Beklenti, dinci faşist iktidarın başının Bağdat seferinden sonra saldırının başlayacağı idi. Hayır, beklemediler! ...

Fatma Ana 80’li yaşların üstünde dünyalar tatlısı, yüzünde çektiği acıların, yoksulluğun, sefaletin izeriyle karşıladı beni. Elbette ondan daha iyi kimse bilemezdi Anadolu’da kadın olmanın zorluklarını.

Fatma Ana yürümekte zorlanıyor, yürüteç olmadan yürümesi imkansız. Ömrünün büyük bir kısmı tarlalarda geçmiş. Çocuk yaşta başlamış çalışmaya daha da acısı 11 yaşında evlendirmiş üvey anne. Hem de 30 yaşında bir adamla. Daha çocukluğunu bile yaşamadan babası yaşaında bir adama kadınlık yapmaya zorlanmış. Anlatırken gözleri yaşardı Fatma Ana’nın, ben de tutamadım kendimi... Nasıl bir insanlık bu?

Ve çilelerle geçen bir hayat. Bir kız çocuğu olmuş, yıllar sonra hiç göremeyeceği bir kız çocuğu... Ana daha fazla dayanamamış bu çileye ve gerçek sevgiyi bulduğu biriyle terk etmiş köyünü. Bu evlilikten üç çocuğu olmuş. Eşi Almanya’ya çalışmaya gidince Fatma Ana 3 çocuğuna hem ana hem baba olmuş. 1979’da eişini kaybetmiş ve o yorgun omuzlarına yine ağır yükler yüklenmiş. Üç çocuğunu büyük zorluklarla büyütmüş.

1988 yılında İstanbul’a göç etmiş 3 çocukla. Bir çok işte çalışıp hayatını sürdürmeye çalışmış. Çocuklarından biri devrimcilerle tanışmış. Ana devrimcileri çok seviyor. “Çocuğumla gurur duyuyorum” diyor.

Geçen yıl evleri polislerce basılarak çocuğu gözlerinin önünde sürüklenerek gözaltına alınmış. O haliyle yaşlı kadını da itip kakmışlar, evin altını üstüne getirmişler. Ana yaşadığı bu olaydan sonra ciddi sağlık sorunları yaşamakta... Hala o günü anlatırken sesi titriyor ve ağlıyor.

Ama her şeye rağmen “Yürüyebilsem her eylemde her yürüyüşte en önde ben olurum. Keşke herkesin çocuğu devrimci olsa” diyor.

Fatma Ana siyasete de hiç uzak değil. Yaşına ve sağlık sorunlarına rağmen Türkiye ve dünyada olup bitenleri yakından takip ediyor.

Yani Fatma ana anlattıkça bir kez daha anlıyorum ki, bu dünyada kadın olmak öylesine zor ki. İnsan zor tutuyor ağlamamak için kendisini.

Fatma Ana’nın zamanından bu yana pek de bir şey değişmiş sayılmaz aslında. Yılın her günü bir kadın öldürülüyor. Tacizler işyerinde, toplu taşımada, sokakta... Evet, kadınlar tarihin her döneminde haksızlığın, şiddetin, yok sayılmanın en acımasız haline maruz kalmış.

Özellikle Türkiye’de son 20 yıl içinde kadına bakış toplum içerisinde epey farklılaştı. Şöyle bir baktığımızda son 20 yıl içinde kadın cinayetleri iki katına çıkmış durumda, buna bağlı olarak şiddet, taciz yanı oranda yükselişte. Peki ne oldu da bu oran bu kadar yükseldi?

Evet, dostlar, bunda erkeğin payı epey fazla. Ama şu gerçeği de gözden kaçırmayalım. Bunun suçlusu sadece erkek hegemonyası değil, sistemin çürümüşlüğün bir parçası. Şu bir gerçek ki, mevcut iktidar ne kadar kadan hakları adına atıp tutsa da biliyoruz ki, kadın onlar için her zaman ikinci sınıf olmu, onların hizmetkarı, bir anlamda kölesi durumundadır.

İstediklerinde döver, istediklerinde aldatır, isterse çeker öldürür. Çünkü kadın onlar için evdeki eşyadan farksız. Sözde ‘Alim’ adamları fetvalar veri, kadın dövme taktiklerini anlatır. Hiç bilmeyene gidin polisten dersalın der. Yazdıkları kitaplarda kadını bir eşya gibi anlatır. Erkeğin kadının eşi değil, sahibi olduğunu erkeğe empoze eder. Onlara göre kadının hakkı olamaz.

Bir önemli etken ise ekonomik darboğaz.

Sevgili dostlar, şu bir gerçek ki, Türkiye tarihinin en büyük ekonomik çıkmazının içinde. İşsizlik son yüz yılın en yüksek ortalamasına çıkmış durumda. İnsanlar en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak duruma gelmiş. 4 kişilik bir ailenin geçinmesi için 5000 lira geliri olması gerekli diyor iktidar sözcüleri. Bırakın 5000 lira geliri asgari ücretle iş bulabilen kendini şanslı sayıyor. Bu arada 2020 lira asgari ücret. İş bulamayan nasıl yaşayacak. Evine ekmeği nasıl götürecek. Kirasını nasıl verecek. Çocuğu okula nasıl gidecek. Peki bu psikolojiyleyaşayan bir insan ne kadar sağlıklı düşünecek. Elbette bunlar bir insanı öldürmek için bahane değil. Ama şunu da bilmeliyiz ki, kadın cinayetlerinin tek suçlusu erkek değil. Asıl olarak azmettirici unsur iktidarın siyasal ekonomik politikaları ve onun yarattığı ağır depresyondur.

Dostlar, yazıma son verirken, Fatma Ana nezdinde tüm anaların ellerinden öpüyor ve tüm kadınların mücadelesini yürekten selamlıyorum.

Unutmayalım ki, kadının kurtuluşu da devrimle geleecektir.

 

Sevgilerle...

 

Mücadele Birliği Gazetesi Okuru / Gazi Mahallesi

 

 

  Esenyurt Necmi Kadıoğlu Devlet Hastanesi'nde 1 Mayıs ve geçen hafta yaşanan yemekten zehirlemeye ilişkin çalışma yapmak isteyen SES Bakırköy Şubesi üyelerine Başhekim ise "Siz terö...

Sendikalı oldukları için işten atılan ve direniş sırasında iki kez jandarma saldırısıyla gözaltına alınan ve haklarında dava açılan Agrobay Seracılık işçilerine açılan dava Be...

İstanbul Finans Merkezi Merkez Bankası şantiyesinde İnşaat-İş ve Dev Yapı-İş'in üyelerinin gasp edilen hakları için şantiyede yaptıkları eyleme bugün de polis saldırarak işçileri...

ABD’li üniversitelerin başını çektiği üniversite öğrencileri, soykırıma maruz kalan Filistin halkıyla dayanışmak ve üniversitelerinin İsrail’le ekonomik ve akademik ilişkilerine...

“Tam umudu kesmişken...” diyordu bir arabesk şarkıda... günümüz reformizmine nasıl da uyuyor. ...

23 Nisan'da İstanbul, Ankara ve Urfa'da gözaltına alınan 9 gazeteci savcılık ifadeleri için adliyelere getirildi. ...

Çorlu'da 25 kişinin can verdiği tren kazası davasında karar çıktı. Dönemin TCDD Bölge Müdürü Nihat Aslan'a 15 yıl, Levent Meriçli'ye taksirle ölüme sebebiyetten 9 yıl 2 ay, Mümin ...

Beş yıl önce İşçi Temsilcileri Konseyi Hazırlık Komitesi toplantılarının birinde serbest kürsüye çıkan bir işçi, “İlk defa buradayım, bu taraftayım. Yıllardır işçiyim, send...

1 Mayıs yaklaşırken sendikaların 1 Mayıs çalışmaları ve çağrıları da yoğun bir biçimde devam ediyor. ...

Arama

 

LENİNİST TEORİ

ÖNSÖZ

           Tüm Sayılar

Yeni Kitaplarımız

E-Kitap

Tüm E-Kitaplar için resme tıklayınız...

Devrimin Çağrısı

 

Editoryal 2023-2

 

Zafere Kadar Genç Yoldaş

Ukrayna Kimin Savaşı

 

Dergilerle Kısa Tarih