alıyor.

Türkiye gibi kimi cambazlar, bu karmaşık durumun yarattığı gözeneklerden yararlanarak birden fazla ipte oynamaya çalışıyor. Doğu Akdeniz’de artan gerilim, Ankara’nın Trablus ile yaptığı anlaşmalar sonrası doğrudan “Libya krizi” başlığına evrilerek gündemin baş maddelerinden biri halini aldı. “Libya krizi” Suriye (özellikle İdlib) çatışmalarının bir parçası haline geldi. Zincirleme yayılan gerilimler Moskova’yı diplomasinin merkezi haline getirdi.

Trablus ile Tobruk arasındaki kısa ömürlü ateşkesin ardından taraflar ve hamileri 13 Ocak’ta Moskova'da "siyasi çözüm" için masaya oturdu. Türkiye, Moskova'ya ricacı olduğu bu görüşmelere iki bakan ve "kara kutu" Fidan ile katıldı. İhvancı Serrac, çatışmanın tarafı olmasına rağmen hamisi Türkiye'nin yanında adeta konu mankeni modunda yer aldı masada. Cümle alem masadaki asıl tarafın Ankara olduğunun farkındaydı. Hafter tarafı ise "Putin'e duydukları saygıdan ötürü" gönülsüz katıldığını açıkça dile getirmekten çekinmiyordu. Trablus kapılarına dayanmış, merkezin 4 km uzağındaki bir askeri güç için Ankara'nın şartlarını kabul etmek elbette düşünülemezdi.

Daha görüşmeler başlamadan taslak metin sızdırıldı. Ağırlıkla Hafter tarafının lehine olan taslak1 Serrac (Erdoğan'ın deyimiyle "ekibimiz") tarafından imzalandı. Cebinde 7 maddelik bir liste2 bulunan Hafter anlaşmayı imzalamadan Moskova'dan ayrıldı.3 Kremlin “Hafter kabilelerle tartışmak üzere iki gün süre istedi” dedi. Hafter Libya'ya döner dönmez Meclis ateşkesin sona erdiğini açıkladı. “Putin'i kırmamak adına” Moskova'ya gidildiği tekrarlandı. Bu arada Interfax, Rus Dışişleri Bakan yardımcısının Çin, Türk ve Mısır büyükelçileri ile Libya konusunu görüştüğü haberini geçiyordu.

Bu karmaşa ve “karamsar tablo”4 içinde Merkel 19 Ocak'ta Libya Konferansı için 12 ülke devlet ve hükümet başkalarını Berlin’e davet etti. Dışişleri Bakanı MaasHafter, Moskova'daki ateşkes anlaşmasını imzalamasa da ateşkese uyma taahhüdünde bulundu” dedi. Lavrov’un açıklamasına bakılacak olursa Berlin Konferansı’nın anlaşma taslağının son hali çoktan hazırlandı bile!

Berlin’de bir kazaya uğramak istemediklerinden olsa gerek, Ankara-Trablus anlaşmasına en sert tepkiyi göstermiş olan Yunanistan bu konferansa davet edilmemişti. Merkel’e rahatsızlığını ileten Miçotakis, Hafter’i Berlin’den önce Atina’da ağırlayarak hamlesini yaptı. Hafter 16-17 Ocak’ta Atina’daydı ve onun ağzından basına yansıyan tek açıklama “Serrac hükümetinin imzaladığı memorandum türünden anlaşmaların meşruiyetinin bulunmadığı” oldu.

Tüm bu yoğunluk sadece birkaç günün gelişmeleri. Listeye daha Libya aşiretlerinin ve ihtiyarlar meclisinin “petrol sevkiyatını yasaklama” kararları5 ve ölüm tehditleri; Türk özel kuvvetlerinin Trablus’a indiği ve havalimanına bir hava savunma sistemi kurdukları; Mısır’ın tehditleri; Tunus’un meydan okuması; Türkiye’deki ihvancı zirve; Arap coğrafyasında yükselen Türkiye karşıtı protestolar... eklenmedi. Bölgenin ve dünyanın belli başlı tüm güçleri işin içinde. Yani özcesi, “Libya krizi” sözleriyle özetlenen şey özünde koca bir bölgenin kilit ve düğüm noktalarından biri.

“Büyük Ortadoğu” topyekün kapışma ve savaş alanı. Ankara Suriye’de de, Libya’da da doğrudan askeri varlığıyla sahada. Çatışmaların tarafı. Dinci çetelerin hamisi, eğiticisi, besleyicisi. Hem Suriye konusunda, hem Libya konusunda özellikle Avrupa’yı göçmenler üzerinden tehdit etmekten bir an olsun çekinmiyor. RTE bu meseleye dair yaptığı son konuşmada “çatışmalar devam ederse şiddet ve istikrarsızlığın Avrupa'ya yönelik düzensiz göçü besleyeceği de unutulmamalıdır. ... Türkiye'yle işbirliği yapmak en açık seçenektir” dedi.

Bu sürecin en ilgi çekici gelişmelerinden biri Türkiye’nin Trablus’a sevkettiği dinci-çeteler konusudur. Silah sevkıyatı bilinen bir olgu. Keza paralı asker olarak gönderilen cihatçılar konusu da... Bu haberler Rus medyasında sık sık dile getirildi. Lavrov, Türkiye’nin adını anmaksızın “Teröristlerin aktif olduğu kalan diğer noktalarda, öncelikle de İdlib’de militanlar giderek mevzilerini kaybediyor. Ancak ne yazık ki, Suriye ile Libya arasındaki bağlantıdan söz edecek olursak, militanlar umumiyetle oradaki suyu da bulandırmaya devam etmek için Libya’ya gidiyor” dedi. Ardından Şam, ayrıntılı olarak rakamlar verdi. Derken The Guardian Kilis üzerinden iki bin dinci-çetenin Libya'ya uçakla götürüldüğünü yazdı. Londra merkezli “muhalif gözlemevi” SOHR ise rakamın üç bin altı yüze ulaştığını duyurdu. Uçaklarla sevkedilen çetelerin görüntüleri sosyal medyaya düşmeye başladı.

Akla gelen soru şudur: Herkesçe bilinen bu “sırrın” böylesine afişe edilmesi, üstelik de Türkiye’ye yüklenmeden bunun yapılması neye yorulmalı?

Anlaşılan o ki, hava saldırılarını yoğunlaştırdığı İdlib’ten çıkarılan bu gruplar için Libya’nın bir nevi son durak olması içindi bu ilan. Ruslar, Ankara’yı köşeye sıkıştırmaktan ziyade dinci-çeteleri Libya’da sıkıştırmak için dillendirmekteydi bu durumu. Dört bine yakın dinci-çete götürüldü Libya’ya. İki bin dolar maaş (ve kimi iddialara göre TC vatandaşlığı kazanma hakkı) karşılığında Trablus’a taşındılar. Çok geçmeden insan kaçakçılarına bin dolar vererek kapağı Avrupa’ya atmanın derdine düşen dinci faşistlerin haberleri yayılmaya başladı.

Berlin’den bir anlaşma çıkar mı bilinmez şimdiden. Ama İdlib- Trablus hattının bu “paralı askerlerinin” Libya’da imhasının Rusya için arzulanan bir durum olduğuna kuşku yok. Berlin’de bir anlaşmaya varılamaması durumunda “İdlib’teki “cihatçı” problemi”nin Trablus’ta çözülmesi kimseyi şaşırtmasın.

Sinan Kaleli

18.01.2020

 

1      “Her iki tarafın da silahlı güçlerinin koşulsuz olarak kışlalarına geri dönmesi” türünden Trablus’un kapılarına dayanmış olan Hafter'in kabul edemeyeceği maddeler de içermekteydi

2      1- 45-90 gün içinde askeri kimliği bulunmayan veya askeri bir kurumdan mezun olmayan tüm silahlı gruplar tamamen dağıtılacak, 2- Tüm terörle mücadele operasyonlarında LUO yetkilendirilecek, 3- Tüm yabancı savaşçılar derhal sınır dışı edilecek, 4- Meclis ve başkanlık genel seçimleri yapılacak, 5- Tüm askeri tesisler silahlı kuvvetlere teslim edilecek, 6- Demokratik olarak seçilen parlamentonun yasama yetkisine saygı gösterilecek, 7- Ulusal egemenliğe saygı çerçevesinde görüşmeler Libyalılar arasında yapılacak.

3      Erdoğan, bu tutuma öyle sinirlendi ki, “Darbeci Hafter’e hak ettiği dersi vermekten de asla geri durmayacağız” dedi.

4      Çavuşoğlu Suriye ve Libya arasında doğrudan paralellik kurarak Hafter “Suriye rejimi gibi siyasi süreci istemiyor, askeri çözüm istiyor” derken, Trablus içinde sokak çatışmaları olması durumunda bunun yıllarca sürebileceğini, çok sayıda can kaybı olabileceğini, Libya'nın bölünebileceğini söyledi.

5      Libyalı aşiretler, Suriye'den getirilen paralı askerlerin (dinci-çetelerin) ülkeden atılmaması halinde daha fazla petrol tesisinin kapatılacağı resti çekti.