Militanlık ve reformizm... Nasıl da uyuşmaz ve bir araya gelmez kavramlar böyle. Ama bu ülkede bir araya geliyor. Uzun süredir hem de.

Otuz yıl önce kullanmıştık "militan reformizm" kavramını. Sadece reformizm konusunda ısrarın ifadesi olarak değil üstelik. Aynı zamanda, edilgen değil, son derece etkin, sürekli bir eylemlilik sürecinde olduğu için de.

Bu, her şeyden önce ülkenin koşullarıyla alakalı bir durum. Bu topraklar kelimenin gerçek anlamında devrim topraklarıdır. '89-'91 karşı-devrimleri tüm dünyada korkunç bir yıkıcı-geriletici etki yaratırken, sosyalizme pamuk ipliği ile bağlı anlı şanlı hareketler burjuva limanlara yelken açıp yitip gittiler. Ama aynı dönemde Türkiye ve Kürdistan'da sınıf savaşımı iç savaş düzeyine ulaşmıştı. Kürdistan'da serhıldanlar, Türkiye'de büyük işçi eylemleri, gösteriler, çatışmalar ve ayaklanmalar almış başını gidiyordu. Bu şartlar altında devrim mücadelesini sürdürenler en ağır şartlar altında, militan savaşçı bir ruh haliyle sürece damgasını vurmaktaydı. Hal böyle olunca bu toprakların reformist hareketleri de ancak militan bir tarzda hareket ederek varlıklarını koruyabildiler. Kuşkusuz en gerekli anda ve yerde burjuva düzene yaşamsal destek anlamına gelecek hamleleri yaparak!..

Sanılanın aksine, reformizm bir hareketsizlik, eylemsizlik durumu değildir. En öz haliyle söylemek gerekirse, olanın en geri halini savunmak, en geri eylem çizgisinde bulunmak, burjuvaziyle uzlaşma köprülerini yıkmayacak bir "eylemlilik düzeyi" tutturmaktır. Onun asıl misyonu, en kritik anda burjuva düzene hayat öpücüğü vermektir.

Şimdilerde bu "militan reformizmi" burjuva "muhalefet"in kuyruğunda, her ne kadar çoğu durumda bunu açık bir şekilde dile getirmiyor olsalar da "Reis'e karşı Ekrem" çıkışında görüyoruz. 19 Mart sonrası tüm Türkiye'yi etkisi altına alan halk ayaklanmasının CHP tarafından soğrulması için muazzam bir çaba sarf ettiler. O kadar ki, 1 Mayıs ve Taksim üzerine ettikleri tüm sözleri bir çırpıda bir kenara atarak, Kadıköy'e dümen kırdılar. Öğrenci gençliğin alay konusu olmaktan bile yüksünmediler.

Dedik ya, bu topraklar devrim toprakları. Bu topraklarda reformizm bile ancak militanca yürütülebilen bir şey. Hem "gemi azıya almak" anlamında, hem direniş ve eylemlilik süreçlerinin, en geri hattında da olsa, parçası olmak anlamında. Reformizmin, sendikal bürokrasinin bu 1 Mayıs tavrı tam olarak budur.

Mart ayaklanmasının gücüyle, tıpkı CHP gibi sokaklara sürüklenen militan reformizm, ayaklanmayı burjuva “muhalefet”in çeperlerinde soğurmak ve ona yedeklemek adına etkin bir güç olarak hareket etti. Ayaklanmanın büyük dalgası geçici olarak, bir mola zamanı anlamında geri çekildi. Ama ayaklanmayı doğuran koşullar yerli yerinde olmakla kalmadı, daha da yoğunlaştı. İktisadi ve siyasi kriz düne göre daha fazla derinleşirken, dinci faşizmin baskı ve saldırıları arttı. 1 Mayıs tam da bu ağır şartlar altında ayaklanmaya yeni bir soluk olmaya aday bir siyasal tarih olarak ufukta belirmişti. Militan reformizm, işte tam olarak burada sahne aldı. Sendikal bürokrasi her seneki valilikle görüşme, pazarlık ve emek cephesi güçleriyle tartışma sürecini bile işletmedi. Acelesi vardı. 19 Mart günlerinde Saraçhane’ye toplanan kalabalık defalarca Taksim’i zorlamış, gençlik büyük bir coşku ve kararlılıkla yüzünü Taksim’e dönmüştü. O kadar ki Özgür Özel bile “o gün de gelecek, 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağız” diye açıklamalar yapmak zorunda kalmıştı. Bu şartlar altında emek güçlerine Taksim dışında bir alanı kabul ettirmek ne mümkündü! 4’lünün “1 Mayıs’ta Kadıköy’deyiz” açıklaması, işte bu şartların sonucu olarak alelacele gündeme geldi. Çakma TKP’sinden EMEP’ine cümle reformistin Kadıköy’de olacaklarını açıklamasıyla resim netleşmiş oldu.

Militan reformizmin bu gemi azıya almış uzlaşmacılığı karşısında... sınıfı burjuva "muhalefet"in kuyruğuna takma konusundaki gözünü budaktan esirgemeyişi karşısında... devrimci işçiler bu 1 Mayıs sürecinde cesur bir şekilde ileri çıktılar. Burjuva uzlaşmacıların ve sendikal bürokrasinin barikatlarını aşma konusunda hiç tereddüt etmediler. Buldukları her kürsüde, bulundukları her mevkide işçi ve emekçileri 1 Mayıs'ta Taksim'e çağırdılar. Kah ÇHD kurulu oldu kürsüleri, kah kendi örgütledikleri kürsü etkinlikleri. Net ve kararlı bir duruş sergilediler.

Devrimci işçilerin bu çıkışı, toplumdaki genel devrimci ruh haline tamamen uygundu. Bu nedenle de güçlü bir karşılık, bir destek gördüler. Nihayetinde militan reformizme karşı geniş bir militan devrimci kesim "1 Mayıs Taksim Tertip Komitesi"ni oluşturarak burjuva uzlaşmacılığa ve sendikal bürokrasiye bayrak açtı. Mücadeleci sendikaların büyük bir kısmı, sosyalist hareketin belirli bir bölümü, öğrenci gençlik örgütleri, emekçi kadın örgütleri vb. bir araya gelerek "1 Mayıs'ta Taksim'e" çağrı yaptılar.

Bu 1 Mayıs, militan reformizmin net bir şekilde teşhir olduğu bir tartışma süreci eşliğinde geliyor. Kuşku yok ki tecrit olacağı günler de yakın. Yaşam devrimden yana. Militan reformizm bu akışın dışında kalmaya ve aşılmaya mahkumdur.