Yeni Bir Yükseliş ve Devrimci Durum

Lenin’in devrimci durumun belirmeye başladığı koşullarda (1900-04) mücadelenin biçim ve yöntemlerine dair fikrini özetlemiştik. 1914’te bu kez I. Dünya savaşıyla beraber, tüm Avrupa’yı saran devrimci durum üzerinden yaptığı değerlendirmelere bakalım.

Lenin, II. Enternasyonalin Stuttgart ve Basel kongrelerindeki kararları, Avrupa’nın tüm oportünist ve reformist akımlarına karşı bayrak olarak kullandı, uluslararası arenadaki etkinliğini bu kararlardan aldı. Bu iki kongrede Enternasyonal yaklaşan savaşın emperyalist karakterini açığa çıkarıyor, savaşta yaşanacak yıkım ve sefalet nedeniyle, devrimci bir durumun kaçınılmazlığını saptıyor, gerici hükümetleri iç savaşla tehdit ediyordu. Ne var ki II. Enternasyonal savaş gerçekten başlayınca, tüm bu tezleri unuttu.

Devrimci yükselişten farklı olarak devrimci durum yönetenler arasındaki bir krize de işaret eder. Örneğin, Rusya’da, 1912-14 arası devrimci yükseliş, tepede henüz bir krize yol açmamıştı. Ancak savaşla birlikte, bu da oldu. Çarlık Duması’nda Kadetlerin ve Oktobrist gericilerin bir muhalefet bloku oluşturması ve Duma’nın dağıtılması, devrimci kriz anlamına geliyordu. Stuttgart ve Basel toplantılarında kabul gören ve Lenin’in formüle ettiği devrimci durum tanımlaması, yayınlarımızda sıkça tekrarlanmıştır. Daha iyi anlaşılması için, o tanımın bazı yönlerini vurgulamak lazım. Birincisi devrimci durum tanımlamasının, Enternasyonal’e üye partilerin çalışma yaptığı tüm Avrupa için formüle edildiği akılda tutulmalıdır. Ve dönem tanımlamalarının kaçınılmaz biçimde sahip olduğu darlaştırma riskine tüm olguları içermeme özelliğine dikkat çekmek gerek. Bu yüzden Lenin, II. Enternasyonalin Çöküşü broşüründe, kaleme aldığı diğer makalelerde, tek tek Avrupa ülkeleri için devrimci durum tanımını yaparken şu veya bu yönün öne çıkmasına, kimi yönlerin henüz çok geri, kimilerinin daha ileri olduğunun tespitine girişmiştir.

“Avrupa’nın ileri ülkelerinin ve büyük güçlerinin çoğunda devrimci bir durum gerçekten vardır.” (Seçme Eserler, Cilt 4, s 189) diye yazıyor Lenin ve bunu ispatlamak için, darkafalı papazların, genel kurmayların, sermaye gazetelerinin devrimden duydukları korkuyu itiraf eden yakınmalarını da, bu ispat çabasına dahil ediyor. Ne bu tür korkular, ne de savaşın şiddetlendirdiği çelişkiler, devrimin gerçekten patlak vereceğine dair bir garanti içermezler, hiçbir aklı başında Marksist bunu yadsımaya kalkmaz. Ancak devrimci durum “olguların ve eğilimlerin eksiksiz bir karakterizasyonundan” fazlası değildir. Her eğilim gibi, buna karşı işleyen bir karşı-eğilimle beraber görünür. Örneğin savaşın yarattığı felaketle, Avrupa’nın tümünde “kitlelerin boğuk öfkesi, geri ve aydınlanmamış kesimlerin dürüst bir barış yönünde belirsiz arzusu, kitlelerin ‘derinliklerinde’ başlamış bulunan homurdanma” bir eğilimin tezahürleridir. Ve devrimci durum denince, aklına yalnızca ayaklanmış milyonlar gelenler için, her halde çok şaşırtıcıdır; Lenin’in saydığı bu olgular, devrimci durum varlığını sürdürdükçe güçlenecek eğilimlerdir. Öte yandan karşıt eğilimler de var. Hatta bu karşıt eğilimlerin, ‘belirsiz arzular ve derinliklerde başlayan homurdanmalar’dan daha açık ve güçlü tezahürleri olur. Devrimci durum zamanlarında burjuvazinin korkusunun şişirdiği etkinlikle, bu karşıt eğilimler daha büyük güç barındırıyor görünür. Lenin bu karşıt eğilimlere şöyle işaret ediyor: “1914’te Avrupa savaşı patlak verdi; her yerde burjuvazi proletaryayı geçici olarak yenilgiye uğratmayı, onu milliyetçiliğin ve şovenizmin karanlık dalgalarında boğmayı başardı. Rusya’da küçük-burjuva halk kitleleri, ilk planda da köylülük, nüfusun çoğunluğunu oluşturmaya devam ediyor. Bunlar her şeyden önce çiftlik sahipleri tarafından ezilmektedir. Politik olarak kısmen hala uykudadırlar, kısmen de şovenizmle (‘Almanya üstünde zafer’, ‘anavatan savunması’) devrimci düşünce arasında yalpalıyorlar.” (Seçme Eserler, Cilt 5, s 172)

Bitmedi, devrimci durumu belirleyen savaş ortamında, kitlelerde şiddetli duyguların ortaya çıkışını da tespit ediyor, bunlar, karşıt eğilimleri de içeriyor: “1) Korku ve umutsuzluk. Dinin güçlenmesi bundandır. Kiliseler yeniden dolmaya başlıyor, diye seviniyor gericiler. ‘Acıların olduğu yerde din vardır’ diyor gericilerin elebaşısı Barrès, haklı olarak. 2) ‘Düşman’a karşı nefret — özellikle burjuvazinin (papazların pek değil) körüklediği, ekonomik ve politik olarak sadece onlar için yararlı olan bir duygu.” (Aynı yer, s 158) Bitmedi. Lenin Almanya’daki durumu özetliyor: “Eski liderler kesiminin neredeyse onda dokuzu burjuvaziye iltihak ettikten sonra, görüldüğü gibi proleter kitleler dağılmış ve şovenizm cümbüşü, savaş halinin ve askeri sansürün baskısı karşısında çaresiz kalmışlardır.” (s 236) Fransa’daki durumu bir konferansa katılan delegeler özetliyor: “Fransa işçisi hiç kimseye ve hiç bir şeye inanmıyor.”(s 245)

Karşıt eğilimler arasında, mutlaka gözönünde bulundurulması gerekeni şudur: Devrimci durum koşullarında burjuvazi tüm gücüyle proleter hareketin saflarındaki işbirlikçi politikacıları destekler, öne çıkarır. Daha sakin dönemlerde hiç yüz vermediği uzlaşmacı oportünist eğilimlerin önünü açarken, karşıtlarını ezici bir baskıyla susturur. Alman Sosyal Demokrat Parti içinde Südekum, tam böyle bir kişilikti ve pratik politikada tayin edici anlarda tek başına Südekum tüm partiyi sürüklemişti. “Neden? Tam da Südekum’un arkasında bir büyük gücün burjuvazisi, hükümeti ve genelkurmayı durduğu için. Bunlar Südekum’un politikasını binbir biçimde destekliyor, karşıtlarının politikasını ise her çareye başvurarak, hapsetme ve kurşuna dizme dahil engellemeye çalışıyorlar. Südekum’un sesi (tıpkı Vandervelde, Sembat ve Plehanov’un sesi gibi) burjuva basını tarafından milyonlarca nüsha gazeteyle çoğaltılıyor, fakat hasımlarının sesi legal basında duyulmuyor, çünkü dünyada askeri sansür diye bir şey var!”(s 225) Karşıt eğilimlerin neden devrimci durum koşulları altında daha görünür ve ön planda saptanabilecek bir olgu olduğunu; buna karşılık, devrimi güçlendiren eğilimlerin ise ancak titiz bir analizle saptanabileceğini kavramak için, bu kadarı yeterli olur. Ayrıca “madem devrimci durum var, reformistler neden seslerini hala bu kadar duyurabiliyorlar” sorusunun cevabı da buradadır.

Lenin 1915’te bütün önemli Avrupa ülkelerinde bir eğilim olarak gördüğü ve saptadığı devrimci durum koşullarından birini “kitlelerin eyleminde önemli bir yükseliş kaydedilmesi” olarak tarif ediyor.

Öte yandan 1917 Ocak’ta yayımlanan bir konferans sırasında şunu diyor: “Avrupa’da şimdi mezar sessizliğinin bizi yanıltmasına izin vermeyelim.” Acaba devrimci durum tespitinin yanlışını kabul mü etmiştir? Hayır. Devrimci durumun esasını yani eğilim ve olgularını belirleyen iki unsur ekonomik ve politik krizdir. Devrimci durum, kitlelerin gericiliğe sürekli ve şiddetli saldırısını garanti etmez. Bu yüzden hemen yukardaki alıntılarda pek çok kez görebildiğimiz gibi kitlelerin az ya da çok uzun bir dönemde gericiliğe, dine, şovenizme sapması belli anlarda “mezar sessizliğine” gömülmesi devrimci durumu ortadan kaldırmıyor. Aksine bilimsel ve nesnel olarak tespit edilen her eğilim ve olgunun karşıt eğilimler ile birlikte doğup gelişebileceğini, her kutba doğru evrilen bu eğilimlerin karşılıklı mücadele ve çelişkilerinin ancak ve sadece “kitlelerin ruh hallerindeki ani değişiklikler” ile kendini gösterebileceğini kanıtlar. Nesnel süreçlerle güçlenen eğilimler ile burjuva gericiliğinin pompaladığı karşıt eğilimlerin bir noktada nitel sıçramalar dizisini yaratması kaçınılmaz.

“Avrupa’da şimdiki mezar sessizliğinin bizi yanıltmasına izin vermeyelim” diyor Lenin ve hemen ekliyor: “Avrupa devrime gebedir.” Taktik çizgi denince aklına Menşeviklerin; 1- önce haklar için, 2- sonra politik teşhir ve 3- nihayet politik mücadele aşamalarıyla fazlasıyla meşgul günümüz tasfiyecileri için Lenin’in bu sözleri ne akıl almaz bir fantezidir! Mezar sessizliği ile devrime gebelik, nasıl bir araya gelebiliyor? Lenin, bu iki kutbu birbirine bağlayan ara halkanın pekala farkındadır. Devrimci durum “görüldüğü gibi proleter kitleler dağılmış ve şovenizm cümbüşü, savaş halinin ve askeri sansürün baskısı karşısında çaresiz kalmışlardır. Fakat savaşın yol açtığı ve şimdi daha da genişleyen ve derinleşen nesnel devrimci durum, kaçınılmaz olarak devrimci bir hava yaratacak, en iyi ve en bilinçli proleterleri çelikleştirecek ve aydınlatacaktır. Kitlelerin ruh halinde ani bir değişiklik sadece mümkün değil, aynı zamanda gittikçe daha muhtemel hale gelmektedir — tıpkı Rusya’da 1905 başlarında ‘Gaponculuk’la başlayan, birkaç ay, bazen birkaç hafta içinde, geri proleter kesimlerden proletaryanın devrimci öncüsünü izleyen bir milyonlar ordusunun oluştuğu ani değişiklik gibi. Güçlü devrimci bir hareketin bu savaştan hemen sonra, bu savaş süresince vs. gelişip gelişmeyeceğini kimse bilemez, fakat her halükârda ancak bu yönde bir faaliyet, sosyal-demokrat faaliyet adını hak eder” (Seçme Eserler, Cilt 5, s 236)

Bu yönde bir faaliyetin unsurlarına bakmadan önce, az önceki mezar sessizliği argümana geri dönmek ve bir kaç noktayı daha açıklığa kavuşturmak iyi olur. Kimbilir belki Lenin, o sözü konferansçıları coşturmak için söylemiştir ve Avrupa’da kitlelerin ruh hallerindeki ani değişimler beklenti düzeyinde kalmıştır? Ama hayır. Öyle olmuyor. Bu kez yıl 1919 ve Lenin Avrupa’da devrimlerin, iç savaşların bilançosunu çıkarıyor. Rusya’nın yanı sıra Almanya, Macaristan, Finlandiya ve İsviçre! Savaş dahi görmemiş İsviçre’de, bu uyuşukluğun, uysallığın ulus haline getirilmiş ülkesinde, iç savaşın yükselişini, elle tutulabilir, hissedilebilir varlığını tespit edebilmek, bu bile başlı başına bir devrimci durumun, kitlelerdeki ani ruh değişimlerini yaratmak için nasıl güçlü bir kaldıraç olduğunun ve her zaman da böyle olacağının kanıtıdır.

Bir Marksist devrimci bir durum ile devrimci olmayan bir dönemdeki taktik çizginin tümüyle farklı olması gerektiğini bilir. Bu yüzden her devrimci durum, önceki dönemden farklı içerik ve kapsamda görevler yükler. Lenin değişik makale ve broşürlerinde bu faaliyetin ana hatlarını çizmiştir. Başlıcaları şunlardır: Kitlelere devrimci durumun varlığını, derinliğini ve genişliğini kavratmak; proletaryanın devrimci bilinç ve kararlılığını uyandırmak, devrimci eylemlere geçmek ve bu yönde faaliyetler yürütmek için devrimci duruma uygun örgütler yaratmada sınıfa yardımcı olmak; devrimci kitle mücadelesini genel çatışma düzeyine yükseltmek, şiddete dayalı mücadele yöntemleri ve tekniği üzerine hiç çekinmeden en somut biçimde konuşmak; burjuva hükümetleri devirme ve iktidarın silahlı proletarya tarafından ele geçirilmesi için devrimci durumdan tam kapsamıyla yararlanmak. Lenin, bu görevler kapsamında Avrupa Partilerine, parlamento dahil, tek bir legal mevzinin terkedilmemesini, ama politik durum hızla gerginleşeceğinden, en özgür burjuva hükümetlerin bile tüm legal olanakları yasaklayacağı için, illegal yapının güçlendirilmesini salık veriyor. Eğer başlayan devrimci kitle eylemlerinin, bizzat devrimci durumun nesnel koşulları tarafından yükselme eğilimi taşıyacağına ilişkin bir kanaat varsa -ki, Lenin’in tüm analizlerinden bu sonuç rahatlıkla çıkıyor- öyleyse kitle eylemlerinin yükselişini desteklemek ve önündeki anayasal hayalleri yerle bir etmek üzere boykot politikasının da gündeme gelmesi doğaldır.

1914’ten sonra, böyle bir taktiğin gündeme gelmesi mümkün olmadı. Savaş boyunca seçimler ertelendi. Bu tartışma ancak Almanya, Macaristan, Finlandiya’daki devrimin ağır bir yenilgi almasından ve devrimci durumun giderek geriye çekilmesinden sonra yeniden gündeme gelebildi. 1920, devrimin Avrupa çapında geriye çekilmesinin işaretleriyle doluydu. Savaş sona ermiş, burjuva hükümetler istikrar kazanmış, ayaklanmalar kan denizinde boğulmuş ve Rusya’ya karşı uluslararası bir gerici ittifak belirmişti. Devrimler dalgasının geri çekildiği her tarihi dönemde olduğu gibi bir kez daha proletarya içinde sol sapmalar, burjuva parlamentoların tarihi olarak geride kaldığına, kitleleri harekete geçirmek için Sovyetlerin varlığının yeteceğine inanan, Bolşevik devrimin bir karikatürüyle sahneye çıkmıştı. Lenin, “Sol Komünizm” broşürünü Komünist Enternasyonal’e sunmak üzere, bu dönem yazdı. Broşür boyunca sınıf mücadelesinin tekdüze ve sıkıcı bir evresinde, parlamento içi çalışmanın zorunlu ve kaçınılmaz niteliğini vurgular. Hangi ülkelerin partilerine sesleniyor? İngiltere, Almanya, Hollanda ve İtalya’nın sol radikallerine. Oportünizm bu broşürde her nedense parlamentonun sonuna kadar kullanılmasına ilişkin sözleri uzun uzun alıntılar, fakat aynı broşürde yer alan, konunun esasına ilişkin başka ifadeler gözden özenle ırak tutulur: “Kitlelerin doğrudan, açık, gerçekten devrimci mücadelesi için koşullar henüz mevcut değilken devrimci olmak, devrimin çıkarlarını (propaganda, ajitasyon, örgütlenme çalışmasıyla) devrimci olmayan, hatta doğrudan gerici kurumlarda, devrimci olmayan bir durumda, devrimci eylem yönteminin zorunluluğunu hemen kavrayabilecek durumda olmayan bir kitle arasında savunmak çok daha zor ve çok daha değerlidir.”(Seçme Eserler, Cilt 10, s 157)

Eğer siz, broşürün hangi döneme uygun taktikler önerdiğine ilişkin bir fikriniz olmadan, “sadece sanayi işçilerinin oldukça önemli bir azınlığı katolik papazların peşinden gitse bile, parlamento kürsüsünden mücadeleye katılmanın” zorunluluğuna dair pasajları çıkarıyorsanız, karşımıza Leninizmi değil onun kötü bir kopyasını çıkarıyorsunuz demektir. Sol Komünizm broşürünün mütevazı bir amacı vardı: “Uluslararası komünist taktiği bazı acil güncel sorunlarıyla bağlantılı olarak Rus deneyimini değerlendirmek.” Şimdiki karikatürlerine oranla 1920’lerin Avrupa parlamentoları, emekçi sınıflar üzerinde daha büyük bir etkiye sahipti. (Nitekim faşizm döneminde emekçiler, bu parlamentoları korumak için silahlara bile sarılacaktı.) Devrimci olmayan bir durumda, Lenin’in bu parlamentolarda çalışma öğütlerini, bugünün faşist iktidarları altında faaliyet yürüten bizimki gibi parlamentolar için birebir kopyalamak, Lenin’in fikrine değil lafzına sığınmaktır. Biraz ilerde, faşist iktidarlarda bu parlamentonun ne hallere düştüğünü göreceğiz.

Sırası gelmişken söylemeden geçmeyelim; Sol Komünizm’de Lenin, I. Duma boykotunu, başarısız olduğu için mahkum etmiyor, sadece yanlış olduğunu dile getiriyor. Geriye dönüp 1906 yılı yazılarına bakıldığında da rahatça görülecektir. 1906 Nisan ve Mayıs’ında proletaryanın boykotu bir dizi nesnel ve öznel (örneğin MK çoğunluğunu ele geçiren Menşeviklerin çaresizlik taktikleri) nedenlerle Vitte Dumasının toplanmasını engelleyememişti. Başarısızlık gün gibi ortadaydı, ama Lenin, 1906 güzünde bile “Dumanın çarlık tarafından dağıtılması, boykotun 1906 ilkbahar koşullarında genelde hiç kuşkusuz taktik bakımından doğru ve yararlı olduğunu” yazıyor. Doğru ve yararlı. Eğer doğruluğun ölçüsü, başarılı olmuşluğu olsaydı, halen daha güz aylarında Lenin, boykotun savunusunu yapmazdı. Sonraki değerlendirmelerinde, boykotun hatasını onun başarısızlığında aramadı. Asıl hata, sınıflar arası güç dengelerindeki değişimin, karşılıklı ilişki ve mücadelelerinin biçim ve kapsamının yanlış değerlendirilmesiydi. Leninist politikanın doğruluğunu, onun başarısıyla ölçmeye kalkmak, onu saçmalık seviyesine yükseltmektir, ama aynı zamanda, günlük başarılar adına Leninizmi budamaya hazır reformist tasfiyecilik önünde secdeye varmaktır.

Umut Çakır

Devam Edecek...

 

İlk bölümü okumak için tıklayınız.

İkinci bölümü okumak için tıklayınız.

Üçüncü Bölümü okumak için tıklayınız

Dördüncü bölümü okumak için tıklayınız

Beşinci bölümü okumak için tıklayınız

Umut Çakır'ın Yeni Dönem Yayıncılık'tan 2019'da yayınlanmış olan Seçimler Ve Devrimci Politika kitabından alınmıştır. Kitaba ulaşmak için tıklayınız.